Bahtiyar Vahapzade size kimi hatırlatıyor?

A -
A +

Bahtiyar Vahapzade'nin Türkiye'ye geleceği haberini alıyorum. Yıl, 1987... Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) -henüz- yıkılmamış... Dilimde onun en çok sevdiğim (İki yolun ayrımında ben durup/ Gah o yandan, gah bu yandan korkarım/ Devden değil, sinek kadar gücüyle/ Ben kendini dev sayandan korkarım/ Hakk evinde hak divanı kurulmuş/ Her kazancın öz kıymeti sorulmuş/ İddiası boynumuza yük olmuş/ Bağışlanan şeref şandan korkarım) birkaç dizesi; bir de "Dil açanda ilk defa 'ana' söylerik biz/ 'Ana dili' adlanır bizim ilk dersliyimiz/ İlk mahnımız laylanı anamız öz südüyle/ İçirir ruhumuza bu dilde gile-gile" mısraları... Havaalanından alıp gazeteye kadar getiriyoruz. Biraz çekingen... Çünkü, ülkemize ikinci veya üçüncü defa geliyor... Yeniden ezan sesiyle uyanacağı için de çok mutlu... Yıllarca Türkiye'nin geri kalmışlığını anlatmış komünist Rus idaresi onlara... Türkçe'den vazgeçmeleri için eziyet etmişler, Türkçe düşünmelerini engellemişler, yüreklerindeki Türk sevgisini kazıyıp almaya çalışmışlar ama onlar yılmamış; hele o hiç geri durmamış doğru bildiğini yaşamaktan ve "Dil açanda ilk defa ana' söylerik biz" demiş bütün çektiklerine rağmen... *** Sonra yeniden geldi Türkiye'ye, yeniden, yeniden... Aradan uzun zaman geçti, Bahtiyar Vahapzade'den haber alamadım. Azerbaycan'dan gelen dostlar iyiliğini bildirdi zaman zaman ama 'nece' olduğunu söylemedi hiç kimse... Ahmet Kabaklı hoca vefat ettikten sonra ise iyice çekildi Türkiye'den... Azerbaycan'ın bütün Türk dünyasına armağan ettiği, kitapları komünist idare döneminde bile yüz binlerce adet basılan ve en çok okunan Türk şair olarak ünlenen Vahapzade'yi sadece bir 'halk ozanı' olarak tanımak istemedim ben; onun Türk dili ve fikriyatı, İslam ve millet şuuru etrafında dolanıp duran düşünce sistemini de çok önemsedim. Şiirlerinin, Türk dünyası halk edebiyatları içinde muhteşem bir hazine olduğunun altını çizdim her fırsatta... Ve bu büyük şairin şu sıralar neler yaptığını merak ediyordum... *** Merakımı gideren haberi Zaman'dan Enes Cansever verdi; 12 Ocak tarihli gazetesinde... Vahapzade'yle bir röportaj yapan Cansever, Üstad'ın hiç iyi olmadığını, felç geçirdiğini ve en önemlisi de, canını yoluna feda ettiği Türkiye'ye küskün halde hayata tutunmaya çalıştığını yazıyordu. Ben, kendi adıma utandım.. Noktasına dokunmadan, Bahtiyar Vahapzade'nin iç burkan sözlerinden birkaç cümleyi buraya almak, bu sözleri okuduktan sonra da şapkamızı bir kere daha dizlerimizin üzerine koyarak düşünmeye davet ediyorum herkesi: * Felç geçirdiğimde İran kendi büyükelçisi vasıtasıyla ülkesinde tedavi ettirmek üzere özel uçak göndererek, teklifte bulundu. Türkiye devleti geçmiş olsun bile demedi. Bu çok ağırıma gitti. Hiç olmazsa Bakü büyükelçisi arayıp geçmiş olsun diyebilirdi. * 80 yıllık yaşamım boyunca Farsları hiç sevmedim. Eserlerimde de bunu gösterdiğim halde bana sahip çıktılar. Türkiye'nin hasretiyle, sevgisiyle yaşamama rağmen umduğumu göremedim. ** SSCB'nin en ihtişamlı döneminde olduğu gibi, nefesimin son anına kadar Türkiye'ye olan sevgimi kalbimde yaşatacağım. Bunu kalemimle de yazıp gelecek nesillere bırakacağım. * Şu andaki tek arzum ölmeden önce son bir kez daha Türkiye'yi görmek. * Yunus Emre, Türkiye'nin olduğu kadar bizimdir. Fuzuli, bizim olduğu kadar da Türkiye'nindir. Ama günümüz İstanbul Türkçesi yabancı sözlerle dolu. Artık 'pardon'lu ya da 'okey'li ayrık sözlerle kirlendi. * Bütün kardeş ülkelerin istifade edeceği ve merkezi Türkiye'de olan bir 'Türk dünyası akademisi' kurulmalı. Orada fen bilimlerinin yanı sıra tarihçi ve edebiyatçı olmalıdır. Ortak bir terminoloji merkezi olmalıdır. Niye bizim de dünyaca tanınan âlimlerimiz, düşünürlerimiz olmasın?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.