Babanın gözyaşları

A -
A +

Şarkı sözlerimizi düşünün. Hep ayrılıklar, acılar vardır içlerinde.. Neşeli, umutlu bir şeyler bulmak isteseniz de nafile, bulmazsınız... Türkülerimiz de öyle.. Bir-iki neşeli türkünün dışında ağıtlar, acılar süsler dizeleri. Yaşananlar dökülmüştür mısralara.. Sunucusu olduğum programda anlatılan her hikaye o dizelerin hiç de boşa yazılmadığını gösteriyor bir kez daha. Anadolu'nun acılarla yoğrulduğunu, çoğunlukla da anaların acılarıyla.... Sevdalandığı kızı kaçırmış Bir ömürlük hasretlerden bahsedeceğim bugün. Büyük bir sevdayla başlayan evliliklerinde kısa bir süre için ayrılan, bir daha kavuşamayan iki insanın hikayesinden. Faik Sarı 45 yıl önce Ağrı dağı eteklerinde sevdalanıyor Hanım'a. Askerliğinin ardından kaçırıyor genç kızı. O 23, sevdiği kız da 19 yaşında o günlerde. Başlangıçta evliliklerine karşı çıkan aileleri de üç ay sonra barışıyor. Mutlulukları kızları Aysel'in doğumuyla katlanıyor. Ardından da oğulları Metin doğuyor. 'Çok iyi anlaşıyorduk' diye anlatıyor o günleri Faik Sarı... Eşi dövülüp kapıya atılıyor Evliliklerinin 7. yılında ekmek parası için yollara düşüyor genç baba.. 2 çocuğunu, çok sevdiği eşini annesinin yanına bırakıp Ağrı'dan İzmir Ödemiş'e bir madende çalışmaya gidiyor. Özlemlerini mektuplarla gidermeye çalışıyorlar. Mektup yazıyor Faik bey yazmasına da, eşi okuma- yazma bilmiyor. Mektupları köyde okuma-yazma bilenlere okutuyor. İki yıl boyunca içlerinden geçenin ne kadarını satıra dökebiliyorlar bu şartlarda kim bilir? Faik Sarı ekmek parası için madende ölümü göze alıp çalışırken, onun yolunu gözleyen eşi kayınvalidesi ve görümcesinin baskılarına katlanıyor.. Her şeye göğüs geren genç kadın bir gün feci bir biçimde dövülüp kapının önüne konuyor. Sokağa atılan genç kadın 3 ve 1 yaşındaki çocuklarını alarak, çaresiz evden ayrılıyor. Takvimler 1966 yılını gösterirken.. 2 yıl boyunca aramış Faik Sarı eşinin başına gelenleri ancak dört ay sonra öğrenebiliyor. Annesi dayakları inkar edip 'karın evi terk etti' dese de komşuları anlatıyor gerçeği. Eşinin iki yıl boyunca sürekli dayak yediğini, ağır bir muamele gördüğünü, anne ve ablasının parmaklarını bile kırdığını söylüyorlar... Bunları duyan Faik bey eşinin ve çocuklarının peşine düşüyor, ama nafile!..'Annem ve ablam çok kötü davranmışlar, çok dövmüşler. Dayanamamış sonunda. Ben çok seviyordum eşimi. O kadar iyi bir kadındı ki, beni hiç kırmadı. Memleketi Kars'a gittiğini duyunca peşinden gittim..'Belediye Erzincan'a gönderdi' dediler. Oraya iki kere gittim geldim, çok kişiye sordum, ama bulamadım. 2 yıl boyunca aradım ama izlerine rastlayamadım. Çocukları daha nüfusa kaydettirmemiştim o yüzden hangi isimle yaşıyorlar onu da bilemiyorum.' Cevap bulamadığı sorularla tam kırk yıl geçirir Faik Sarı, çocuklarını, hâlâ resmen evli olduğu eşi Hanım Sarı'yı bulamaz. Aysel ve Metin'e hasreti her gün büyüyen 67 yaşındaki baba 'herkesi sevindiriyorsun, benim de çocuklarımı, Hanım'ı bul. Karşılarına çıkmaya yüzüm yok, ama bir kere göreyim sonra öleyim' diye çalar TGRT'deki programımızın kapısını. Hâlâ ilk göz ağrısına sevgisi her cümlesinin ardında sezilir 67 yaşındaki Faik dedenin. Tekrar evlenmiş olsa da Hanım Sarı'yı unutamamıştır. Dokuz çocuk, sayısını bilmediği kadar torun sahibi olsa da Aysel ve Metin'inin yeri dolmamıştır. 