Orta Doğu ülkelerinde otoriter yöneticilerin birer birer yıkıldıkları bir dönemde, genel seçimler 12 Haziranda yapılacak. Mitinglere, "Yeni anayasa, 2012'de yapılması muhtemel Cumhurbaşkanlığı seçimi, demokratik açılım, terörle mücadele, darbe iddianameleri, Kıbrıs ve özellikle muhalefetin yapacağı ekonomik vaatleri" damga vuracak. Başkent kulislerinde demokrasi sınavı için gün sayan partilerin izleyecekleri stratejiler ise şöyle sıralanıyor: AK Parti'nin hedefi, referandumdaki yüzde 58 oy oranını seçim sandığına yansıtmak ve Anayasa'yı Meclis'te değiştirebilecek bir çoğunluğa ulaşmak. Bu nedenler aday tespitinde referandum sürecine destek veren çevreler göz önünde tutulacak. Erdoğan'ın "son kez seçime katılma kararlılığı" ise, Orta Doğu'da koltuğa yapışan liderlere verilen anlamlı bir mesaj... CHP, Kemal Kılıçdaroğlu ile ilk kez genel seçime girecek. Kılıçdaroğlu'nun öncelikli çabası, Baykal'ın 2007'de aldığı yüzde 21'in üzerine çıkmak. Çünkü bunun altındaki oy oranının, genel başkanlık serüvenini sonlandıracağının farkında. MHP'nin önceliği, "baraj altında kalma sendromu"nu yenmek. Bu maksatla sert bir üslup benimsemesi sürpriz olmayacak. Diyarbakır ve Şanlıurfa'dan milletvekili çıkarma düşüncesi ise bölgede AK Parti ve BDP arasında geçmesi beklenen seçimleri renklendirecek. Meclis'te olmayı önemseyen BDP de "baraj sorunu" nedeniyle, kapatılan DTP'nin yaptığı gibi bağımsız adaylarla girme kararını verdi bile. DP ve DSP başta olmak üzere Parlamento dışında kalmış partilerin seçim ittifakı arayışı da devam ediyor. Orta Doğu ülkelerine demokrasi gelecek mi? Tunus'ta başlayan halk hareketi, Mısır'dan sonra Libya'nın kapısına dayandı. Zeynel Abidin Bin Ali 23 ve Hüsnü Mübarek 30 yıllık iktidar koltuklarını terk etmek zorunda kaldılar. Şimdi 42 yıllık Muammer El-Kaddafi hedefte. Onun da Osmanlı İmparatorluğu'nun sürgün yeri olan Sahra Çölü'ndeki Fizan'a kadar yolu var. Yani kurtuluşu yok! Tüm dünyada, "Orta Doğu ülkelerine demokrasi gelecek mi?" sorusuna cevap aranıyor. Ancak demokrasiye ulaşmak öyle kolay değil. Örneğin 1839'daki Tanzimat Fermanı'ndan bu yana mücadele eden Türkiye'de taşlar daha yeni yerine oturuyor. Bu çerçevede Mısır'ın tercihlerinin bölge ülkeleri için belirleyici olacağı vurgulanıyor. Ticaret mi, diplomasi mi belirleyici? Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'a göre, ticaret diplomatik ve siyasi kanalları açıyor. Diplomatik ilişkiler, ticari temeller üzerine oturunca daha kalıcı hâle geliyor. Bunun üzerine diplomatik ve siyasi ilişkilerin kötüye gittiği İsrail'le ticari ilişkileri sordum. Çağlayan, "İsrail'le ticari ilişkiler gayet iyi durumda. İhracatımız 2 milyar 84 milyon; ithalatımız ise 1 milyar 359 milyon dolar civarında. İki ülke arasındaki ticaretin bu kadar iyi olması, ilişkilerde yaşanabilecek daha büyük olayları önlemiş olabilir" karşılığını verdi. Sizce de ilginç değil mi?