Yumuşak gücün bel kemiği eğitimin uluslararasılaşması

A -
A +

Yüksek öğrenimlerini ülkemizde tamamlayarak ülkelerine dönen gençlerin Türkiye’nin küresel yumuşak gücünün yükselişlerinde ne denli büyük bir öneme sahip oldukları inkâr edilemez bir gerçek. Büyük meblağlar harcanarak yurt dışında yapılan etkinliklerden çok daha etkili kamu diplomasisi unsurları nedir diye sıralamaya kalksak ilk üçün içine hiç şüphe yok ki, hava yolu şirketlerimiz ve Türk dizileriyle birlikte Türk üniversiteleri girer.

 

198 ülke ve bölgeden 300 binin üzerinde öğrenci Türkiye’de üniversite eğitimi alıyor. Bunun iki önemli sonucu var. Birincisi ekonomiye katkı. Dünyada 100 milyar doları aşan yıllık uluslararası eğitim harcamalarından aldığı payı 2030’a kadar %1’den %10’a taşımayı hedefleyen Türkiye, turizm ve yolcu taşımacılığından sonra en büyük hizmet ihracatı gelirini bu alandan elde edebilir.

 

İkinci önemli sonuca ise paha biçilemez. Ülkelerinde devlet adamı, asker, mühendis, sağlık çalışanı, iş insanı olan mezunlarımızın Türkiye’nin ilgili ülkelerdeki başarılarına nasıl katkı yaptıklarını bariz örneklerle görüyoruz. Yüz binleri bunan mezunlarımız Türkiye’nin küresel sosyo-kültürel ağının ve dolayısıyla yumuşak gücünün bel kemiğini oluşturuyorlar.

 

Rakamlar Türkiye’ye üniversite okumak için gelen öğrencilerin çok büyük bölümünün mücavir alanlardan olduğunu ortaya koyuyor. Genellikle Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika kökenli öğrencilerimiz var. Hâlbuki başta ABD, İngiltere, Fransa ve Avustralya olmak üzere uluslararası öğrenci hareketliliğinde bizim önümüzde gelen ülkelere okumaya giden öğrencilerin çok büyük bölümü ise Asya’dan gidiyor. Başka bir deyişle, Türkiye olarak, “rakiplerimizin” öğrenci çektiği alanlardan değil, geleneksel kültürel coğrafyamızdan çok öğrenci çekiyoruz.

 

Son yıllarda meydana gelen bazı gelişmeler Türk üniversiteleri için hem avantajlar hem de dezavantajlar meydana getiriyor.

 

ABD, İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerin uluslararası öğrencilere vize vermeyi zorlaştırması hatta ülke dışından kabul edilen öğrenci sayılarına -gayriresmi yollarla- kısıtlamalar getirmesi, öğrencilerin iyi eğitim veren ve diploma tanınırlığı olan başka ülkelere yönelmesine yol açtı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın direktifleri doğrultusunda YÖK’ün yeni uluslararasılaşma stratejisinde uluslararası öğrenci teminine yapılan vurgu, Ticaret Bakanlığı’nın bu yönde yapılan çalışmalara verdiği teşviklerdeki artış, üniversitelerimizin uluslararası akademik sıralamalardaki yükselişi, Dışişleri ve İçişleri bakanlıklarının uluslararası öğrencilerin işlemlerini kolaylaştıran uygulamaları sayesinde Türkiye’yi tercih eden uluslararası öğrencilerin sayısında ciddi bir artış yaşanıyor.

 

Diğer yandan, uluslararası öğrencileri kendi ekonomileri için vazgeçilmez gören ama devletlerin çeşitli kısıtlamaları sebebiyle bunları ülkelerine getiremeyen bazı önde gelen Batılı üniversiteler, kampüslerini “sorunsuz” ülkelere taşıyarak, kendi devletlerinin “sorunlu” gördüğü ülkelerin vatandaşlarına eğitim veriyorlar. Bu öylesine büyük bir dalgaya yol açtı ki, sadece Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Amerikan ve İngiliz üniversitelerinin sayısı 50’yi geçti. Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Umman gibi ülkeler Batılı üniversitelerin kampüs inşaatlarıyla dolu. Avustralya’nın önde gelen üniversiteleri BAE, Mısır, Mauritus, Malezya, Singapur gibi ülkelerde kampüs açıyorlar. Hedeflerinde, mevzuatını değiştiren Hindistan var. Türkiye’ye yoğun öğrenci gönderen Özbekistan’da açılan çok sayıda yabancı ülke üniversitesi var. Güney Kore ve Rusya bu ülkede öncü konumundalar. İşte bu Türkiye açısından geleceğe dönük önemli bir endişe kaynağı oluşturuyor. Zira Columbia, Harvard, Georgetown, City, Birmingham, Sorbonne gibi üniversitelerin diplomalarını, hiç vize zorluğu çekmeden kendi ülkesinde ya da yakın bir bölge ülkesinde alma imkânı bulan öğrencilerin tercihleri kolayca değişebiliyor.

 

En son örneğini geçen ay Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi girişiminde gördüğümüz üzere Türkiye’nin başka devletlerle geliştirdiği başarılı ortak üniversiteler var. Bunların sayılarının daha da artması kuşkusuz Türkiye’nin yumuşak gücüne katkı sağlayacaktır. Bunlara ilave olarak devlet ve vakıf üniversitelerinin yurt dışında kampüs açmaları teşvik edilmeli ve desteklenmeli. Bu kampüsler, uluslararası öğrencileri Türkiye’ye çekecek birer eğitim “büyükelçiliği” gibi yapılandırılmalı. Bu yapılmadığı takdirde, uluslararası öğrencilere ulaşma konusundaki hedeflerimizde önemli sapmalar meydana gelebilir...

 

Mübarek ramazan ayının ülkemizde ve başta Filistin olmak üzere tüm İslam coğrafyasında huzur içinde geçmesini diliyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.