"Hadi Allah rahatlık versin!.."

A -
A +
Nene, sobaya birkaç tezek attı. Anacığının getirdiği kahvaltılığı münasip yere koydu...
 
Nene, kapıdan dışarı çıkarken iki elini alnına götürdü Zeliha Ana. Gözpınarlarından ansızın akan yaşlardan kamaşan gözlerini ovdu. Böylece, sanki senelerin yorgunluğunun çöreklendiği, binlerce tonluk ağırlığın üstüne çöküverdiği gözkapaklarını dinlendirme fırsatını yakaladı ve sonra;
- Ah, şu kalbim! Niçin kabına sığmıyor bilmem ki? Sanki şuramda, göğsümün tam ortasında, yaramaz bir kuş var, orada pır pır edip duruyor. Kendini dört bir yanından çevreleyen kafesini kırıp dağıtmak, azat olmak istiyor! Hoş, güzelim hürriyet, pek öyle kolayımızda değil. Erzurum ve ötesi, özbeöz ana vatanımız Hasan’ım. Başımıza bir musibet çökmeden bu Urus’tan ve Ermeni'den kurtulabilsek! Sen anana aldırma oğlum! İstersen biraz istirahat et Hasan’ım.
- Evet ana! Ezelerden de müsaade. Nene bacımla biraz işim var...
- Bacı kardeş arasına girilmez! Hadi bakalım Allah rahatlık versin!
- Bilmukabele… Konu komşu, eş dost... Köyü soracağım!
- Çay getireyim. Biraz da çaşır, civil peynir, lavaş...
- Peki ana... Gök peynir varsa ondan olsun.
- Olmaz olur mu? Bu sene çabuk göyerdi. Bal da var.
- Az olsun, tadımlık!
- Tamam...
Nene, alelacele sobaya birkaç kerme ile karışık tezek attı. Hem yatak hem de oturup istirahat ettiği yeri düzeltti, yastıkları kabarttı. Komşular dağılınca kayınvalidesi de sessiz sedasız yerine geçti.
Anacığının getirmiş olduğu kahvaltılığı münasip yere koydu.
- Bacım çay açık olsun.
- Peki abiciğim.
- !!!
- Kahvaltıdan sonra biraz istirahat et. Yorgunsun! Uyuman lazım abi. Sonra sohbete devam ederiz.
- Biraz kestireyim! Soracaklarım var... Çoook hem de!
- Zor şeyler olmasın!
- Bakalım!
Bacı kardeş, sessiz gülüşüp el sallarken o güne gitti asker Hasan... Köyden ayrılışı, sevdalısının evine doğru mahzun bakışı, pencereye doğru “Allah’a ısmarladık” manasında el sallayışını hatırladı. Askere ilk uğurlanışında ne öğütler, ne duâlar dinlemişti; Seyyid Selmân Sukûtî Hazretlerinden gözleri yaşlı...
“Dava adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edep, adap tacını başından çıkarmaz oğul. Dava erinin her zaman yüzü yerde, gönlü semalardadır. Haksızlık hiç yapmaz, haklı olduğunda da hakkını korumasını, kollamasını bilir. Mücadeleyi sadece bileğiyle değil, ilmiyle, aklıyla ve yüreğiyle yapar!  'İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı,/İyiliğe iyilik, her kişinin kârı,/Kötülüğe iyilik de, er kişinin kârı…'  derlerdi büyüklerimiz oğul." DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.