Hangi Hacivat? Hangi Karagöz?

A -
A +

Oryantalistlerin baktığı pencereden eski Türk geleneklerine ve Osmanlı'ya göz attığımızda görünen manzara şudur: 1. Elinde sürekli şarap kadehiyle kadınların peşinde koşan padişahlar, paşalar, devlet ve ilim adamları... 2. Zevk ü sefa içinde yaşayan saray erbabı... 3. Devlete rağmen sefahat içinde debelenmekten geri durmayan elitler... 4. Gösterişli çinilerle bezenmiş hamamlar, bu hamamlarda sürekli eğlenen güzel ve çıplak kadınlar, bu güzel ve çılgın kadınlarla gönül eğlendiren rical, eğlenceden bitap düşmüş ve afyonlanmış halk... Günümüzde oryantalistlerin penceresinden bakarak yeni bir tarih yazmaya kalkışan popülist/ yerli oryantalistlerin fotoğrafı daha da süflî, gevşek ve iç acıtıcı... Her dönemde, bilinen ve şifahen anlatılagelmiş olsa dahi kayıt altına alınan tarihi yeniden yazmak inadında olan bu yeni (çağcıl=çağdaş?) oryantalistler, eskilerin pabucunu damdan öteye atma yarışına giriştiğinden bu yana, her şeyin adını mizah koyarak, duvardaki oryantalist tabloların yüzlerine bile ar perdesi gerdirme lüzumu hissettiriyorlar. Selçuklu'yu, Osmanlı'yı; hatta daha önceki Türk topluluklarını, boylarını, soylarını, beslendikleri kaynaklara saygı göstermeden ti'ye alarak yeni bir sanat ortaya koyma iddiasıyla televizyon ekranlarında kasılarak yürüyorlar, gevreyerek gülüyorlar, popülizmin savaş alanına dönmüş gazete sayfalarında bir o yana, bir bu yana cirit atıyorlar. Onlar böyle kurum satarak yürümeyi hak ettiklerini düşünüyorlar belli ama anlı- şanlı tarih uzmanlarının, kültür yorumcularının, edebiyat araştırmacılarının sus-pus olmuş biçimde biteni seyrediyor olmaları kana dokunucu cinsten... Geçelim... *** Rivayet 1: Osmanlı tahtının ikinci sultanı Orhan Gazi veyahut Yıldırım Bayezid döneminde Bursa'da yaşadığı rivayet edilen Hacivat (Hacivad, Hacı İvaz, Hacı Evhad, Hacı Evhadüddin Çelebi), devletin kuruluşuna emeği geçmiş olan ulu zatlardan biri. Mimar, aktar, ırgatbaşı olduğu da söylenir. Bursa Orhan Camii (Ulu Camii) inşaatında çalıştığı kayıtlardadır. *** Rivayet 2: Tarihi kaynaklar bu hikayeyi böyle nakleder ancak Evliya Çelebi, Hacivat'la ilgili olarak Seyahatname'sine şu notu düşer: "Karagöz ve Hacı İvaz ki, Selçuklular zamanında Yörükçe Halil ismiyle anılır. Peyk-i Resulullah idi ki, yetmişyedi sene müddetle Mekke'den Bursa'ya gidip gelirdi. Efelioğulları adıyla ataları ün salmıştı. Bu ocak zağar köpekleriyle meşhurdurlar ki, hâlâ halk arasında 'Efelioğlu zağarı gibi ne yılarsın' diye atasözü olmuştur. Bu Efelioğlu Mekke'den Bursa'ya gelirken Mekke'yle Medine arasında haydutlar Efelioğlu Yörükçe Halil Hacı İvaz'ı şehit edip Bedri Huneyn'e gömdüler." Bu bilgiler, Sultan 4. Murad'ın musahiplerinden Mehmet Çelebi'nin notlarından nakledilmiştir ki, buna göre ise Hacivat, Selçuklu hükümdarı 1. Alaeddin Keykubat zamanında (1219-1236) yaşamıştır. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nde (Dergah Yayınları, 4. cilt, s. 1, 1981), Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilerden yola çıkılarak Hacivat'ın kimliği biraz daha belirgin bir hal alır: "(...) İvaz, mana itibarı ile bir şeyin yerine geçen başka bir şey demektir. Hacivat, Selçuklu padişahının Mekke emirine gönderdiği ulak olması hasebi ile daima Hacca gidip gelen biri olduğu ve bu arada Hacc edemeyip para mukabilinde sevabını kazanmak isteyenlere İvaz yani bedel veya vekil olarak Hacca giden biri olduğu için bu isim yaptığı işle uygun düşmektedir." Başındaki Orta Asya Türkleri'nden gelen yeşil börkü, sivri çelebi sakalı, seçkin bir kişi olduğunu gösterir dalyasan sarığı ile toplum içinde görünen; tipik bir Osmanlı Türkçesi ile konuşan Hacivat, herkesin takdirini toplayan, zeki, tezcanlı, kavgaları ayıran, yumuşak huylu, saygı gösterilen, yardımsever bir alim olarak kayıtlardaki yerini alır. Bugün iddia edildiği gibi, türlü dalaverelerle insanları oyuna getiren, gözü kadınlardan başka bir şey görmeyen, çapkın, başkalarını kullanmaktan zevk alan ve bu işi ticarete döken, her gece sabaha kadar meyhanelerde kafa çekip sarhoş olan -sadece- bohem bir ilk Osmanlı tipi değildir... *** Rivayet her ne olursa olsun, toplumun moral değerleri arasında gelenekli bir yer edinmiş, üzerine mübarek bir libas geçirilmiş önder simaları fantastik bir anlatının kurbanı edip, onların sırtından sanat yapma aymazlığını göstermek doğru değil. Bir mizah dergisinin bakış açısını bile zorlayacak fantastik bir malzeme haline dönüştürülen Hacivat ve Karagöz provasının, ileride mesela Hoca Ahmed Yesevi, Nasreddin Hoca, Evliya Çelebi, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli veya diğer ulu şahsiyetler için de bir örnek teşkil etmesinden korkarım... Yazıktır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.