Dünyanın Özlemini Çektiği İslam’da İnsan Hakları -2-

A -
A +
MADDE 10: Mutlak hâkimiyet/egemenlik, dünya, evren ve insan idaresinde kayıtsız ve şartsız her şeyin yaratıcısı Allah’ındır. Yüce Allah, bu hâkimiyetini peygamber ve kitaplar vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. İnsan, bu hâkimiyeti kabul etmekle, dinin kendisine bildirdiği emir, yasak ve haberlere inanmak ve uymakla yükümlü kılınmıştır.
Hüküm, ancak Allah’ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır (En’âm,57).
Hüküm veren Allah’tır. O’nun hükmünü bozacak kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir (Ra’d,41).
Onlar, hâlâ cahiliyye devrinin hükmünü mü istiyorlar? İyi bilen bir topluluk için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır? (Mâide,50).
Allah, insanı ve her şeyi yaratandır (Rahmân,3; Ra’d,16).
O (Allah), göklerin ve yerin yoktan yaratıcısıdır. O, bir işin olmasını dilerse, ona ancak “ol” der, o da hemen olur (Bakara,117).
Ben cinleri ve insanları, ancak (beni tanısınlar ve) bana kulluk (ve ibadet) etsinler diye yarattım (Zâriyât,56).
Hüküm, sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte doğru din (İslâm) budur! Fakat insanların çoğu bilmezler (Yûsuf,40).
Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, o din, asla kabul olunmaz. Ahiret’te de o, hüsrana (sonsuz zarara) uğrayacaktır (Al-i İmrân,85).

MADDE 11: En hayırlı kazanç, çalışılarak helâlinden kazanılandır. Her türlü haram mal ve kazanç yasaklanmıştır. Başkasının eline bakma ve dilenme, zemmedilmiş/kötülenmiştir. Aile fertlerini haramla besleyen ve haram üretimi yapan, yaptıran ve yardımcılar, dinen sorumlu oldukları gibi, haramın yayılmasına engel olabilecek durumda olan herkes de mes’uldür.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
İnsan için kendi (emeğiyle) kazandığından (daha hayırlı) başka bir kazanç yoktur (Necm,39).
Hiçbir kimse, kendi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlısını yememiştir. Allah'ın peygamberi Dâvud aleyhisselâm da elinin emeğini yerdi (Buhârî, Buyû' 15).
En güzel şeyler, yediğinizin en temizi kendi çalışıp kazandığınızdan geldiği gibi, çocuklarınız da bundan gelir (Ebû Dâvud, Buyû' 79; Tirmizî, Ahkâm 22).
Dilenmek, yüz karasıdır. Kişi dilenmek suretiyle kendi yüzünü (itibarını ve şahsiyetini) lekeler. Sadece devlet başkanından hakkını istemesi ya da zaruret sebebiyle dilenmek böyle değildir (Tirmizî, Zekât 38; Nesâî, Zekât 93). 
Mal biriktirmek için dilenen, gerçekte kor/ateş istiyor demektir. Artık ister az, ister çok dilensin (Müslim, Zekât 105; İbn Mâce, Zekât 25).
Fıkıh âlimlerinin beyanına göre: Bir günlük yiyeceği bulunan kimsenin dilenmesi haramdır.
Hiç yiyeceği bulunmayıp, sağlam, çalışacak, ticaret edecek hâlde olan kimsenin de, yiyecek, içecek veya bunları almak için para istemesi, dilenmesi caiz değildir. Aç veya hasta olan yiyecek isteyebilir. Ancak istemeden verilen malı almak caizdir.
Peygamber aleyhisselâm, başkasından bir şey istemeyi yasaklamıştır:
“Cenneti garanti etmem karşılığında, insanlardan hiçbir şey istememeyi kim garanti edecek?" buyurdular. Sevbân radıyallahu anh: 
Ben, (Ey Allah'ın Resûlü!)" dedi. Sevbân (bundan böyle) hiç kimseden bir şey istemedi. (Ebû Davûd, Zekât 27; Nesâî, Zekât 86).
Dilenmenin/başkasından bir şey istemenin günahını bilseydiniz, kimse kimseye bir şey istemek için asla gitmezdi! (Nesâî, Zekât 83).
Bununla birlikte Peygamber aleyhisselâm, Kendisinden bir şey istendiği zaman, asla geri çevirmez, verirdi. Buyurmuşlardır:
Dilenci, atın üzerinde gelse bile, yardım ediniz (Ebû Dâvûd, Zekât 34). Bu hadis-i şerifle “istemedeki manevî sorumluluk/günah”, tamamen isteyene bırakılmıştır. Çünkü âyet-i kerime’de buyrulmuştur: İsteyene gelince, sakın azarlama (onu tersleme, ona güzel davran) (Duhâ sûresi,10. âyet)!
Hazret-i Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” oturuyordu. Derken, Hazret-i Osman, kendisine bir salkım üzüm getirdi ve önüne koydu. Tam yiyeceği sırada, bir dilenci, kapıda peyda oldu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, "bize acıyıp merhamet eden kula ‘Hazret-i Osman’a’/Allah merhamet etsin" dedi. Hazret-i Osman'a, o salkımı dilenciye vermesini buyurdu. Hazret-i Osman, bundan memnun olmadı. Çünkü onu Hazret-i Peygamber’in yemesini istiyordu. Çıktı ve o salkımı, o dilenciden parasıyla satın aldı. Derken, dilenci yeniden geldi ve bu iş, üç kere tekrarlandı (Razî Tefsiri, Duhâ, 10. âyet tefsiri).

