Köprüler bizi de birbirimize bağlar mı?

A -
A +
26 Ağustos’ta, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan üçüncü asma köprü açılacak.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü…
Hakkında epeyce yazıldı, çizildi, konuşuldu…
Daha 1950’li yıllarda Boğaziçi’nin iki yakasını asma köprü ile kavuşturma fikri ortaya çıktığında aydınlar bölünmüştü. Bir bölümü Boğaz’ın ve İstanbul’un eşsiz güzelliğinin inşâ edilecek ‘çelik yığını’ ile bozulacağını, diğer bölümü ise bunun bir gereklilik olduğunu ifâde etmişti.
Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile alâkalı olarak da aynı tartışmalar yapıldı.
Birçok kez, sonu ‘vatan hâinliğine’ varan tartışmalar işittim.
Köprünün yapılmasına karşı çıkanlar da yapılmasını savunanlar da; birbirlerini vatan hâinliği ile itham etmekten geri durmadı.
İncir çekirdeğini doldurmayacak bir tartışma…
Uzun yıllar boyunca, matbaanın ülkemizde geç kurulmasının sebebinin ‘gericilik’ olarak bizlere öğretildiği gibi yersiz bir tartışma…
Kamplaşmalardan, suçlamalardan çok çektik.
Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur…
Köprüler ‘kavuşmak’ isteyenlerin hasretini giderir, arada kıtaların olması bile engel değil…
 
Köprü yolunda
 
Açılışa birkaç gün kala, sahil yolundan köprüye doğru gitmeye çalıştım. Şehrin gürültüsü, kalabalığı bir noktada kesildi ve Boğaziçi sanki yazlıkçıların ilgi gösterdiği bir tatil beldesine dönüştü.
Deniz kıyısında yer alan yabancı ve ‘Kırma Türkçe’ diyebileceğimiz dilde işletme isimleri, neyse ki büyükelçilik binâlarında gördüğüm ‘İstanbul Başkonsolosluğu’ yazılı tabelâları okumamla “Nereye geldim ben?” sualini sordurtmadı bana!
Buna zannediyorum ‘küreselleşme’ ya da ‘küresel alışveriş’ diyorlar!
Doğrusu Boğaz kıyısında eskiden köyler yer alıyordu…
1850’li yıllarda buharlı vapurların İstanbul’da yolcu taşımaya başlamasıyla birlikte, o köylerde yaşayan nüfus artmıştı. 1950’li yıllara kadar da köy olarak kaldılar…
Günümüzde ulaşımı kolaylaştırmak amacıyla köprüler yapıldığı gibi, o dönemde de vapurların yanaşması için yeni iskeleler kurulmuştu.
Nüfus arttıkça, insanların hayâtlarını kolaylaştırmak için çözümler aranmalı…
İşte onlardan birisi…
Boğaz’ın son incisi Yavuz Sultan Selim Köprüsü İstanbul’un trafik problemini çözmeye aday…
 
İstanbul’un imtihanı
 
İstanbul, birkaç asırdır teknolojiyle yoğrulan her hamlenin ‘insan eli’ vasıtasıyla şehre verdiği zararlarla yüzleşiyor.
İnsanların temel ihtiyâçlarını gidermek için atılması gereken adımlar, şehre zarar vermeden atılmalı.
‘Karşı’ olanlar her zaman ideolojik gerekçelerle ‘istemezük’ diyenler değil…
Vapurlar İstanbul’un iki yakasını bir araya getiriyor, her gün on binlerce insanı bir kıtadan diğerine taşıyıp duruyor.
Vapurlar işlemeden önce, kayıklar ile yolcu taşınıyordu…
1870’li yıllarda İDO’nun çekirdeği olan Şirket-i Hayriye’nin başındaki Hüseyin Hâki Bey, yük taşımacılığında kolaylık olması için plânlar hazırlatarak arabalı vapur yaptırır.
Dünyâda bir ilktir…
 Köprüler bizi de birbirimize bağlar mı?
Hüseyin Hâki Bey

Fakat onun bu hamlesi İstanbul’un iki kıtası arasında yük taşımacılığı hizmetini gören mavnacıların hoşuna gitmez.
Ekmeklerini kaybedeceklerini düşünen kayıkçılar ile mavnacılar; kayıklarını, teknelerini, mavnalarını birbirine bağlayarak Hüseyin Hâki Bey’in yaptırttığı arabalı vapurun iskeleye yanaşmasına engel olmaya çalışır.
Daha önceden iskelenin önünde konuşlandırılan topçu kumandanı, arabalı vapurun iskeleye rahatça yanaşmasına engel olanları “Üç dakikada ya dağılırsınız ya da hepinizi kayıklarınızla, mavnalarınızla birlikte suyun yedi kat derinine gömerim” diye tehdit edince, ekmek teknelerinden olmak istemeyenler, çâresiz geri adım atar.
 
 Köprüler bizi de birbirimize bağlar mı?
İlk arabalı vapur ‘Suhûlet’

Ekmek kavgasına tutuşanlar, târihin her döneminde, teknolojik gelişmelerin kendi rızıklarına mânî olacağını düşünerek kimi girişimlere engel olmaya çalışmıştır. Geçmişte deniz taşımacılığı yapanlar arasındadır bunlar, günümüzde farklı iş kollarında faaliyet gösterenler…
Yaşadığımız şehrin dört bir yanının betonlaşması, yeşil alanların da aynı akıbete uğrayacağı korkusunu ön plâna çıkarmıştır. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün tüm güzelliği ile parıldayabilmesi için İstanbul’un kuzeyinde bulunan ormanın korunması çok önemlidir.
Umarız bu bölgede yapılması düşünülen îmâr plânı değişikliği yoktur…
hasanerenulu@gmail.com
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.