'İnci hanım kırk yıl bir ömürdür.. Çocuklarım neredeydin şimdiye kadar diye sorsalar, hakları vardır ben onlara babalık yapamadım' diye gözyaşı döken Faik Sarı bir çocuk heyecanıyla ve umutla bekler. Kırk yıl sonra kavuştular Faik Sarı eşini, çocuklarını bulamayınca İpek Özen'le evlenir, dokuz çocukları olur. Peki ya Hanım Sarı? Bu sorunun cevabını kırk yıl sonra bulduğumuz çocukları anlatır yayında. Evet kırk yıl sonra Erzincan'da yaşadıklarını öğrendiğimiz Metin ve Aysel'e ulaşıyoruz. Önce telefonda konuşuyorlar babalarıyla. Annelerinin öldüğünü söylediklerinde oturduğu koltukta daha da kısalıyor Faik beyin boyu. Bir çocuk gibi hıçkırarak ağlıyor, ne söyleyeceğini bilemiyor. Belli ki bir kez olsun görmek, belki bir helalleşmekti bütün dileği. Ama bunun için çok geç kalınmıştı. Telefonda kızı Aysel ve Metin'le gözyaşlarıyla konuşurken, evliliklerini çocukları olup olmadığını soruyor. Aysel beş çocuk annesi olduğunu, Metin'inse doğan üç çocuğunun da öldüğünü anlatıyor. Bir kez daha ağlıyor Faik bey. 'Metin'ime ağlıyorum, ağaç yapraklarıyla ayakta durur' diyerek. Hanım'ın çaresizliği 'Babo buraya gelin, göreyim sizi, siz benim annem-babamsınız. Kardeşleriniz de sizi bekliyorlar İzmir'de' diye sesleniyor çocuklarına. Bir gün sonra da kırk yıllık ayrılık bitiyor. Babaları Ödemiş'e giderken daha bebek olan çocukları şimdi 45 ve 43 yaşında iki yetişkin insan olarak çıkıyor karşısına. Heyecandan içi içine sığmayan Faik Sarı ne yapacağını, ne diyeceğini bilemiyor, çocuklarının elini öpmeye kalkıyor. Teşekkür ediyor, kendini suçluyor, çaresizliğine yanıyor. Ama asıl gözyaşı o günleri hayal meyal hatırlayan Aysel'in anlattıklarıyla dökülüyor. Aysel hanımın birkaç cümlesine sığıyor Hanım Sarı'nın kısa hayat hikayesi. Yaşadığı acıları, çaresizliği anlatmak için kurulacak cümleyi ise ben bulamıyorum bile.. 'Annem Ağrı'dan ayrıldıktan sonra Kars'a gittik ama ailesi kabul etmedi.. Oradan belediyenin yardımıyla Erzincan'a geçtik. Trenden indikten sonra annem, ben ve kardeşim bir at arabasına bindik. Arabayı süren adam anneme 'nereye gideceğini' sordu. O da gidecek bir yeri olmadığını, ne yapacağını bilmediğini söyleyip durumunu anlattı. 'Bu akşam benim evimde misafir olun' diyen adam, daha sonra anneme 'benim de eşim öldü evlenelim, ikimizin çocuklarına bakalım' dedi. Annem de kabul etti. Bir yıl sonra kardeşim dünyaya geldi ardından da annem öldü. Bir-iki yıl sonra da babalığımızı kaybettik.. Sonra üvey abim beni ve Metin'i nüfusuna kaydettirip, büyüttü.' ..Bütün stüdyo Hanım Sarı'ya ağlıyor. Yaşanmamış bir ömre, yaşanmamış nice ömürlere, şiddetle ezilen, sindirilen, hayatları çalınan kadınlara. 67 yaşındaki Faik Sarı'nın boyu daha da kısalıyor kızı anlattıkça. Bir çocuk gibi, kafasını iki elinin arasına alarak, içini çeke çeke ağlıyor. Yaşayamadıklarına, yaşatamadıklarına, hasretlere... Hanım'ına.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.