Ekonomi-Güvenlik İlişkisi ve Jeopolitik Riskler

A -
A +
Ekonomide jeopolitik riskler, günümüzde uluslararası ortamın en can alıcı başlığı. Jeopolitik riskler; küresel veya bölgesel düzeyde cereyan eden uluslararası çatışmaları, devletlerin yönetim krizlerini, kitle imha silahlarının denetimsizliğini, terörün değişen doğasını ve buna bağlı olarak işlevler üstlenen terör örgütlerinin etkinliği gibi daha birçok güvenlik sorununu içeriyor.
Jeopolitik riskler, Davos'ta toplanan 2015 Dünya Ekonomik Formuna da yansıdığı gibi, ekonomik sorunların önüne geçmiş durumda. Esasen jeopolitik riskleri üreten, ekonomi-güvenlik ilişkisinin yeni doğası. Ancak bu durumun yakın geçmişin ürünü olarak bugüne yansıdığını da söylemek gerekir.
Soğuk Savaş döneminin Bloklu yapısının sona ermesinden hemen sonra uluslararası ortam statik karakterinden dinamik bir niteliğe büründü. Yeni döneme dair ekonomik fırsatlar ve buna dayalı yeni egemenlik hamleleri ve tüm bunların stratejik hesapları esas itibariyle yeni jeopolitik ortama dayalı olarak ortaya çıktı. Bu durum yeni bir siyasal atlasın habercisiydi. Özellikle Soğuk Savaş sonrasının jeopolitik boşlukları, yeni dönemin hem ilgi odağı hem de bu özelliğinin doğal bir sonucu olarak yeni dönemin sinir uçları merkezi durumundaydı. Orta Asya'dan, Kafkaslara, Karadeniz Havzasında, Balkanlara, Doğu Avrupa'dan Baltıklara, Akdeniz'den Kuzey Afrika'ya ve Hazar Havzasından Basra Körfezine kadar uzanan bu yeni sinir uçları, hem küresel hem de bölgesel güç mücadelelerinin yeni jeopolitik oyun alanları olarak belirginleşti. Bu alanların güç boşluklarının doldurulması veya mevcut statükolarının dağıtılması adına bir dizi aktör tarafından projeler geliştirildi ve kıyasıya rekabet başladı.
Bu genel tablo içinde; ekonomi alanıyla güvenlik alanı her zamankinden çok daha fazla iç içe geçmiş ve alanı genişlemiştir. Ekonomi-Güvenlik ilişkisi jeopolitik risklerin seyrini ve derecesini belirlemektedir. Bu ilişkinin içeriğinde yer alan bazı önemli hususların vurgulanması gerekir. Bilhassa ulaşım, iletişim ve bilişim alanındaki teknolojik gelişmeler, ekonomi-güvenlik ilişkisinde güçler arasında siber savaşlara zemin hazırlamıştır. Bu savaşlar, sadece devletler arasında değil şirketler arasında da belirgindir. Buna bağlı olarak istihbarat alanında yeni yöntem ve teknikler gelişmiş, istihbarat yapılarının hareket kabiliyeti ve etki düzeyi artmış ve bu yapıların en ufak sızmalara karşı duyarlılığı ve bunun yansıması olarak ülke çıkarlarına dayalı millî hassasiyetleri en üst düzeye çıkmıştır. Bu noktada MİT'in yeni pozisyonu ve Türkiye'nin uzun soluklu stratejik hedefleriyle uyumu ve her şeyden önemlisi millî karakterinin yeniden tanzim edilmiş olması hayati önemdedir. Bu nitelikte bir istihbarat yapılanması, ülke olarak dışa açılmanın ön şartıdır. Nitekim ülke güvenliği ile ülkenin açılım alanları güvenliği her zamankinden çok daha fazla birbirine eklemlenmiştir. Çünkü ekonomide  jeopolitik riskler çok bileşenli ve etkileşimlidir. Ayrıca ekonomik-güvenlik ilişkisinde pazar ve piyasa güvenliği esastır. Bilhassa teknolojiden aldığı destekle çok daha akışkan hale gelen mali sermaye, özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik istikrar bozucu niteliğiyle önemli bir güvenlik sorunudur. Özellikle üretim ekonomileri yeterince güçlenememiş ülkeler için kontrolsüz mali sermaye hareketliliği, çoğu zaman o ülke için ekonomilerini kırılganlaştıran, negatif bir unsurdur. Bu durum da ekonomi-güvenlik ilişkisine bağlı olan jeopolitik risklerden sayılmalıdır. Bu noktada ülkelerin merkez bankaları ve onların millî karakteri büyük önem taşımaktadır...