MADDE 12: İşverenin işçisini, amirin memurunu ya da güçlünün güçsüzü, dinî, ahlâkî ve idarî kurallara aykırı olarak çalıştırması, hakkını gasbet­mesi, ezmesi, sömürmesi gibi eylemler, kul hakkı çerçevesinde maddî ve manevî yaptırımlara bağlanmıştır.
İşçi; başkasına ait bir işi veya hizmeti bir ücret karşılığında yapmayı üstlenen kimsedir. Bu, işçinin emeğini kiralaması demektir. Bu yüzden işçi (âmil, ecir) ve iş akdi konusu, İslâm hukuku kaynaklarında kira akdi (icâre) içinde incelenmektedir.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
İnsanlara mal ve ücretlerini eksik vermeyin (el-A'râf,85).
Eğer boşadığınız kadınlar, sizden olan çocuklarınızı emzirirlerse, onlara (nafakaücretlerini veriniz (Talâk,6).
İşçi çalıştıran kimse/işveren, işçisine ne kadar ücret vereceğini bildirsin (Nesâî, Eymân ve'n-Nüzûr, 44; Zeyd b. Alî, Müsned, H. 654).
İşçiye ücretini, teri kurumadan (örf ve âdete göre geciktirmeden) veriniz (İbn Mâce, Rehin 4).
Kudsî bir hadiste de şöyle buyrulur:
Üç kimse, Kıyamet gününde beni (şânı yüce Allah’ı) karşısında bulacaktır: (1) Benim adımı verip (yemin ederek) haksızlık eden; (2) hür bir insanı satıp parasını yiyen; (3) bir kimseyi çalıştırıp da, ona ücretini vermeyen [Ahiret’te azap görecektir] (Buhârî Buyû', 106, İcâre, 12, 15; İbn Mâce, Rehin, 4).

MADDE 13: Kadın ve erkek, ailenin iki temel taşı olup birbirlerine karşı görev ve yükümlülükleri vardır. Erkek, kadının nafaka­sını sağlamak zorundadır. Bu konuda erkek, hanımını çalışmaya zorlayamaz. Eğer kadın çalışır para kazanırsa, çalış­tığı kendisinin olur. Bu durumda İslâm ailesinde kadın ve erkek arasında mal ayrılığı prensibi vardır. Zekât da ona göre verilir. Ancak bu esas/ilke, gönül rızası ile parasını veya malını karşı tarafa vermeye engel değildir.
İslâm âile ocağında ana, baba, çocuk ve akrabanın hak ve yükümlülükleri, İslâm şeriatının temelini oluşturan âyet, hadis ve ictihadlar çerçevesinde ortaya konulmuştur. Bu esaslar, zamana ve şartlara göre değişmez. Çünkü İslam hukuku’nun özünde her şeyi hakkıyla bilen yüce Allah’ın kayıtsız şartsız hâkimiyeti ve onun günah ve haksızlıklardan korunmuş sevgili ve sâdık Resûlünün risalet nuru vardır.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
(Boşamış olduğunuz) o kadınları, (iddetleri süresince) gücünüzün yettiği kadar oturduğunuz yerin bir kısmında oturtun. Onları sıkıntıya sokarak (gitmelerini sağlamak için) kendilerine zarar vermeyin. Eğer gebe iseler, (çocuğunuzu) doğuruncaya kadar nafakalarını verin. Sonra (boşadığınız kadınlar) sizin için (çocuğunuzu) emzirirlerse, o vakit de (emzirme) ücretlerini verin ve aranızda (bu konuyu) güzellikle konuşup anlaşın. Eğer (baba, ananın emzirme karşılığında istediği ücreti yüksek bulma veya ana emzirmeyi reddetme gibi bir) güçlükle karşılaşırsanız, (o zaman) çocuğu (zorluk çıkartmayan) bir başka kadın (sütanne) emzirecektir (emzirmesini sağlayın). (Çünkü anne, çocuğunu emzirme konusunda zorlanamaz.) (Talâk sûresi,6).
(İmkânı) geniş (hâli vakti yerinde) olan, (boşanmış kadınlara ve sütannelere) genişliğine (zenginlik durumuna) göre nafaka versin; rızkı dar (fakir) olan da, Allah’ın ona verdiğinden (gücü yettiği kadar) harcasın. Allah bir kimseyi, ancak ona verdiği şey (para, mal, makam ve kabiliyet)le sorumlu tutar. Allah bir güçlüğün arkasından bir kolaylık ihsan eder (Talâk sûresi,7).
İslam dininde insan hakları ile ilgili bu detay/ayrıntı, hiçbir sistemde görülmez.
Şüphe yok ki, sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Onların da sizin üzerinizde hakları vardır (Tirmizî, Tefsîr, 3012; Ahmed, Müsned, Hadis No. 19774).
(Nikâhınız altındaki) kadınlarınızın sizdeki (erkekler üzerindeki) hakları, yiyecek, (mesken) ve giyecekleri (nafaka) konusunda, iyi ve ölçülü hareket etmenizdir (Tirmizî, Tefsîr 10).    

