Arttırıyorum, Dolmabahçe Saltanat ailesine tahsis edilsin

A -
A +
Cumhurbaşkanlığı Sarayı'ndaki törende boy gösteren tarihî kıyafetler kuşanmış askerlerin şapkasının altında meğer neler varmış neler.
Yaş ortalaması 40-50 olan koca koca adamlar, kadınlar sağ olsunlar, dünyanın her yerinde rutin olan bu seremoninin Erdoğan'ın "monarşi hevesini" gösterdiğini bize anlattılar. Bir Milliyet yazarı da Osmanlı ordusunu temsil eden asker için yeniçeri kıyafetinin tercih edilmemesini Alevifobi'ye bile bağladı. Osmanlı ordusundaki lağımcıların çiğnenen onuru ile ilgili yazıktırmalar da yoldadır sanırım.
Tartışma, AK Parti milletvekili Tülay Babuşçu'nun twitter'dan yazdığı şu satırlar üzerine daha da alevlendi.
"600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi."
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin telinlerine, rejim muhafızı yazarların "tehlikenin farkında mısınız" uyarıları kanon yaptı. Günlerdir sabahları kan ter içinde uyanıp kimliğimizde yazan ismimizi okşuyoruz.
"Hanımefendi, o cumhuriyet olmasıydı adın Tülay değil Elizabeth olurdu!"
Entelektüel seviyesi biraz daha yüksek olup, ilkokul beşinci sınıf vatandaşlık bilgisi profesörlüğü düzeyine erişenler ise daha cevvallerdi.
Bir muhabir şu twitiyle vekili can evinden vurmuştu:
"AKP'li kadın vekil, 1934'te seçme/seçilme hakkını verdiği için vekil olabildiği cumhuriyet rejimine 90 yıllık reklam arası diyor."
Evet yine twitterdan @yasaryzzet'in verdiği cevapta olduğu gibi, cumhuriyetin "bağzı" kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdiği kesinlikle doğrudur. Cumhuriyetin "diğer"  kadınlarının, mesela başörtülü olanlarının ise bu hakkı ancak 2014 yılında o da fiilen kullanabilmiş olmaları ise teferruattır. Hatta füruattır.
 
Parlamenter monarşi kaldırılsaydı David Cameron'ın adı ne olurdu?
Vatandaşlarının varoluşlarını, siyasi sistem tercihleriyle açıklayan ülkelerde genel olarak cumhuriyet rejimleri var.
İran, Çin, Küba, Trinidad ve Tobago vs. Hatta kadınlara "da" seçme ve seçilme hakkı veren Kuzey Kore'nin tam adı "Demokratik halk cumhuriyeti."
Buna karşın vatandaşlarına "rejim olmasaydı olmazdın" deme cüretini abesle iştigal sayan kurumsallaşmış demokrasilerde monarşi hâlâ ayakta. Britanya, İspanya, Hollanda, Kanada, Avustralya, Norveç, İsveç, Danimarka gibi "demokrasi fukarası" ülkelerde parlamenter monarşi hakim.
Anlaşılan cumhuriyetle demokrasi arasındaki korelasyon "Türkiye Türklerindir" gazetesinin yazarları ve muhabirlerinin kavrayabileceğinden daha karmaşık.
Bu yüzden de bizim rejim muhafızı yazarların ve siyasetçilerin mantığıyla düşününce kafam biraz karışıyor.
Evet, Kim II-sung hanedanlığı yıkıp "demokratik halk cumhuriyetini" kurmasa bugün ülkede yaşayan insanlarının yüzde yetmişinin falan adı "kim" olmayacaktı. Hatta ülkedeki erkekler de saçlarını Kim Jong-ın stili dışında kestirip kim bilir ne kadar çirkin olacaklardı.
İyi de, Britanya bizim gibi monarşiyi kaldırıp cumhuriyete geçmediği halde Kraliçe'nin adı niçin Tülay değil de yüzyıllar öncesinde kullanılan Elizabeth? Ya da eğer Cumhuriyet ilan edilmiş olsaydı, Başbakan David Cameron'ın adı, benim zaman zaman telaffuz ettiğim gibi Cameron Diaz olur muydu?