Ekonomi-Güvenlik ilişkisinin bir başka yansıma alanı enerjidir. Enerji, jeopolitik risklerin en belirgin besleyicisidir. Tedarikçi-Pazar sarmalının içinden geçtiği her hat, stratejik reflekslerin ortak etkilenme alanıdır. Boru hatları stratejisi esas olarak boru hatları jeopolitiğinin yörüngesindedir. Enerji de tedarikçi-pazar ekseninin coğrafi uzanımları aynı zamanda terörün üretildiği coğrafi hatlar olarak dikkat çekmektedir. Aracı kurumlara dönüşmüş olan yeni terör örgütlerinin finansman, silah ve insan kaynakları ile devletlerin hükümranlığına dayalı yetki ve sorumluluğu arasındaki ilişki derindir. Aslında terör örgütleri devletlerin kontrolündedir. Kontrol dışına çıkmaları mümkündür ama bu durum daha çok yeni devletlerin kontrolüne girilmesiyle neticelenir. Ekonomi-Güvenlik ilişkisinin beslediği jeopolitik riskler öyle görünüyor ki, uluslararası ortamda perde arkası aktörlerin yönlendiriciliğinde terörle boyut kazanmayı sürdürecek. 
Ekonomi-Güvenlik ilişkisinin bir başka yansıması, küresel sermayenin yapısal bir durumuyla ilişkilidir. Bu durum küresel sermayenin mekânsal sıkışıklığıdır. Bu sıkışıklık, pazar ve piyasa daralmasıdır ve bu sıkışıklıktan sıyrılmanın yolu, yeni mekânlar üretmektir. Bu durum kolayca ufalanmaya elverişli mevcut  bazı devletler üzerinden yürümektedir. Bu devletlerin daha kolayca ufalanmalarında, ayrışmalarında sadece yapısal olarak elverişli olmaları değil aynı zamanda bulundukları jeopolitik ortamın da elverişliliği önemli etkendir. Aslında bu durum uluslararası politik ekonomi açsından yeni bir trendin yansımasıdır. Soğuk Savaş sonrası, iki Almanya'nın birleşmesinden başka toprak üzerinden birleşme örneği yoktur. Esas itibariyle özendirilen trend, "coğrafi boşanmalar" olarak nitelendirilebilecek parçalanmalardır, atomize olma halidir. (Sudan örneğinde olduğu gibi.) Bu trendin özellikle İslam Coğrafyasında yoğunlaştırılmaya çalışılması da sebepsiz değildir. Arap Baharının iç dinamizmini bozmaya, yolunu ve hedefini değiştirmeye çalışanların arzuları süreci, etnik ve mezhepsel ayrışmaları kabile düzeyine kadar indirgeyerek yönlendirmektir. Libya, Suriye, Irak ve Afrika'nın doğusundan batısına uzanan trend bu yöndedir. Ancak bu trendi boşa çıkartmanın tek yolu, İslam coğrafyasında bütünleşmenin yolunun keşfidir. Bu keşifte Türkiye rolü ayrıcalıklıdır. Bu rolü fark edenler geçmişte Türkiye için söylenmiş olan "soldukça sulanmalıdır, büyüdükçe budanmalıdır" sözünün gereğini bugün de yerine getirebilmenin her türlü yolunu denemektedirler. Ancak işleri eskisi kadar kolay değildir. Onlar da görmektedir ki, bu millet her türlü oyunu boşa çıkartacak iradeyi inatla, inançla ve dirençle ayakta tutmaktadır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.