"O emaneti insan yüklendi"

A -
A +
Allahü teâlâ, namazda huşû gösterenleri, namazlarını huşû ile kılanları övüyor.

Ahmed Erbilî hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 575 (m. 1179)’da Musul’da doğdu. 622 (m. 1225)’de orada vefât etti. Talebelerine buyurdu ki:
Namazın faziletleri çok olduğu için, kul onu vaktinde kılmalı, rükûuna, secdesine, kırâatine, tesbihlerine, tekbîrlerine, teşehhüdüne ve bütün şartlarına riâyet ederek kılmalı, mekruhlarından sakınmalıdır. Hazreti Huzeyfe (radıyallahü anh), namaz kılan bir kimseyi gördü. O kimse, rükû ve secdeleri tam yapmıyordu. Ona buyurdu ki: “Şayet bu hâl üzere ölürsen, İslâm fıtratı üzerine ölmüş olmazsın.”
Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün; “En büyük hırsız, kendi namazından çalan kimsedir” buyurdu. “Yâ Resûlallah! Bir kimse kendi namazından nasıl çalar?” diye suâl ettiler. “Namazın rükûunu ve secdelerini tamam yapmamakla” buyurdu. Namaz kılan kimse, bütün günahlarına tövbe etmeli, kalbini kötü huylardan korumalıdır. Gözlerini harama bakmaktan, midesini haram lokmadan, vücudunu haram giymekten ve ayaklarını Allahü teâlânın râzı olmadığı yerlere gitmekten korumalıdır. Namaz kılarken, zâhiren ve bâtınen Allahü teâlânın huzûrunda ihlâs ile durmalı, kıldığı namazı, en son namazını kılıyormuş gibi düşünerek, en güzel bir şekilde eda etmelidir. Allahü teâlâ Bekâra sûresi, 238. âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruyor ki; “... Namazı Allahü teâlâya itaatle kılınız.” 
Allahü teâlâ, namazda huşû gösterenleri, namazlarını huşû ile kılanları övüyor ve Mü’minûn sûresi 2. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Onlar, namazlarını, Allahü teâlâdan korkarak ve O’na tevâzu ederek kılarlar” buyuruyor.
Namaz kılan kimse, Allahü teâlânın huzurunda durduğunu, O’nun gizli ve açık her şeyi bildiğini, O’na hiçbir şeyin gizli olamayacağını, doğruluğu, nifakı, hakîkati, mecazı bildiğini düşünmeli, O’ndan gâfil olmamalıdır. Hazreti Ali, namaza duracağı zaman sararır, rengi değişirdi. Sebebi sorulduğunda şöyle anlatırdı; “Allahü teâlâ, Ahzâb suresi 72. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Biz emâneti; göklere, yere ve dağlara arzettik. Onlar o emâneti yerine getiremeyecekleri korkusuyla onu yüklenmekten kaçınarak, kendilerine bu ağır yükün verilmemesini rica ettiler. O emâneti, insan yüklendi...) buyuruyor. Ben yüklendiğim bu emâneti hakkıyla ifâ edebilecek miyim, edemeyecek miyim bilemiyorum. Bu sebeple yüzüm değişiyor.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.