Olmaz olsun böyle medeniyeti böyle demokrasisi!
Cumhuriyetin on para etmez demokratik olmayınca
Kusura bakmayın ama, ülkedeki siyasi siteme "varlığımızı armağan" edecek seküler bir tanrı muamelesi çekmemiz gerektiğini söyleyen faşistler karşısında ancak bu kadar ciddi olabilirim.
Elbette demokrasi şu ana kadar uygulanabilmiş en insani ve mantıklı yönetim şekli. Ancak bu kabul, geçmişteki devlet adamların otomatikman demokrasi doğurması beklenemeyecek siyasi sistem tercihlerini fetişleştirme zorunluluğunu kapsamıyor. Yaşadığımız coğrafyadaki yüzlerce yıllık siyasi ve kültürel pratikleri lanetlemekse yobazlıktan başka bir şey değil.
İlan edilişinin üzerinden ancak 23 yıl geçince serbest ve genel seçimlere (o da açık oy gizli sayım ilkesine göre) tahammül eden Cumhuriyete niye âşık olayım?
Monarşinin karanlığından kurtardığını söylediği dindarları, Kürtleri, Alevileri Dersim'de, Ağrı'da, Sivas'ta şurada burada katleden bir rejim niçin "demokrasi Kabe'm" olsun?
Yüzlerce yıllık dilimle, mimarimle, edebiyatımla, kültürümle bağımı koparmak için yapılan devrimleri neden içselleştirmek zorunda olayım?
Tüm etnik ve dinî gruplardan vatandaşının katılımıyla verilen Kurtuluş Savaşı'nın emperyalizme karşı bir mücadele değil, eski rejime karşı bir devrim hareketi olduğu türünden rasyonalizasyonlara neden ortak olayım?
Lütfen bırakın "dönemin şartları" martavalını. Cumhuriyetin kurulduğu dönemlerdeki konjonktür demokrasiye değil tek parti rejimlerine uygundu da, imparatorluklar çağında Osmanlı'nın monarşisi, meşrutiyeti mi garipti?
Yaklaşık 150 yıllık parlamenter sistem deneyimimize cumhuriyetin ilk 20 yılındaki tek parti rejimi bile bonkörce dahil ederken, Osmanlı döneminin 23 Aralık 1876'sını ve 24 Temmuz 1908'ini niçin görmezden geleyim?
Mümkün mü artık dönmek?
Dünyada imparatorluklar çağı çoktan kapandı. Ekonomik, politik ve sosyolojik açıdan bir geriye dönüş her açıdan imkânsız. Asıl tehlike, ulus devletlerin içte ve dıştaki faşizan politikalarına kılıf olan cumhuriyetlerin tarihi, tıpkı Orwel'in 1984'ünde olduğu gibi hafıza kutularında imha etmeleri.
Dolayısıyla, cumhuriyetlerin demokrasilerini kurumsallaştırma çabaları içinde yer alan tarihin kültürel ve politik mirasıyla yüzleşme girişimlerinden korkmamalı. Aksine bu yüzleşme, bugünkü yönetimlerin komplekslerinin giderilmesinde ve geleceğe yürüyüşte ihtiyaç duyulan güvenin tahsisinde hayati öneme sahip.
Dünyanın kurumsallaşmış demokrasileri, tarihlerini, insanın deneyimlerinin yansıması o muhteşem yüz çizgileri gibi görüyor. Bugünkü siyasi pratikleri içerisinde, geçmişin ritüellerine gereken saygıyı gösteriyor.
Biz ise yüzlerindeki "güzelliklere" dolgu şırınga edip kendisinden başka her şeye benzeyen kedi adamlar ve kadınlar gibi, "kendimizden" utanarak çirkinleşiyoruz.
Ne var yani, kanunla sürgüne gönderdiğimiz saltanat ailesi üyeleri Türkiye'ye davet edilse. Hatta sembolik olarak Dolmabahçe'ye yerleşmelerine müsaade edilse. Ulusal günlerde birleştirici ve akil bir figür olarak boy gösterseler.
"Ne diyor bu adam" değil mi? Haklısınız, işte bu kadar  korkuyoruz kendimizden.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.