Avrupa Parlamentosu ve Ermeni Meselesi...

A -
A +

Türkiye Ermenileri Patrik Vekili Aram Ateşyan diyor ki; "Özellikle parlamentoların asli görevleri olan yasamayı bir yana bırakıp, yargıçlık, hele hele uzmanı olmadıkları tarih konusunda kararlar oluşturma mekânları hâline gelmelerini anlamak mümkün değildir...

Bu parlamentolara sormak gerek. Yaptığınız doğruysa neden yüzyıl beklediniz? Yok eğer yaptığınız doğru değilse yanlış üzerinde ısrar etmek, yanlışı emsal almak niye? Ermeni sorununun uluslararası platformlarda iskambil kâğıdı destesindeki joker olarak kullanılmasına bir son verilmesinin zamanı gelmiştir..."

Bu sözler; Türkiye'ye 1915 olaylarını sözde "soykırım" olarak tanıma çağrısı yapan ve henüz tanıma kararı almayan Avrupa Birliği ülkelerini de bu yönde adım atmaya davet eden Avrupa Parlamentosunun (AP) kararının öncesinde söylenmiştir. Ancak bu sözler; AP'nin Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışan zihniyetin siyasal ve stratejik hamlelerinin ürünü olan kararı karşısında hatırlanması ve tekrarlanması gereken en anlamlı ifadelerdir. Bu sözler; fikri ve vicdani derinliğiyle Ermeni meselesinin özünü oluşturur. Ortada bir tarihî gerçek vardır ki, iki toplumun da acıları ortaktır. Unutmamak gerekir ki; birbirlerinin acılarını yüreklerinde hissedenlerin vicdan yaraları daha kolay kapanır. Kin ve nefret tohumları ekerek, tarihte gezintiye çıkanların derdi; vicdanlardaki yaraları kapamak değil güncel hesaplarına tarihten çıkar devşirmektir. Tehcir kararının alınması, uygulanması ve sonuçta yaşananların bir trajediye dönüşmesi, ortak acının bir tarafını tarif ederken diğer tarafının da toplu mezarlara varan saldırganlığın acı sonuçlarının unutulmamasını gerektirir. Acıları yarıştırmadan ve tarihi çarpıtmadan olanca berraklığıyla gerçeklerle yüzleşmek her tarafın temel sorumluluğudur.
Anadolu'da yaşananların muhasebesini tutmak ve bundan Türkiye'ye yönelik siyasal bir dil üretmek AP'nin özel bir ilgi alanı olabilir ama asla tarih ve hukuk gerçekliğinin yerini alamaz. Parlamentolar; siyasal kimliklerin, siyasal hedef ve arzuların temsil ve üretim merkezleridir. Buradan kendi arzu ve hedefleriniz için yeniden bir tarih uydurmak ve buna bağlı olarak hukuki bir role bürünerek, suç üretmek ve bunu cezalandırmaya kalkışmak örtülü bir hesabın dışavurumudur.
AP Başkan yardımcısı Antonio Tajani demektedir ki; "Biz şimdiki değil, 100 yıl önceki Türkiye'yi cezalandırıyoruz..."  Bu sözler bize gösteriyor ki; hiçbir bilimsel ve hukuki sorumluluğu taşımayarak kolayca savcı ve yargıç rolüne soyunan bu zihniyetin adalet, hak hukuk ve demokrasi değerleriyle ilişkisi ikiyüzlülük kıvamındadır.
İnsanları köleleştirmek ve iliklerine kadar sömürmek uğruna olmadık işkencelere kolayca başvuranların 100 yıl sonraki bugünkü temsilcileri tarihte cezalandıracak ülke arıyorsalar çok uzağa gitmelerine gerek yok. Üstelik sadece tarihte değil, günümüzde de insanlığa karşı işlenen suçlarda ya doğrudan taraf ya sessiz kalarak ya da zalimlerden yana tavır sergileyenlerin suçluluklarını hiçbir tarihi manevra ve marifet örtemez. (Bu noktada Sefa Yörükel'in 4 ciltlik  "Soykırımlar Tarihi: Batının İnsanlık Suçları" kitabını öneririm.)
AP'nin bu kararındaki temel  hedef; tarihsel gerçeklerle buluşma çabası değil, güncel çıkarları maksimize etme gayretidir. Yükselen Türkiye'ye duyulan rahatsızlık. AB-Türkiye ilişkinde Türkiye'yi AB'nin merkezinde, çekirdeğinde değil periferisinde, hinterlandında sabitleme zihniyetinin dışavurumudur. Lahey Adalet Divanı'nın "Tehcir soykırım için yeterli bir sebep değildir" şeklindeki kararına rağmen bu konunun doğrudan tarafı olmayanların meselede rol üstlenmeye çalışmaları stratejik hesapların politik mülahazaların eseridir. Nitekim bu  mesele, AB-Türkiye Müzakere sürecinin içeriğine de yerleştirilmiştir.
Müzakere sürecinin temel referans kaynağı olan Müzakere Çerçeve Belgesinin (MÇB) 10. paragrafında Müktesebat sürekli değişim hâlinde olduğu sadece mevcut mevzuatın öngördükleri değil, yasal olarak bağlayıcı olsun ya da olmasın tavsiyelerin de dikkate alınması gerektiği vurgulanıyor. Buna göre siyasal içerik taşıyan AP kararlarının Türkiye için göz ardı edilmeyeceği sonucuna varılıyor. Gerek 1987'de yine AP'nin benzer biçimde aldığı Ermeni meselesine ilişkin sözde "soykırım" kararı gerekse 2005'te ortaya çıkan MÇB'nin tutumu bugün de korunuyor. Diğer bir ifadeyle Avrupa Birliği bulunduğu yerde duruyor ve Türkiye'ye bakışı da hiçbir değişiklik öngörmüyor.
Ancak Türkiye bulunduğu yerden daha ötelere gitmek istiyor. Uzun soluklu stratejik yeni hedefler belirliyor ve her türlü engellemeye, her türlü provokasyona karşın yürüyüşünü sürdürüyor.
Aslında bazıları için sorun da burada başlıyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.