İkiz olmalarına rağmen birbirlerine benzemezlerdi

A -
A +
İki oda, bir sofa, bir ahırdan oluşan ev, sırtını dağa dayamış, öndeki iki penceresiyle köye bakıyordu. Evin girişinde dört basamaklı beton merdiven, arkasında ahşap bir tuvalet bulunuyordu. Solunda bostan ve müstakil bir merek (samanlık), sağında ahır, etrafında yemyeşil çimenlerle, kartpostallık güzellikteydi Karadoğanların evi...
Perihan’ın çekip çevirdiği bostanda patates, soğan, mısır, havuç, kabak gibi çeşitli sebzeler yetişiyordu.
Babaya göre daha otoriter olan anne Perihan, yine de kızlarını “hizaya sokmada” İdris’in adını kullanırdı. Çünkü babanın sevgiyle güçlendirdiği bir disiplini vardı. Çocuklar, babalarının öfkesinden değil üzülmesinden korkardı.
O ikindi vakti, düğünün davetkâr davul zurna sesi, sekiz yaşlarındaki iki kardeşi mıknatıs gibi çekmişti aşağı mahalleye…
Bütün köy aynı evde iken, bütün akranları düğünün cümbüşü içinde iken kendi küçük dünyalarına kapanmak özellikle Hale’nin canını sıkmıştı. Anne ile tartışmayı göze almıştı ki, baba içeri girince sustu.
***
Gece, aynı yatakta yatan iki kardeş uyumadan önce çene çalıyorlardı.
- Erkekler içeri girince gelinin tülünü indirdiler yüzüne, dedi Halime.
- Kocasından başkası yüzünü görmesin diye.
- Düğünden sonra görüyorlar ama…
- Olsun. Düğünde yasak. Düğünden sonra da erkeklerin yanında yaşmak çeker, konuşmaz taze gelin. Remziye Abla’yı görmüyor musun, komşumuz olduğu hâlde babam varken nasıl kıs pıs konuşuyor. Gelinin yüzündeki sırmaları gördün mü nasıl parlı…
Kardeşinin tepkisizliği dikkatini çekti; Hale cümlesini yarım bırakıp dirseğinin üstünde kalkarak baktı; Halime uyumuştu…
İkiz olmalarına rağmen birbirlerine hiç benzemezdi iki kardeş… Halime başak saçlı, açık tenliydi; kardeşine göre daha güzeldi. Hale ise esmer, kestane rengi saçlıydı. Boyları ve sesleri dışında hemen hemen hiç benzerlikleri yoktu. Hale’nin sağ burun deliğinin bitiminde bir doğum lekesi vardı. Burnunu tam silememiş gibi duruyordu.
***
Hale nefes nefese kardeşine yetişip kolundan çekince, Halime’nin çantası yere düştü. Sonra düşürdüğü çantayı alıp kardeşine uzatırken bağırdı:
- Duymuyor musun beni?
- Acıktım… Nerede kaldın? Ne konuşuyorsun Nevriye ile?
Hale, elini annesinin diktiği önlüğün cebine sokup, çıkardığı şeyi gülerek Halime’nin burnuna dayadı:
- Baaak! Bunu verdi.
Küçük avucunda bir kibrit kutusu tutuyordu Hale… Üzerinde ay-yıldız ve iki kenarında yanan iki kibrit çöpü fotoğrafı bulunan boş bir kutu…
Bu önemli bir hediyeydi aslında… Çünkü sınıflarında hemen herkes Hale’nin kibrit kutusu koleksiyonu yaptığını biliyordu. Nevriye gibi evlerinde kibrit kullanılan bazı arkadaşları böyle tatlı sürprizler yapıyordu ona… 
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.