Bir türlü açamıyoruz!

A -
A +
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk okullarla ilgili son kararı açıkladı.
21 Eylül’de sadece okul öncesi ve birinci sınıflar yüz yüze eğitime başlayacak. Onlar da uyum haftasında bir gün, sonraki haftalarda iki gün okula gidecekler. Diğer sınıflar uzaktan eğitime devam edecekler. Üç hafta sonunda da duruma göre karar güncellenecek.
8 ve 12. Sınıflar da Destekleme ve Yetiştirme Kursu adı altında derslere başlamışlardı. Onların da durumunda bir değişiklik yok. Önümüzdeki günlerde farklı bir açıklama olmazsa onlar da derslere devam edecekler.
Açıkçası hepimizde en azından birinci sınıfların tam açılacağına dair bir ümit vardı. Ama olmadı.
Keşke eğitim hayatının ilk adımını atacak olan mini mini birler günde birkaç saat bile olsa hafta boyunca okula gidebilecek olsalardı. Çünkü teknik altyapı hazırlansa bile, daha öğretmenine alışmadan ekran karşısında ders görmeye başlayan bir çocuktan verim beklemek kolay değil.
Tabii imkânlar doğrultusunda herkes elinden gelenin en iyisini yapacak. Bundan bir şüphemiz yok.
Sonuç olarak Covid-19 her alanda söz sahibi ve otorite olmaya devam ediyor.
Bize de beklemek, sabretmek ve bu zor durumda zor bir karar almak zorunda olan yetkililere destek vermek düşüyor.
 
Empati ihtiyacı
 
Bir hafta öncesine kadar okulların kademeli de olsa açılacağına dair bir ümidimiz vardı. Açıklamalar da zaten bu yöndeydi. Özel okullar yüz yüze eğitim için tüm hazırlıklarını tamamlamışlardı. Resmî okullarda da ikili öğretim veya seyreltilmiş ders saatleri gibi seçenekler konuşuluyordu.
Ama öğretmenler seminer döneminde okullara davet edilince birden kıyamet koptu. Öğretmenlerin kendileriyle ilgili duydukları sağlık endişesi doğal olarak çocuklarını düşünen velilere de yansıdı.
Bu arada vaka sayıları arttı. Avrupa’da okulları açan bazı ülkelerde vakalar tırmandı falan derken böyle bir karar çıktı işte.
Acaba bir referandum yapılsaydı sonuç ne çıkardı diye düşünüyorum. Büyük ihtimalle “Okullar açılmasın” diyenler çoğunlukta olurdu.
Buna rağmen şimdi “Okullar nasıl açılmaz!” diye veryansın edenlerin çoğunlukta gibi gözükmesi bana biraz garip geliyor. Yani kim, neyi savunuyor anlayabilmiş değilim.
Gerçi benim de fikirlerim sürekli değişiyor. Ve daha önce de yazdığım gibi, konuyla ilgili kimi dinlesem haklı geliyor.
Bu kararın eğitim açısından elbette bazı sonuçları olacak. Ama ülkede her gün ortalama 50 kişi virüs sebebiyle ölürken, karar alıcıların hassasiyetini ve içinde bulundukları zor durumu da göz ardı edemeyiz.
Empatiyi sadece cümle içinde kullanmayı bırakıp biraz hayatımızın içine dâhil edersek, belki biraz daha insaflı olabiliriz diye düşünüyorum.
 
Ben İmam Hatipliyim!
 
Ben İmam Hatip mezunuyum. İstanbul İmam Hatip Lisesinde tam 7 sene okudum. Mezun olduğum okulla gurur duyuyorum ve bunun için bir sürü sebebim var.
Bir kere, bu ülkenin Cumhurbaşkanı da aynı okuldan mezun oldu.
Ortaokul ve liseyi aynı sınıfta okuduğumuz arkadaşlarım Mustafa Varank ve Mehmet Muharrem Kasapoğlu şu anda bakanlık koltuğundalar. Ve her ikisi de kişilikleri ve çalışkanlıklarıyla herkesin takdirini kazanmış durumdalar.
Ayrıca aynı sınıftan mezun olduğumuz diğer arkadaşlarla da hâlâ görüşüyoruz. Hepsi pırıl pırıl insanlar. Tek amaçları ülkeye hizmet etmek ve insanlara faydalı olmak.
Bunları niye yazdım? Çünkü İmam Hatip mezunlarına hakaret eden şahsa canım çok sıkıldı.
Bu kişinin televizyonda imam hatip mezunlarıyla ilgili söylediklerini bir talihsizlik veya basiretsizlik olarak değerlendirmek isterdim. Ama inanın bu kelimeler çok hafif kalıyor.
Aklıma sonu yine -sizlik ile biten başka alternatifler geliyor ama boş verin!
Ben en iyisi “Kötü söz sahibine aittir” deyip yazıyı bitireyim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.