MADDE 14: Her türlü zulüm, işkence ve terör şiddetle yasaklanmıştır. Hatta zararlı olsa dahi, hiçbir hayvan, ateşe atılarak, suda boğularak veya işkence edilerek öldürülemez.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
Zalimler için (Ahirette) acıklı bir azap vardır (İbrâhim,22).
Zulümden kaçının. Çünkü zulüm, Kıyamet günü karanlıklar/şiddetli azaplar olacaktır (Müslim, Birr 56). 
(Lokman Hakîm oğluna:) Oğlum, Allah’a şirk/ortak koşma, çünkü şirk, büyük zulümdür (Lokman,13).
Borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kimsenin ödemeyi geciktirmesi zulümdür (Buhârî, İstikrâz 12; Müslim, Müsâkât 33).
Allah’ın en çok buğzettiği kişi, düşmanlıkta ileri gidendir (Buhârî, Ahkâm 34).
Hazret-i Peygamber, müsle (göz çıkarmak, burun, dudak ve kulak kesmek, karın deşmek gibi bütün işkence türlerini) ve yağmacılığı yasakladı (Buhârî, Mezâlim 30, Zebâih 25).  
İbnu Ya’lâ anlatıyor:
Abdurrahmân b. Hâlid b. Velîd ile birlikte gazveye/savaşa çıktık. Bize, iri cüsseli savaş suçlusu dört düşman yakalayıp getirdiler. Derhal öldürülmelerini emretti ve hemen ok atılarak öldürüldüler. Bu haber, Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye ulaştı. O şunu söyledi:
Resûlüllah aleyhisselâm bu çeşit öldürmeyi yasakladı. Allah’a yemin ederim ki, (değil insan) bir tavuk bile olsa, onu atışlarınıza hedef yaparak işkenceyle öldürmeyin.
Ebû Eyyûb’un bu sözü Abdurrahmân’a ulaşınca, (keffaret olarak) dört köle âzad etti.  Bk. Ebû Dâvud, Cihâd 129, (2687. 
Hazret-i Peygamber buyurdu: Ateşle yakma cezasını vermek, Allah’a aittir. Bk. Buhârî, Cihâd 149; Ebû Dâvud, Cihâd 122; Tirmizî, Siyer 20.  
Hiçbir canlıyı  (eğlence ve sporda) atışlarınıza hedef/nişan yapmayın. Bk. Müslim, Sayd 58; Tirmizî, Sayd 1; Nesâî, Dahâya 41..
Abdullah b. Cafer b. Ebî Tâlib anlatıyor:
Resûlüllah aleyhissalâm, bir keçiyi  (eğlence ve spor maksadıyla) hedef yaparak ok atmakta olan bir kalabalığa rastlamıştı. Bu halden hiç hoşlanmadı ve  “Hayvanlara eziyet vermeyin!” buyurdu. Bk. Nesâî, Dahâya 42. 
Bundan 1400 küsur yıl önce İslam’ın işkence ve hayvan haklarıyla ilgili hukuku ile bugün Batı’nın sözde spor adı altında boğa güreşlerinde alkışlar eşliğinde o hayvanların hançerlenerek öldürülmelerini ve sığınmacıların botları delinerek ve ateş edilerek ölüme terk edilmelerini bir kıyaslayın! Medeniyet hangi tarafta?

MADDE 15: Kadın ve erkek her Müslüman, ilim öğrenme hakkına sahiptir. Bu hakkı kullanmakla da yü­kümlü kılınmıştır.
Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:
Allah iman edenleri yüceltir; kendilerine ilim verilmiş müminleri de, (cennette) kat kat derecelerle yükseltir (Mücadele,11).
(Resûlüm,) de ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer,9).
İlim öğrenmek, (kadın ve erkek) her Müslümana farzdır  (İbn Mâce, Mukaddime, 39).
Bir saat ilim öğrenmek, bir gece nafile ibadetten hayırlıdır (Suyûtî, el-Câmiu’s-sagîr, II,54).
İlim elde etmeğe çalışmak, geçmiş günahlara keffarettir. Bk. Tirmizî, İlim 2.
Şüphesiz gökteki (melek)ler ve yerdekiler, hatta sudaki balıklar, ilim öğrenen için istiğfar ederler. İlim adamın âbid kişiye üstünlüğü, “ay”ının diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Muhakkak âlimler, peygamberlerin vârisleridir (İbn Mâce, Mukaddime, 39).
.....
Not: İslam’da İnsan Hakları’nın ilk bölümü, 25 Mart 2021’de Türkiye Gazetesi “Geniş Açı”da yayınlandı. Bugün de 6 Madde işlenebildi. (C.A. Akışık)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.