Davaları kim boruya çevirdi?

A -
A +
Davaları kim boruya çevirdi?


18 Nisan 2007. Yedi yıl oldu. Tilman Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel'in Malatya Zirve Yayınevi'nde vahşice öldürülmesi üzerinden 7 yıl geçti. Katliamı yapan Salih Gürler, Cuma Özdemir, Hamit Çeker ve Abuzer Yıldırım ve Emre Günaydın polis tarafından olay yerinde yakalanmıştı.  Hatta Emre Günaydın 3. Kattan atlayıp kaçmaya çalışırken yakalanmıştı.
Yani 7 yıl önce, katliamın yapıldığı anda polis suçüstü yapmıştı. Olay, bir saniye bile fail-i meçhul kalmamıştı. Katiller kaçamamıştı. Beşi bir yerde yakalanıvermişlerdi.
Peki ne oldu da 7 yıl sonra suçüstü yapılmış bir katliamın sanıkları 5 yıl tutukluluk şartı uyarınca tahliye edildiler? Hem kalmışsa Malatya'daki hem de Türkiye'deki Hristiyanların, maktullerin akrabalarının ailelerini yedi yıl sonra bu korkuyla, bu adaletsizlikle kim baş başa bıraktı?
Aslında dava 2010 yılında bitme aşamasına gelmişti. 19 Şubat 2010 tarihli duruşmada Cumhuriyet Savcısı esas hakkında mütalaasını verip tutuklu 5 sanık hakkında "3'er kez müebbet" hapis istemişti.
Hem de bunu İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Müdürlüğü, 11 Kasım 2009'da Zirve Yayınevi Cinayeti'nin arkasında Ergenekon olduğunu iddia eden 32 sayfalık raporuna rağmen yapmıştı savcılık. Çünkü Malatya'da davaya 1. Ağır Ceza Mahkemesi savcıları, ne de Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri bu raporu ikna edici bulmamış, iki dava arasında ilişki olmadığına karar vermişti.
İşte davayı uzatan da bu kararlara rağmen Zirve'yi Ergenekon'a bağlama ısrarı oldu.
Önce İlker Çınar adlı epey şaibeli bir ismin 24 Aralık 2010'da Zekeriya Öz'e 21 sayfalık ifade vermesiyle başladı.
Birden belgeler bilgiler yağmaya başladı. Tabii ki isimsiz ihbar mektupları. 11 Mart 2011'de İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na gelen isimsiz ihbar mektubu İlker Çınar'ın söylediklerini tekrarlamaktaydı. Mektuba Jandarma İstihbarat'ın misyonerlik hakkındaki bir toplantısında çekilmiş üç ses kaydı da eklenmişti.
Allah verdikçe vermeye devam etti. Yine Mart 2011'de Askerî Casusluk davası kapsamında aranan Gölcük'teki gizli hazine sandığının bulunduğu zeminden tabii ki Zirve Cinayetiyle ilgili belgeler de çıkıverdi.  
Belgeler tamamlanınca Öz harekete geçti ve Malatya Jandarma Komutanı Albay Mehmet Ülger'in de aralarında olduğu beş kişiyi tutukladı. Zekeriya Beyaz'ın da aralarında olduğu bir grup ilahiyatçının evi arandı. Tam bu sırada Ahmet Şık ve Nedim Şener'i tutuklaması nedeniyle şimşekleri çeken Zekeriya Öz görevden alındı. Yerine davaya savcı Cihan Kansız atandı.
İlahiyatçıları serbest bıraktı. Hurşit Tolon'un ifadesini aldı ve Zirve ile Ergenekon arasında bir ilişki yok diyerek dosyayı, yeni tutuklularla Malatya'ya gönderdi.
2013'ün Ocak ayının sonunda bu kez devreye her zamanki gibi bir harddisk girdi. Hem de sanıklardan birinin kayınbiraderinin ya saflığı ya da kazığı sonucu. Öz'ün tutukladığı sanıklardan muvazzaf binbaşı Haydar Yeşil'in Kırşehir'de yaşayan kayınbiraderi H.K. "taşınırken gardıropta bulduğu bir valizin içindeki harddiski iş yerinde kullanılabilir düşüncesiyle almış, içine bakmış Zirve ve Ergenekon belgeleri olduğunu görünce, hapisteki eniştesine bir faydası olur diyerek Kırşehir Emniyeti'ne teslim etmiştir.
Kırşehir'de bavuldan çıkan harddiskin memleketin en karanlık örgütü TUSHAD'ın arşivi olduğunu nereden bilsin.
Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekât Dairesi. 1993'te kurulmuş ama 80 öncesi Malatya'da efsanevi başkan Hamido'nun öldürülmesinden, Turgut Özal'ın mezarını açtıran öldürülme hikayesine kadar her şeyin arkasından çıkan en gizli örgüt. Zirve Katliamı da onların işi. TUSHAD'ın başında da Hurşit Tolon var.
13 Ocak 2013'te emekli orgeneral Hurşit Tolon'un da aralarında olduğu dört kişi daha tutuklandı. Davaya ek iddianame yazıldı.
Son durum ise şöyle;
Katliamın 7 yıl önce suçüstü yapılan sanıkları dava böyle sakız gibi uzatılınca, avukatlar, savcılar da bu uzatmalara sorgusuz sualsiz destek verince tahliye oldular. İçeride tutuklu olarak ise sonradan eklenen TUSHAD hikayesinden tutuklanan 9 asker kaldı.
Zirve Katliamı'nın arkasında o beş katil çocuk olmayabilir. Misyonerlerle mücadelenin bir zamanlar devlet politikası olduğu düşünülünce bunun arkasını aramaktan daha normal bir şey yok. Ama yedi yılda bunu ispat edemeyip, tuhaf iddialarla davayı Ergenekon'la birleştirme gayretkeşliğinin gerçeğin ortaya çıkmasına hizmet etmediği açık.
Sonuç ibretlik ve açık.
İlker Başbuğ'u delillerin, suçun en sağlam olduğu davalardan internet andıcından yargılamakla yetinmeyip onu Ergenekon gayya kuyusuna teröristbaşı diye atınca parmak sallayan bir Genelkurmay Başkanı'ndan bir mağdur oluşturdunuz.
Bu davalara en büyük kötülüğü, tahliyeler değil, davaları şişirenler, harareti artırmak için eklemeler yapanlar yaptı.
Temizlenirken kirlendik. Bu arada katiller de dışarı çıktı...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.