"Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdâsı..."

A -
A +
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edilmezse her tarafı terör, anarşi, hırsızlık, dolandırıcılık sarar. Kimsenin kimseye itimadı kalmaz. Kardeş kardeşten şüphelenir hâle gelir!..
 
 
Dinimizde, namazın ayrı bir yeri vardır. Müslüman, namazını her halükârda kılmalıdır. Hatta, geciktirmeden vakti girince hemen kılmalıdır. Çocuklarımıza, yemek yemesini öğretmeden önce, namazlarını vaktinde kılmalarını öğretmeliyiz, emretmeliyiz... 
Dünyada bereket kalmadı. Rızıklar azaldı. Tâhâ sûresinde yüz yirmi dördüncü âyet-i kerîmesinde meâlen, "Beni unutursanız rızıklarınızı kısarım" buyuruldu. Bunun için, îmân rızkı, sıhhat rızkı, gıda rızkı, insanlık ve merhamet rızkı ve daha nice rızıklar azaldı. "Hâşâ, zulmetmez kuluna Hüdâsı, herkesin çektiği kendi cezâsı" sözü, Nahl sûresinin 34. âyetinden alınmıştır. Bugünkü küfür karanlıkları ve Allahü teâlâyı, Peygamberi, İslâmiyeti unutmanın bereketsizlikleri ve sıkıntıları içinde, insan, gece gündüz, kadınlı erkekli çalışıp, bir âilenin nafakasını, rahat yaşamasını temin edemez hâle gelmiştir. Allahü teâlâya inanmadıkça, O'nun bildirdiği İslâm dînine uymadıkça, O'nun Peygamberinin güzel ahlâkı ile bezenilmedikçe, dalâlet, felâket akıntısını durdurmak imkânsızdır...
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edilmezse, namaz kılınmazsa birçok belâ, musîbet gelir insanın başına. Bunlardan dördü şunlardır:
* Rızıklar daralır: İşte hepimiz şahidiz. Herkes geçim sıkıntısında. Eskiden evde bir kişi çalışır, rahat geçinilirdi. Şimdi, icâbında 2-3 kişi çalışıyor fakat yine de sıkıntıdan kurtulmak mümkün olmuyor.
* Hastalıklar artar: Bugün hemen her evde hasta var. Her ev sanki ilâç deposu...
* Emniyet olmaz: Her tarafı terör, anarşi, hırsızlık sardı. Kimsenin kimseye itimadı kalmadı. Kardeş kardeşten şüphelenir hâle geldi. İtimat, güven yok. Herkes malının ve canının derdine düşmüş.
* Merhamet kalkar: İş yerinde, evde, sokakta kimse kimseye merhametli davranmıyor. Hâl böyle olunca, iş yerlerinde, evlerde huzur mu kalır?
Hanım kocasını, çocuklar anne ve babalarını dinlemez. Komşular birbirini sevmez. Merhamet olmadığı için, insan komşusuna her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmez. Herkes kendi rahatını düşünür. Ben rahat olayım da, isterse herkes sıkıntıda olsun, zihniyeti hâkim olur.
Halbuki, dînimize göre, Müslümanlar, bir vücudun organları gibidir. Birine bir zarar gelirse, bundan hepsi etkilenir. Hakiki Müslüman, bir Müslüman kardeşinin ayağına diken batsa, kendi ayağına batmış gibi o dikeni içinde hisseder. Bunlar, hep din bağı ile merhamet ile olan şeylerdir... Bugünkü yazımızı Veysel Kârânî hazretlerinin şu güzel duasıyla bitirelim:
"Ya Rabbi! Beni, göz pınarları kurumuş merhamet fukaralarından eyleme!.."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.