Van'dan doğan ve batmayan güneş...

A -
A +
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir, veliyyi kâmil tasavvuf ilminin mütehassısı bir mübarek zat idi. Van'da doğdu, Ankara'da vefat etti...     Efendim yarın Seyyid Abdülhakîm Arvâsî'nin “rahmetullahi teâlâ aleyh” vefat yıl dönümüdür.  (27 Kasım 1943) Bugün köşemizi o mübarek zattan bahsederek ziynetlendirmek istedik... Zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil ve dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir, veliyyi kâmil tasavvuf ilminin mütehassısı, bu mübarek zat 1865 (H.1281)'te Van-Başkale'de doğdu. Seyyid olup; Hazret-i Ali'ye kadar bütün babaları âlim ve velî idi.  Abdülhakîm Arvâsî hazretleri 1878 (H.1295) yılında zamanının bir tanesi Seyyid Fehîm Arvâsî hazretlerinin huzuruna kavuştu. Onun sohbet ve teveccühleri ile gönlünü nurlandırdı. Zâhirî ve batınî ilimlerde icâzet aldı. Arvas'ta büyük ilmî faâliyetlerde bulunuyordu. Ancak 1914 yılında Birinci Dünya Harbinin başlarında Rus askeri Doğu Anadolu'yu işgâle başladı. Bir taraftan da Ermenileri silahlandırarak masum Türk halkı üzerine kışkırtıyorlardı. Hicret etmek zorunda kaldılar. Çileli bir yolculuktan sonra 1918 senesinin nisan ayında İstanbul'a ulaştılar... Eyüpsultan'daki Kaşgari Dergâhı'nın şeyhliği, imamlığı ve vâizliği ile vazifelendirildi. Bu arada Sultan Vahideddîn Han tarafından Süleymâniye Medresesine tasavvuf müderrisi (ordinaryüs profesör) olarak da tâyin edildi. Böylece hem çeşitli câmilerde vaaz ederek ve hem de üniversitede hoca olarak İslâmiyeti yaymaya, din düşmanlarını susturmaya ve sindirmeye başladı... Üniversite mensupları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları meseleleri sormaya gelir, sohbetinde, dersinde bir saat kadar oturunca, cevabını alır, sormaya lüzum kalmadan, o bilgileri öğrenmiş ve aldıkları feyizle nurlanmış olarak dönerlerdi... Çok mütevazı idi. "Ben" dediği hiç işitilmemiştir...              *** Dîni dünya çıkarlarına âlet eden yobazlara karşı yaptığı konuşmalar, iftiralara sebep oldu. Bunların tahriki ile Eylül 1943'te tutuklanarak İstanbul'dan İzmir'e götürüldü. Yakınları, kendilerinin Bursa'ya nakli veya İstanbul'a iadesi için birkaç defa teşebbüse geçtilerse de her defasında ret cevabını aldılar... Nihayet Ankara'ya nakline müsaade çıktı. Bu sırada hasta idi. On sekiz gün yattıktan sonra 27 Kasım 1943'te (H.1362) vefat etti... Keçiören'de dâmâdı İbrahim Arvas Beyin evinde gasil, techiz, tekfîn ve namazı edâ edildikten sonra Bağlum'a getirilerek defnedildi... Telkinini kimin vereceği, oğlu faziletli Ahmed Mekki Efendi'ye sorulunca; "Babam Hilmi'yi çok severdi. Telkinini o versin" dedi. Böylece telkin vermek ve kabr-i şerîfine girmek vazifeleri talebesi Hüseyin Hilmi Işık Efendi'ye (kuddîse sirrûh) nasip oldu. Allahü teala şefaatlerine nail eylesin...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.