Asya'ya yelken açmak...

A -
A +

Putin'in Ankara ziyareti, stratejik düzeyde küresel ve bölgesel fay hatlarını hareketlendirdi. Kırım'ın ilhakı ve Ukrayna krizi nedeniyle Batı'nın ambargosu altındaki Rusya açısından yeni enerji denklemleri kurmak stratejik zorunluluktu ve Türkiye ile Asya coğrafyasında yeni bir jeopolitik kulvarın adımları atıldı.

Avrupa Birliği (AB)-Rusya arasındaki doğalgaz üzerinden işleyen restleşme, yeni bir boyut kazandı. Putin Ankara ziyaretinde, Karadeniz'den geçerek Bulgaristan dan Avusturya'ya ulaşması planlanan Güney Akım doğalgaz boru hattı projesinin AB'nin baskısıyla Bulgaristan'ın sorun çıkarması nedeniyle Türkiye'den geçebileceğini ifade etti. Bunun gerçekleşmesi durumunda Türkiye, elde edeceği yıllık 1 milyar dolarlık kazancının yanı sıra, yeni bir enerji denkleminin merkezi konumuna da gelecek.

Bir yandan inşa süreci devam eden, Azerbaycan'dan Türkiye üzerinden Avrupa'ya uzanan TANAP (Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı) öte yandan Güney Akım projesi birlikte ve birbirini zedelemeden gerçekleşmesi durumunda Türkiye'nin kazancı büyük olacak. Yeni dönemin en çarpıcı enerji santralinin Türkiye olacağı açık.

Ayrıca Rusya ve Türkiye'nin 2023 hedefi kapsamında ticaret hacmini 100 milyar dolarlık miktara taşıma arzusu, Avrupa'dan Asya'ya uzanan geniş coğrafi alanda iki ülkenin stratejik yükselişine işaret ediyor.

Batı'nın stratejik sıkıştırmasına karşılık Rusya'nın bir başka hamlesi de Çin'le imzalanan 400 milyar dolarlık doğalgaz anlaşması. Buna göre 2018 yılından itibaren 30 yıllık bir dönem içinde Rusya Çin'e her yıl 38 milyar m3 gaz satacak ve bu satış 350$ (1000 m3 için) üzerinden gerçekleşecek. Bu fiyat 10 yıldır Çin müzakeresini ısrarla sürdürdüğü beklentisini fazlasıyla karşılıyor. Nitekim Rusya'nın Avrupa'ya sattığı gazın fiyatı 380 $. Türkiye'ye satılan Rus gazının fiyatı ise 420 $'dır. Ancak 2015 Ocak ayından itibaren %6 oranında indirim yapılacak ve sonrasında da bu indirim oranı kademeli olarak artacak. Bu oran örneğin %15 seviyesine ulaşırsa 355 dolarla Rusya'nın Çin'e satacağı gazın fiyatına yaklaşacak.

Görünen o ki, Batı'nın Rusya'yı köşeye sıkıştırmaya yönelik her türlü gayreti; yani Rus şirketlerinin hareket kabiliyetlerini sınırlandırma çabasından, kredi musluklarını kısmaya, serbest dolaşım kısıtlılığından, Vatikan eliyle Rus Ortodoks Kilisesine karşılık Fener Ortodoks Kilisesine yönelik ilginin artırılmasına, OPEC bünyesinde petrol fiyatlarının düşürülmesi operasyonundan, Rus enerji pazarlarını daraltma çabasına kadar uzanan geniş ve kapsamlı zayıflatma çabası, Rus cephesinde yeni stratejik zeminlerin oluşumuna vesile oluyor.

Nitekim Rusya-Çin yakınlaşmasının bir başka zemini, Akdeniz'de gerçekleşiyor. 2015 yılının baharında iki ülke Akdeniz'de ortak askerî tatbikat yapacaklar. Doğu Akdeniz'de yeni doğalgaz kaynaklarının varlığı ve buna bağlı olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin münhasır ekonomik bölge tayin ederek, arama ve çıkarma faaliyetlerine yönelmesi ve bu kapsamda Darbeci Sisi'nin Mısır'ı, Yunanistan ve İsrail gibi aktörlerle Türkiye'yi dışlamaya çalışarak ittifak çabaları düşünüldüğünde Rusya ve Çin'in Akdeniz ilgisi, Türkiye açısından da özel önem arz ediyor.
Rusya ve Türkiye arasında başta Suriye olmak üzere, Ukrayna ve Kırım gibi bölgesel konulardaki farklı yaklaşımlara rağmen daha üst ölçekte küresel etkileri olan iş birliğine yönelmeleri de dikkat çekici. Bunun belki de en önemli nedeni; her iki ülkenin küresel düzeyde bağımsız davranabilme arzu ve çıkarlarının bölgesel düzeydeki sorunların üstüne çıkmasıdır. Ayrıca bu üst düzey çıkar örtüşmesi, Rusya'nın bilhassa Suriye konusundaki katı, ısrarcı tutumunu törpülemesine de zemin hazırlayıcı niteliktedir.

Batı'nın Rusya'ya yönelik katı ambargo politikasına katılmayarak bağımsız hareket eden Türkiye, artık eski Soğuk Savaş döneminin tek yanlı bağımlılık çizgisinin yaşayan tortularından sıyrılıyor. Böylece Soğuk Savaş döneminin şartlandırdığı kanat ülke değil merkez ülke olduğunu dünyaya duyuruyor. Tek seçenekli değil, çok seçenekli dış politika stratejisinin gereklerini uygulamaya sokuyor. Etkilenen değil, etkileyen, aracı, geçiş ülkesi değil, santral/merkez ülke olmanın stratejik derinliğini tasarlıyor. Silah pazarı yapılmış bir ülke değil, kendi savunma sanayisi olan bir ülke hedefini hayata geçiriyor. Tüm dünyayla ilişkilenmeye hazır ancak konumunu ve imkânlarını edilgenleştirmeden, bağımlı kılmadan eşit şartlı ilişkilerle dışa açılan bir ülke olmanın stratejik öngörülerini oluşturuyor.

Ve kendi stratejisini ve rolünü bizzat kendi belirleyerek, öncelikle kendi medeniyet havzasına ve unutulan Asya'ya yeni iş birlikleri ve yeni stratejik denklemlerin tesisi için yelken açıyor...
Bize de rastgele demek düşüyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.