Ayakkabı boyacısı

A -
A +
Üsküdar meydanındaki Kara Davut Paşa Camii'nin karşısında belediyenin tahsis ettiği kulübede çatlamış, boya bulaşmış simsiyah elleriyle ayakkabı boyardı. Tüm sermayesi bir boya sandığıydı. Onunki aslanın ağzından ekmeği almaktı. “Dostunun yüz karası düşmanının maskarası” olmadan eve ekmek götürürdü. Mutluydu. “Bildiğinle ne yaptın?” sorusuna verebilecek bir cevabı olduğundan ümitliydi. İşini aşkla yapardı. Dünyanın en iyi ayakkabı boyacısıymış gibi büyük bir dikkat ve titizlikle ayakkabıları boyar, muhabbet arasında gönüllere de cila çekerdi. Kara da, yağmura da yerinmez, “nasip” der rızkını arardı.
Ramazanlarda iftar kuyruğuna girenlere uzaktan bakar, o gün niyetli olmayan arkadaşını da iftar çadırına davet etse de arkadaşı, “niyetli değilim, günah olur” diyerek başkalarının hakkı olduğunu düşündüğü belediyenin iftar çadırına bile girmekten imtina ederdi. Böyleydi onun kendisi de arkadaşları da…
Hiç bıkıp usanmadan yaz kış demeden, kim necidir kimdir demeden herkese velinimet gözüyle bakarak ayakkabı boyardı yıllardır bu meydanda.
Yolu “Hak” bilerek, yola aşk ile çıkıp menzile varmış ayakların, yola yük olmadan yol olmuş ayakların, gönülden gönüle giden yolda eskitilmiş ayakkabılarını da boyardı.
Boyadıkça gönüllerde hakikat parlardı. Parladıkça gülerdi sanki ayakkabılar…
Doymak bilmeyen ağırlaşmış bedenlerin yükünü taşıyan ayakların, gururla yürüyerek yolu incitmiş ayakların, kibirle yürüyerek yola ağır yük olmuş ayakların, yolu “Hak” bilmeyip yoldan çıkmış, nefsine uyup da yolda kalmış ayakların da ayakkabısını boyardı. Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler. Bazen ne kadar boya, cila sürse de bir türlü parlatamazdı. Ruhun kiri bir sağa bir sola fırça sallamakla gitmiyordu. Boyayla kirin üzerine yalancı bir örtü çekerdi.
Boyardı; kılavuz yürek, yol Hak olunca, hakikat parlardı.
Boyardı;  kılavuz nefis, yol batıl olunca yalan hakikate bakıp haline ağlardı. Derviş ayakkabı boyacısı Üsküdar meydanında ayakkabı boyardı, nasipten öte yol olmayan bu hayatta.
          Doç. Dr. Erkan Özkan
 
 
 
ŞİİR
 
    Sen anlat Ayasofya
 
Karşımda duruyor ulu bir çınar,
Senin uğruna gönüller yanar,
Seni görmeyenler olmuştur elbet
Ama görmeyenler bile bîmar
 
Alnından silinmesin tarihî mühür,
Fatihler Fatih’i seninle yürür,
Çağ açıp kapatan millet olarak,
Anlat Ayasofya bu nice şükür?
 
Seksen altı yıl bekledik seni,
Seccade sererek hepsi yepyeni,
Tekbirler alarak meydanlarında,
İbadete açtık yine kıbleni…
 
   Mehmet Ali Yıldırım-Hisarcık/Kütahya
 
 
 
UNUTULMAZ DİYARLAR
 
ÖZBEKİSTAN: Bugün Özbekistan’ın hürriyetine kavuşmasının yıl dönümü. Özbekistan, 20 Haziran 1990'da egemenliğini, 1 Eylül 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir. 29 Aralık 1991 tarihinde düzenlenen referandumla bağımsızlık ilanı onaylanmıştır. Özbekistan Orta Asya’da yer alan bir Türk Devletidir. Kuzey ve kuzeybatısında Kazakistan, doğu ve güneydoğusunda Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatısında Türkmenistan, güneyinde ise Afganistan yer alır. Amuderya (Ceyhun) ile Siriderya (Seyhun) ırmakları arasında kalan toprakların büyük bölümünü içine alır. Özbek halkının tarihinin ilk dönemlerine ait bilgi yoktur. Özbeklere bu ad, ilk olarak 1313-1340 yılları arasında hüküm süren Altınordu Hükümdarı Gıyasettin Muhammed Özbek tarafından verilmiştir. Özbekistan yer altı zenginlikleri yönünden önemli bir ülkedir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.