Acı ve Türkler...

A -
A +

Kilometrelerce yükseğe çıkarak dünyaya bakın: Doğu'dan Batı'dan, Güney'den, Kuzey'den yükselen dumanlara... Kulağınızı verin çıkan bütün seslere: Kadın, çocuk, yaşlı ağlamalarına... Kavga ve zulüm, insanlık tarihi kadar eskidir. İyilik ve kötülüğün tohumlarını atan Habil'le Kabil'den bu yana gözyaşı hakimdir dünyaya... Ama zaman zaman yeryüzünün bilinmedik (veya bilindik; hiç mühim değil) bölgelerinde yaşanan ve fakat o tarihte donup kalan soykırımları, acıları, trajedileri çok çabuk unutuyoruz. Unutmak, bazen sürekli hatırlıyor veya yaşıyor olmaktan daha zor geliyor insan hafızasına... *** TRT İstanbul Televizyonu tarafından hazırlanan "Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında" belgeselini seyrederken, daha dün kadar yakın bir zamanda, hemen burnumuzun dibinde yaşanan korkunç bir dramı yeniden hatırladım; irkildim, utandım... Neşe Sarısoy Karatay'ın imzasını taşıyan belgesel, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi ve Kızıl Ordu arasında sıkışıp kalan Rusya Müslümanları'nın acılarını, o günün tanıklığıyla gündeme getiriyor. Büyük Savaş'ın kenarda- köşede kalmış veya bırakılmış hayatlarını, canlı örnekleriyle birlikte sunan belgesel, Kırım acısını tâ yüreğinde yaşayan ve romanlaştıran Cengiz Dağcı'nın "Korkunç Yıllar" ve "Yurdunu Kaybeden Adam" adlı eserlerinden fırlayan dram yüklü teatral bir gösteri gibi geldi ilkin... Sonra, gecenin bir yarısında Moskova'nın emriyle hiçbir şeylerini alamadan evlerinden çıkarılan, dipçik darbeleriyle buz gibi havaya aldırmadan tren vagonlarına bindirilen/ istiflenen, aç-biilaç Sibirya steplerine sürülen Kırım Türkleri'nin dramının tarihi bir gerçek olduğunu hatırlayarak, oturduğum yere yığılıp kaldım. *** Dağcı'nın adını verdiğim eserlerinde roman karakteri Sadık Turan'ı hatırlayanlar, Joseph Stalin zulmünü de bileceklerdir. Roman kahramanının Moskova yönetiminin ekonomik ve sosyal baskısı altında kıvranması, Kızıl Ordu saflarında askere alınıp savaşa katılması, Nazi ordusuna esir düşmesi ve hayatının asla hatırlamak istemediği korkunç yıllarını geçirdiği esir kampları, Alman üniformasıyla 'Doğu Lejyonları'nda savaşa zorlanması, Roma'da süren kaçak hayatı ve Uruguay'da orman işçiliği sırasında biten ömrü belgeselde de aynen yansıtılıyor. Kardeşi kardeşe kırdıran ve temelinde büyük bir soykırımın yattığı bu tarihi dönemi hatırlamayı kimse istemiyor elbette, hele hele, yarım asır sonra yurtlarına geri dönebilen Kırımlı Türkler hiç istemiyor. Dondurucu soğukta Sibirya'ya sürülürken yolda açlıktan veya hastalıktan ölen, Stalin askerleri tarafından kurşuna dizilen akrabalarının, ailelerinin dramlarını ya da kardeşi kardeşe kırdırtan zulmün acısını hiç unutmadıklarına eminim... *** Kazak, Kazan ve Kırım Tatarları, Kırgız, Türkmen, Kafkas halkları, Karaçaylar ve Malkarlar'ın yaşadığı acıların kare kare sunulduğu belgesel, Prof.Dr. Nadir Devlet, Alman araştırmacı ve yazar Patrick Von Zur Mühlen ile Zafer Karatay'ın danışmanlığında hazırlandığı için ayrı bir önem taşıyor. 100'den fazla savaş tanığıyla konuşulan "Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında" belgeseli elbette sürekli acıları yansıtmıyor. Savaş sebebiyle ayrı düşen Muhammed (80) ve Ahmet (68) Dadali kardeşler, tam 60 yıl sonra bu belgesel sayesinde birbirlerine kavuşuyorlar... *** Sözü, belgeselde dillendirilen birkaç acı hatırayı naklederek bitirmek istiyorum: "Ağabeyimi öldürüp, kafasını kesip bayramda anneme verdiler. Çok azap çektik. Sovyet rejiminin kötülüklerini gördük. Sonra talebelik zamanında iki dostumu öldürdüler." (Bay Mirza Hayit- Özbekistan) "Babaannem namaza uymuş, namaz kılıyordu. Camlar kapalıydı. Tabii görünmesin diye kapatmış. Namaz kılarken birisi arkadan bir tekme attı. Babaannem yüksek sesle tekbir getirdi. Öyle yaparlardı bir şey olursa, yüksek sesle 'Allahuekber' derlerdi. Tekmeden sonra yere yüzüstü düştü, ağlamaya başladı..." (Saadet Kıpçaklı- Kırım Tatarı) "Bahar zamanı yeşillikler yetişiyor. Esirler, aç oldukları için o yeşilliklerden yiyor ve yürüyüp barakaya geldikten sonra acıyla bağırıyorlardı. Çünkü o otlar mideyi ezerek tamamen parçalıyordu. Böyle bağıra bağıra ölenler oldu..." (Hüseyin İkramhan- Özbekistan) "Babam hapsedildikten sonra kurşuna dizilmiş. Bunu söylemediler bize. Bir gün eve mahkeme icra memunu geldi. Çünkü babam kurşuna dizilmişti ama evine el konulmuştu..." (Süleyman Tekiner- Azerbaycan)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.