İKİ MESELE AKLIMA ÇOK TAKILIYOR!

A -
A +

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık hitapta bulunduğu “Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız” sözleri, ülkemizi yarınlara taşıyacak olan anlayışın temel unsurudur. Bir olmakla büyürüz, iri olmakla güçleniriz. Diri olmakla baki kalırız. Ayrılıklar bizi zayıflatır.

Bu sebeple nifaklardan hep nefret etmişimdir. Kim ki ikilik çıkarıyor, ondan uzaklaşmışımdır.

Aklımın almadığı iki mesele var. Beni oldukça rahatsız ediyor.

Bu meselelerden biri, 1983 yılına kadar uygulanan, yüzyıllardır Osmanlı’nın kullandığı namaz vakitleri nasıl olduysa bu tarihten itibaren, değiştirildi. Bu konu üzerine o yıllarda oldukça tartışmalar yaşandı.

Yazılar yazıldı. Fakat ne yazık ki bir netice alınamadı. O tarihten itibaren Türkiye’de iki ayrı namaz vakti kullanılmaya başlandı. Müslümanlar arasında namaz vakti konusunda birlik bozuldu. İkilik çıktı.

Takvimlerde iki ayrı vakit bilgileri yayınlanır oldu. Özellikle imsak vakitlerindeki 20 dakikaya varan vakit farkı, oruç ibadetinin başlama vaktinde şüpheler oluşturdu.

Ne olmuştu? Osmanlılar yanılmış mıydı da namaz vakitlerini düzeltme ihtiyacı duyuldu? Merak edip araştırdım. Vardığım sonuç beni daha da şaşırttı.

Daha önceleri ufka beyazlığın düşmesi (fecr),  güneşin irtifası (bütün İslam âlimlerinin ittifakı ile) -19 derecede başladığı kabul edilirken, Avrupalı bilginlerin ileri sürdüğü hesaplarda Fecrin -18 derecede başladığının bildirilmesi,  Türkiye’de vaktin değişmesine sebep olmuş.  Ayrıca bu vakit değişikliğinde; Osmanlıların “insanların namazı heba olmasın, oruçları zayi olmasın, çünkü vakit, bu ibadetlerin şartlarındandır” diyerek coğrafi şartlardan ve astronomik hesaplama tekniğinden kaynaklanan mecburiyetten dolayı koydukları 8-10 dakikalık temkin vakitleri de kaldırılmış. Böylece hem derece farkından, hem de temkin farkından kaynaklanan vakit farkları, özellikle imsak vakitlerinde 15-20 dakikalık oruca geç başlama, ucu ucuna başlama gibi, ibadeti riske atacak durum oluşturmuştur.

Diyanet’in 1983 yılından itibaren, Avrupa bilginlerinin ileri sürdüğü “fecr -18 derecede başlar” bilgisine göre namaz vakitlerinin değiştirilmesine karşılık, İstanbul Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nin, 08.07.1992 târih ve 1354 sayılı yazısı ile imsâk ve yatsı vakitlerinde güneşin ufkun altındaki derecelerinin ve temkin müddetinin, 1400 seneden beri uygulanageldiği, yani, Yatsı (Şafak) için ufkun altında  (-17) derece, İmsâk (Fecr) için ise, (-19) derece şeklinde olduğu; temkin müddeti ile ilgili olarak da, “Yapılan hesaplara göre bu miktar (temkin) belli bir rasat yeri için muhtelif tarihlerde  8-10 dakika arasında olmaktadır. Bu bakımdan genel olarak temkin miktarının 10 dakika alınması ve bunun öğleden önceki vakitlerden çıkartılması, öğleden sonraki vakitlere ise eklenmesi gelenek hâlini almıştır” şeklinde açıklaması ile Osmanlı vakitlerinin doğruluğu teyit edilmiştir.

Yani, Osmanlılar yanılmamıştı. Bir din adamı değilim. Sade Müslüman bir vatandaşım. Sadece aklıma çok takılıyor. Mantığım almıyor. Müslüman astronomi âlimlerinin ve din adamlarının kabul ettiği vakitler değil de, neden Avrupa bilginlerinin fecr anlayışına göre ibadet vakitlerinin uyarlandığını ve hâlâ uygulandığını anlayamıyorum!..

**

İkinci mesele ise; görevim icabı Türkiye’nin birçok yerini dolaştım. Yolculuğum esnasında konakladığım yerlerde; bazen illerde, bazen ilçelerde, köylerde ya da dinlenme tesislerinde namaz için girdiğim camilerin, mescitlerin birçoğunda ibadet için konulmuş sandalyeler, koltuklar, sıralar gördüm. Çocukluğumda hiçbir camide görmediğim bu manzara beni tedirgin ediyor. Hatta bazı cami ve mescitlerde öyle ileri gitmişler ki, neredeyse ibadet alanının bir kısmını (aynı kiliselerdeki gibi) sıralardan oluşan oturma yerleri, lüks koltuklar yapmışlar. Camilerdeki bu değişim, yine 80’li yıllardan sonra başladı. “Dinde ne değişti de ibadet şekli değişmeye başladı?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Aklıma takılıyor.

**

İşte Sayın Cumhurbaşkanımızın sözleri bu noktada daha da önem kazanıyor: “Biz bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız” ki içimize ayrılık tohumlarının ekildiği bu zamanda, her şekle giren düşmana fırsat verilmesin. Şimdi bir olma, birlik olma zamanı… Zaman öyle bir zaman ki, iki bile çok!

Bunun için, bizi bir tutan, en sağlam harcımız olan millî birliğimizi, din birliğimizi bozan nifaklardan, ikiliklerden, yanlış uygulamalardan, paralel kurgulardan uzak olmalıyız. Halkımızın büyük bir teveccühü ile iktidara gelen hükümetimizin de ayrılıkları bitirip, değerlerimize sahip çıkıp, birliği sağlayacağına inancım tam...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.