Tunuslu Âlim Ebû Abdullâh ibn-i Arafe

A -
A +
"Namaz kılan kimse, bütün günahlarına tövbe etmeli, kalbini hıkddan, hasedden, kibirden, hileden, yalan ve iftiradan, gıybetten, dedikodudan, husûmetten korumalıdır."

Ebû Abdullâh ibn-i Arafe hazretleri Mâliki fıkıh âlimidir. 716 (m. 1316)'de Tunus'ta doğdu. İlk tahsilinden sonra zamanın büyük âlimlerinden fıkıh ve usûl-i fıkıh ilmi tahsil etti, icazet alarak talebe yetiştirdi. 803 (m. 1401)'de Tu­nus'ta vefat etti.

Bir dersinde namazın fazileti hakkında buyurdu ki:
Namaz kılan kimse, bütün günahlarına tövbe etmeli, kalbini hıkddan, yani kendine nasihat edenleri aşağı görerek nefret etmekten ve ona düşmanlık beslemekten, hasetten, kibirden, hileden, yalan ve iftiradan, gıybetten, dedikodudan, husûmetten korumalıdır. Gözlerini harama bakmaktan, midesini haram lokmadan, vücudunu haram giymekten ve ayaklarını Allahü teâlânın râzı olmadığı yerlere gitmekten korumalıdır. Namaz kılarken, zâhiren ve bâtınen Allahü teâlânın huzûrunda ihlâs ile durmalı, kıldığı namazı, en son namazını kılıyormuş gibi düşünerek, en güzel bir şekilde eda etmelidir.

Allahü teâlâ Bekâra sûresi, 238. âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruyor ki:  "... Namazı Allahü teâlâya itaat edici olduğunuz hâlde kılınız."

Allahü teâlâ, namazda huşû gösterenleri, namazlarını huşû ile kılanları övüyor ve Mü'minûn sûresi 2. âyet-i kerîmesinde meâlen; 
"Onlar, namazlarında, Allahü teâlâdan korkarak ve O'na tevâzu ederek namazlarını kılarlar" buyuruyor. Namaz kılan kimse, Allahü teâlânın huzûrunda durduğunu, O'nun gizli ve açık her şeyi bildiğini, O'na hiçbir şeyin gizli olamayacağını, doğruluğu, nifakı, hakîkati, mecazı bildiğini düşünmeli, O'ndan gâfil olmamalıdır.

Hasen bin Ali (radıyallahü anh), namaz için abdest almaya hazırlandığı zaman, rengi değişirdi. Sebebi sorulduğunda, "Allahü teâlânın huzûrunda (namaza) duracağım. Onun için böyle oluyorum" buyururdu. Mescidin kapısına geldiğinde de başını kaldırır ve "İlâhî! Ben senin kulunum. Senin kapına geldim. Ey ihsân sahibi! Günahkâr olarak geldim. Sen ihsân sahibi, ben ise günahkârım. Sen bizim iyi olanlarımıza, kötü olanlarımızın kabahatlerini hoş görmesini ve düzeltmesini emrettin. Sen ihsân sahibisin. Ben ise günahkâr. Ey kerîm olan Rabbim! Senin indinde güzel olanların hürmetine kabahatlerimi affet!" diye münâcaatta bulunurdu. Bundan sonra mescide girerdi.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.