Efsane tarihle olunur statla değil...

A -
A +

Uzun zamandır Trabzonspor için bir şeyler yazmak istiyordum. Bugünkü haline bakınca hiç yazasım gelmedi. Ben de tarihinde şöyle bir gezinip yeni stat için Can Karyağdı kardeşimin istediği bir yazıdan derleme yaptım sizlere...

Bir kasaba stadı kıvamındaydı...        Daha ismini yeni yeni ezberlemeye çalışıyorduk ve stadın sahibi ikinci ligdeki son maçına çıkıyordu…
Ben anlattım o son maçı ve Trabzonspor efsanesi o köhnemiş stadın orta yuvarlağında doğdu…
Burada bir duralım…
Bir stadı efsaneleştiren sunduğu görkemli ihtişam olamaz...
İçindeki teknik donanım bile çok şey ifade etmez...
Bir stadı efsaneleştiren yağmurda çamurda ıslanıp hasta olan; ya da sesi kısıldığı için günlerce konuşamayan taraftarıdır...
Sonra da içinden geçen, o koridorları inleten krampon seslerini oluşturan çivili ayakkabıların içindeki aylaklardır...
Bir Akranes maçı vardır ki EBU yayıncılık tarihine not düşmüş olan bu statta oynanmıştır. Tarihe not düşme sebebi ise çok basittir ama pek kimse algılamamıştır. O zamanlar Kazakistan, Azerbaycan gibi ülkeler Avrupa kupalarında yoktu. O nedenle okyanusun ortasındaki bir adadan ve ardından oradan gelen Akranes takımının Hüseyin Avni Aker'de oynadığı maçı anlatan bendeniz ve bu stat UEFA'nın yayıncılık tarihine geçtik…
Avrupa kupalarının en uzak mesafeli yapılan radyo yayınıydı bu...
Ardından kurada Liverpool çıkmaz mı?..
Premier Lig'in lideri, o ana kadar Avrupa'da yenilgisi olmayan, Kevin Keegan, Clemence, Hughes ve tabii ki süper yedek David Fairclough'lu bir dev...
O maçın öncesinde üç gün uğraştık ki; BBC'den maçı anlatmaya gelen İngiliz spiker için bir yayın kulübesi oluşturalım diye...
Şenol-Turgay, Necati, Kadir, Cemil dizildi defansa...
Bir gece önce Horon Otel'de yapılan kamp sırasında yatak rahatsız olduğu için Necmi Perekli aşağıya inmiş, Necati ile 66 oynayan Ahmet Suat Özyazıcı'ya şöyle demişti benim yanımda:
'Bu yataklar rahatsız. Ben eve gideyrum daa..."
Ahmet Suat kafasını bile kaldırmadan cevapladı:
"Yarın öğlen Kuyu Restoran'da maç yemeği 12.00'de. Unutma daa..."
Bu bir dev maçın 12 saat öncesi Trabzonspor'un yabancısı olmayan kadrosunun Avrupa'nın en önemli maçına hazırlandığı geceydi...
Bekçi Bekir geçti savunmanın önüne... Ali Kemal uçuyordu...
Avni Aker coşmuştu...
Benim maçı anlattığım kulübenin üstüne çıkmış 3 taraftarın sarkıttığı ayaklarının arasında maçı görmeye ve anlatmaya çalışıyordum...
Bir ara uyarmak için dışarı çıktım ve gördüm ki üstümde tepinen Necati'nin rahmetli babası…
Ne haddime 'sakin ol baba' demek…
Son 20’ye girerken Necmi arkasına aldı stoperi, girdi ceza alanına ve indirildi...
Penaltıyı rahmetli "Takoz Cemil" Clemence'i şaşırtarak ağlara bıraktığında o köhne stadın neden yıkılmadığını anlayamadım…
Bugünlerde yeni stat için dozerlerin yapacağı işi; o gün orada Trabzonspor sevdalıları yapabilirdi...
Bir de Barcelona...
Özel televizyonun anlatımı için oradaydım ve Cruyff da oradaydı...
Yahu kimler gelmiş geçmiş bu stattan...
Yüzlerce, binlerce anım var orada...
Yıkılacak olması içimi buruyor...
Çünkü stadı efsane yapan inşaatın kalitesi değil, tam tersine içinde atılmış olan goller ve kazanılmış olan zaferlerdir…
İyi ki meslek hayatımı noktalamışım da yeni statta maç anlatmayacağım...
Eski, köhne kasaba stadının bana yaşattıkları bana yeter de artar bile...

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.