Şükür yılı...

A -
A +
İnsanoğlu biraz da böyledir, her daim kendi yaşadıklarının tarihin en berbat şeyleri olduğuna inanır, geçmişe bakmaz, geçmişte yaşanılanların üzerine bir sünger çeker ve kendi yılı ve/veya dönemi üzerinden karalar bağlar, ahlar çeker.
Çok uzağa gitmeye gerek yok belki de… Son 150 yıllık dünya tarihine bakarsak görürüz birçok şeyi… Birinci Dünya Savaşı'nda ölen insan sayısına, kullanılan yeni silahlarla ölen insanların yakınlarının cenazelerine dahi ulaşamamış olmasına bir bakalım.
İkinci Dünya Savaşı'ndaki insan kaybı herkesçe malum; peki ya Rusya’da, eski adıyla SSCB’de sadece açlıktan öldürülen (!) milyonlarca insanı gözümüzde canlandıralım.
Cezayir’de 1 milyon insan sadece Müslüman oldukları için çoluk çocuk demeden hunharca sırf zulmedilerek öldürülmüşken, dünyanın her yıl Japonya’da birkaç yüz bin insanın katledilmesine timsah gözyaşları dökerken takındığı ikiyüzlü tavra bir bakalım…
Yokluk ve kıtlık yıllarına bakalım misalen 30’ların 40’ların Türkiye’sinde… 2 yaşında iken rahmetli babamın günlük ekmek istihkakının yazılı olduğu ekmek karnesine bir bakalım genç kardeşim!
99 depremini yaşamış biri olarak devlet yöneticilerinin deprem bölgesine bırakın çadırı barınağı, ekmek dahi göndermekten aciz kalışına bir bakalım…
Yaklaşık 70’li yıllarda doğanlar doğru düzgün yokluk görmemiştir. Kıtlık ile tanışmamıştır bile. Bu sebeple 2020 yılında gerçekleşen, her sene olabilecek olan birbirine benzer onlarca olayı sanki insanlık tarihini etkilemişçesine felaketler yılı ilan etmek en hafif ifadeyle okumamak, tarih bilmemek, biraz da şımarıklık sebebiyledir.
Bu olan şeyler arasında sadece “pandemi” adı altında içtimai ve ekonomik hayatı yeniden düzenleme yönetimini ayrı tutabiliriz ki, onun da tam olarak ne olduğunu önümüzdeki birkaç sene içinde müşahede edebileceğiz.
Evet, hepimizin konforu bozuldu kabul, hemen herkesin sıkıntılı bir dönemden geçtiği de bir gerçek fakat şükür elzem, şükür ve sabır gayretullaha dokunacak yolları kesecek en birinci sebeptir.
         Ahmed Onur/İstanbul
 
 
 
ŞİİR
 
               Hakk'ın emri
 
En kıymetli zamanı, kendinde tutan namaz,
Rabbimizin emridir, edilir mi itiraz?
O döndürür ekseninde dünyamızı ve ayı,
Arz rükû etmeseydi, gelir miydi kış ve yaz.
 
                Dolunay
 
Habîbin bir nazarı, nurlandırmıştı seni,
Karanlık gecelere, kandil gibi doğan ay.
O berrak tebessümün, teselli eder beni,
Nurlu aydınlığınla sar beni de dolunay.
 
Billûrdan kâse gibi, semâmızda gezersin.
Nazlı bir hilâl olup, sancağımı süslersin.
Resûlün güzel ismi, yıldız gibi nakşolmuş,
Ay yıldızlı bayrağım, ne güzel ne asilsin.
 
          Mehmet Armutçu-Yenice/Çanakkale
 
 
 
KISA KISA... KISA KISA...
 
Yalnızlık...
 
Tuhaf bir duygudur yalnızlık; yalnız kalan kişi için zordur çekilmezdir. Ama neden yalnız kalmıştır kişi? Onu yalnız bırakanlarda mıdır sorun yoksa onda mı? Kötüdür yalnız kalmak, insanı kendisiyle baş başa bırakır, yüzleştirir. Yalnız kalınca insan ilk başta kendini sorgulamalı. Eğer işe çevresindekileri sorgulamakla başlarsa daha da yalnızlaşmaya başlar. “Belki de hata bende” diyebilmeli. Bu farklılık iyi de olabilir kötü de olabilir konu bu değildir aslında. Yalnız kişiyi insanların farklılığından dolayı onu dışlayıp yalnız bırakması yaralar. Yaralandıkça yalnızlaşır, yalnızlaştıkça hüzün dibe vurur. Belki farklılıklardan vazgeçmek ister yalnız olmamak için, belki de asla vazgeçmez… İkinci seçenek daha akıllıcadır her zaman…
Yalnız kalmamak için çaba göstermek bir hatadır, akışına bırakmak lazım bazen, o zaman kimse yalnız kalmaz belki de…  Enes Babayiğit
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.