Niçin ağladığımızı bilmeden ağladık!..

A -
A +
 “Şeker hastası babam bize hem annelik hem babalık yapmak için uğraşıyor ama çaresiz...”   Yıllar yılı dertleşecek bir dost aradım ama bulmak hayalmiş. “Dert satıyorum alan var mı?” diye keyfinden söylememiş şair… Ben de dertleşecek kimsem olmayınca derdimi gazetemle paylaşmaya karar verdim... Çokları söyler hep “Hayatta yüzüm gülmedi” diye. İşte ben de onlardan biriyim. Altı yaşından başlıyor benim de çilem… Ben ve üç kardeşim annemiz hayatta olduğu hâlde annesiz gibi büyümenin ıstırabını hâlen gönlümüzde yaşıyoruz. Ne oldu peki annemize? O yıllarda çocuktuk, ne bilirdik hasretliği? Meğer annem hasta kocasını sılada bırakıp bir ekmek parası uğruna gurbet ellere gitmiş ta Almanyalara… Okuma yok yazma yok… Zavallı, genç yaşında ve şaşkın bir hâlde… Öyle ki sabah saatin 6.00’sı zannedip gece 24.00’te yola çıkacak kadar hayattan bunalmış… Ama artık o Almanya’da… Biz memlekette… Anne hasretini altı yaşındaki çocuk ne bilir? Hem yanımızda babamız var o zaman. Şeker hastası olan babamız bize hem annelik hem babalık yapmak için uğraşıyor ama çaresiz… Artık hasret kokuyor evimizin duvarları… Babam çaresizliğin verdiği hüzünle günden güne eriyor. Biz çocuk olduğumuz için bilemiyoruz başımıza ne geleceğini… Bir gün babamızın fenalaştığını gördük endişeli gözlerle. Meğer babacığım bizi yetim bırakıp öteki âleme göç hazırlığındaymış. On yaşına geldiğimde annesizliğin acısına bir de babasızlığın acısı eklendi. Geride kaldık üç çocuk… En büyüğümüz olan ablam, 12 yaşında… Bir de üç yaşındayken “yetim” gibi sılada bırakılan küçük kardeşimiz… O da altı yaşına yeni basmış… Herkes ağlıyor, biz de ağlıyoruz cenazenin başında… Ama biz niçin ağladığımızı bilmeden ağlıyoruz… Ve… Sahipsiz üç çocuğu dayıma ait bir evin alt katına kiracı olarak yerleştiriyorlar. Dayım üst katta oturuyor. Hem bizim ev sahibimiz hem de güya bize sahip çıkacak… Diğer iki dayım da bize bitişik evde kalıyorlar… Almanya’dan bizim için bir miktar para gönderiyordu annem. Ama bizim yaşımız tutmadığı için parayı dayım alıyordu. Tabii eline geçen o paradan ilk önce evinin kirasını alıyordu. Kalan miktarı da sadaka gibi azar azar veriyordu bize. Yalvarırcasına istedikçe… Sefilliğimiz kelimelere sığmazdı… Bir gün ablam “git de dayımdan ekmek parası iste” demişti. Dayımın bana verdiği cevap sanki tokat gibiydi… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.