Özgürlük maskesi

A -
A +
"Türk gibi başla, Alman gibi devam et, İngiliz gibi bitir" dediler yıllarca… “Kendini bitir” demenin en lâtif hâliydi kulaklarda. Aslını tanıyamamak, şuurun dehlizlerinde hakikat kıvılcımlarıyla cemiyeti, toplumu anlamaktan daha kolaydır daima…
Haberlerde hep çıkar karşımıza. Kışın açık boğaz dar bir penye, yazın zemherî bir ihtişamı omuzlayan izbe bir pardösü.
Adamın biri, dehşetli bir fırtına olacağı haberini günlerce zihninden çıkaramamış. Bütün ihtiyaçlarını internetten temin etmeye başlamış. Evden de bir adım öteye gitmiyormuş... Aradan aylar geçmiş, usanmış, bıkmış ve artık fırtına olmayacağına kanaat getirmiş. Nitekim ev halkı da hürriyetlerine kavuşacağı anı bayrama kavuşacak gibi bekliyorlarmış... Ertesi gün, hazırlıklar yapılmış, tedbir ve tereddüdün ruhu gıcırdatan ürpertisiyle çıkılmış dışarıya. Ve aniden çıkan bir hortum hepsini alıp götürmüş ebediyete!..
Tanzimat ile hayatımıza giren 'hürriyet' mefhumunun hazin hikâyesi bana hep bunu hatırlatır. Reşit Paşa, Âli Paşa, Avni Paşa, Mithat Paşa; hepsi "müsavat" naralarıyla bir neslin aydınlarını zehirleyen zorba komitacılar. Bir imparatorluğa, koca bir maziye ithal kanunlar tatbik edenler.
Zamansızlar hiç dinmedi. Ruslarla harp etmemek için dirayetle direnen koca bir sultan, o gün Rus dostu, bugün toprak kayıplarının müsebbibi ilan edildi.
Aydınlar(!) durmuyordu. Milliyetçilik mefhumu, ırka hapsedildi. Koca cihan devletini zifirî karanlığa düçar ettiler. Dün muhtelif milletlerden meydana gelen koca bir imparatorluğu kavmiyetçilik ile lime lime ederlerken bugün Azerbaycan'a, Afganistan'a, Türkistan'a destek vermeyi “ne eşiniz var orada” diye eleştirdiler.
Türk Lisan Birliği, Gaspıralı İsmail Bey’in hayaliydi. Bir olan alfabe, önce parçalara ayrıldı. Sonra lisan birliğinden dem vuruldu. Sonra ne mi oldu? Ariflerimiz, Türk dilinin mahalli ve fonetik unsurlarının, sesli harflerdeki ciddi farkların Latin harfleri sebebiyle Türk birliğine engel teşkil ettiğini gururla itiraf etti... Sonra, 21. yüzyıl için, Türk şiirine ölü, romanlara tuğla denildi.
Velhasıl, bu tuhaflıklar ülkesinde, özgürlük maskesiyle yoğrulan her adım, hayal kırıklığıyla izdivaç eyledi.
  Selim Yavuz
 
 
 
ŞİİR
 
        Hayat çizgisi...
 
Bir roman gibidir sihirli hayat
Çok ilginç olsa da, bir sonu vardır.
Herkese hep aynı görünür fakat
Kimine düşmansa, kimine yârdır.
 
Dünya zayıflara korkunç bir kâbus
Güçlü insanlara hayat yeridir.
Fark etmez çöpçüsün yoksa ki, mebus
Herkesin eceli aynı biridir.
 
Cimrilik öyle bir acı kader ki,
Unutursun nedir gerçek hazine.
Zenginsin, fakirsin ne fark eder ki?
Satın alamazsın hayatı yine.
 
Üç-beş günlük misafiriz dünyada
Zalimlik, düşmanlık kime kalacak.
Her şeyi unutup, affedip, ya da,
Olan yine kendimize olacak.
 
Sevin insanları her an sevin ki,
Hayat sonsuzluğa kalmayacaktır.
Şaire kıymeti bugün verin ki,
Yarın da bu şair olmayacaktır.
 
     Şair-Yazar Elvin Mütaliboğlu
 
 
 
 
ANADOLU EVLİYALARI
 
EMİR SULTAN: Osmanlıların kuruluş devrini yaşamış olan büyük âlim ve evliya... Yıldırım Bayezid Hanın damadıdır. Nesebi (soyu) hazret-i Hüseyin’e dayanır. İsmi, Muhammed bin Ali, lakabı Şemsüddîn’dir. 1368 (H.770) tarihinde Buhara’da doğdu. 1430 (H. 833) tarihinde Bursa’da taun hastalığından vefât etti. Kendi ismiyle anılan câmi yanındaki türbesinde medfundur. Ziyaret edenler mübârek ruhundan feyz almaktadır...
Emir Sultan hazretleri, "Kerametler Sultanı" diye de anılmıştır. Zamanındaki Osmanlı sultanları kendisine hürmet eder, sefere çıkacaklarında huzuruna gelip, müstecâb duasını alırlardı. Onun eliyle kılıç kuşanırlardı...
Ledünnî ilme sahip olan Emir Sultan hazretlerinin çok kerameti görülmüştür...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.