F-35 olmuyor diye F-16 almak ne kadar doğru? 

Sesli Dinle
A -
A +
Biz F-35 alacaktık; F-16 almak gibi bir niyetimiz yoktu. Üstelik müşteri değil, malın sahibiydik. Projenin başlangıç anından itibaren kurucu ortak olarak yer aldığımız F-35 girişimi için Türk Savunma Sanayii’nde faaliyet gösteren özel şirketler de yatırımlar yapmışlardı. “Aidatımızı” da peşin yatırmıştık. Bu alım, yerli savunma sanayiine de ivme katacak, Millî Muharip Savaş Uçağı için önemli bir tecrübe kazanmamıza imkân verecekti.
 
Türkiye savaş uçaklarını güncellerken, diğer yandan da hava savunma sistemi almaya çalışmaktaydı. Amerikalılar Patriotları makul şartlarda bize satmadılar. Etrafımız ateş çemberiyken semalarımız savunmasız mı kalsındı? Türkiye dünyanın en gelişmiş hava savunma sistemlerinden S-400’leri Rusya’dan satın aldı.
 
Washington çılgına döndü. “Sen nasıl olur da benim ürettiğime rakip sistemleri satın alırsın?” diyerek gerçek sebebi dile getirmek yerine “Yaptırım uyguladığım Rusya’dan silah alamazsın,” “S-400’ler Amerikan silah sistemlerinin güvenliğini tehdit ediyor” dedi. “Patriot sattınız da biz mi almadık?. S-400 alacağız” diye cevap verdik ve Rus hava savunma sistemini satın aldık.
 
Türkiye düşmanı lobiler derhâl harekete geçti. ABD’deki klasik Rum-Ermeni ittifakına, Yahudiler de dışarıdan destek verdi. FETÖ’cüler senatör senatör dolaşıp, “Erdoğan’a tarihî bir ders verin” diye yalvardılar. Türkiye CAATSA yaptırımları kapsamında F-35 projesinden çıkarıldı. Aynı S-400’leri alan Hindistan’a ise herhangi bir yaptırım uygulanmadı.
 
Hemen dedik ki, “Sahibi olduğumuz projeden bizi atamazsınız. Hakkımızı hukuki yollardan arayacağız. Çifte standartlı yaklaşımınızdan vazgeçin. F-35’lerimizi verin.” Ardından dedik ki, “F-35’lerimizi vermezseniz biz başka ülkelerden uçak alırız.” Dahası dedik ki, “Türkiye’yi dışlamak NATO güvenliğini zayıflatır. Yanlış kararınızdan dönün ve F-35’lerimizi verin.” Haklıydık. Doğru yerde duruyor ve doğru şeyler söylüyorduk.
 
Bir süre sonra ABD yönetimi tuhaf bir teklifle geldi. Türkiye’yi F-35 projesine geri alamayacaklarını ama Ankara isterse F-16 satabileceklerini söylediler.
 
Bir zamanların gözde savaş uçağı F-16’lar Türk Hava Kuvvetlerinin de ana muharebe uçağı. Ama en genci 30 yaşında olduğundan bunların yenilenmesi lazım. Tercihimiz bunların yerine yine F-16’lar almak değildi. Daha iyi ve Türkiye’nin düşmanlarına karşı gerçek stratejik üstünlük sağlayacak bir uçak istiyorduk.
 
Herhangi bir arama motorunda “dünyanın en iyi savaş uçakları hangileri?” şeklinde arama yapılırsa, F-16’nın ilk 10 içinde yer almadığı görülür. “Değerli müttefikimiz” ABD, “sevgili komşumuz” Yunanistan hava kuvvetlerini liste başı F35’lerle donatıyor, bize gelince artık kendi ordusu için satın almadığı F-16’ları teklif ediyor. Bunu iyi bir teklifmiş gibi değerlendirmeye almamız gerekir.
 
Türkiye’ye ilk Amerikan silahları 1830’larda geldi. İngiltere, Fransa ve Rusya Navarin’de donanmamızı yakınca, Amerikalılara Aynalıkavak’ta savaş gemisi inşa ettirdik. Sonra 1860’larda kara silahları aldık. İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere üzerinden, 1947’den itibaren de doğrudan silahlı kuvvetler envanterine Amerikan silahları girdi. Girmekle kalmadı, başka hangi ülkelerin silahları varsa hepsini devre dışı bıraktı. Emekleme aşamasındaki millî savunma sanayiimizi çökerttiler. ABD’nin savaş gemisine, denizaltısına, tankına, uçağına, helikopterine bağımlı hâle getirildik. Hem aslına hem yedek parçasına milyarlarca dolar ödedik.
 
Savunma bağımlılığı dış politika bağımlılığını getirdi. Türkiye Soğuk Savaş yıllarında ABD transatlantiğinin “güvenli” dümen suyundan giderken, dümen suyundan çıkamaz hâle oldu. Kıbrıs Türk halkını soykırımdan kurtarmaya kalkan Türkiye ambargoya muhatap bırakıldı. 90’larda, “Amerikan silahlarını teröristlere karşı kullanamazsınız” dediler. Savaş helikopterlerinin satışını, Kıbrıs’tan asker çekmeye endekslediler.
 
ABD sadece Türkiye için değil, birçok ülke için silah satışını “dış politikada istediğini yaptırma aracı” olarak kullandı. Amerikan silahlarına mecbur bırakılan ülkelerde, “stratejik alışkanlık” duygusu oluştu. Silahlı kuvvetler mensupları “Amerikan silahlarının ikamesi yoktur” cümlesine mahkûm edildiler. Hâlbuki dış politikada bağımsızlığın yolu savunma sanayii bağımsızlığından geçiyordu. ABD ise bunu istemiyordu.
 
Şartlar değişti. ABD Yüzyılı bitmek üzere. Küresel alanda etkin olmak isteyen ülkeler hem kendi savunma sanayilerini geliştiriyor hem de ABD dışı kaynaklara da yöneliyorlar. Türkiye de bunlardan biri olmalı.
 
ABD ile ilişkilerimizde, önceden planlandığı gibi yeni nesil F-35’leri alabileceksek ne âlâ. Ama bunları alamıyorsak, ondan daha iyisinin peşinde koşmalıyız, daha geride olanın değil.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.