Dimyat'a devrime giderken, evdeki refahtan olmak!

A -
A +
Kimilerimizin dilinden düşmeyen, bunca hayali kurulan o "devrim" bizde nasıl olacaktır ya da başka memleketlerde nasıl olmuştur?
Bunun en "gözde" yollarından biri, örneğin Mahir Çayan'ın silahla bozulması gerektiğini söylediği "suni dengenin" kırılmasıdır. Halkın, dengeyi bozacak "devrimci parti"nin saflarına katılması içinse bir "nedeni" olmalıdır.
Bu noktada itekleyici güç, onları olası bir devrimden kazançlı çıkacak bireyler haline getirecek olansa "çelişkilerin keskinleşmesidir."  Yani bireylerin hayatının "daha kötüye" gitmesi.
Kurama göre tarih de önlemez şekilde "buraya" gitmektedir. Sınıflar arası uçurum, ezilenlerin aleyhine derinleşecek ve sayısı katlanarak artan devrimden çıkarı olan sınıf, köylüler ve küçük burjuvalar gibi müttefiklerini de yanına katarak azınlığı devirecektir.
Ama hayat kendiliğinden kötüye "gitmiyorsa" da gerekiyorsa "ittirilmesi" mubahtır. Zira kapitalizm yamandır. Halkın gözünü nispi refahla falan boyar; fırsat verilmemelidir. Bu da efsanevi lider Allende gibi deneyimleri dışarıda bırakırsak, kuşkusuz, Marx'ın "devrimin ebesi" dediği "zor" sayesinde olacaktır. Yani "zorlama" ile.
E Miras ortak. Bizdeki solun büyük çoğunluğu, her ne kadar "yasal" partiler kurup "burjuva demokrasisi"nin seçim oyununa falan katılıyor olsa da bu "devrim"i ağzından düşürmez. Hatta ilginç şekilde,  sandık başına gelince oylarını CHP'ye attıkları halde, söz konusu partilerin bu devrimci romantizmine son günlerde bayılan beyaz Türkler de...
Askerden boşalan vesayete talip yeni bürokratik oligarşinin hukuk kılıflı darbelerinin ardından gelen ve birkaç haftadır ortalığı sallayan ekonomik sıkıntıyı da bu "klişe" perspektifle yorumluyorlar. Somut durumun niteliğine bakmadan hazır reçeteyi uygulamaya çalışıyorlar.
Değiştirmek istedikleri sistemin, adı farklı olsa da taleplerini kısmen yerine getirdiğini fark edemeden, bu dengeyi teorik olarak karşısında oldukları sermayenin lehine değiştirmeye çalıştıklarını göremiyorlar. Belki de görmek istemiyorlar.
Elbette AK Parti sosyalist devrim yaptı falan demiyorum. Ama ekonomik-sosyal politikalarının, kadim Türkiye burjuvazisinin paradigmasına ters düştüğü, buna karşın alt ve orta sınıfın yararına olduğu çok açık.
Bakalım. O hükümet, 10 yıldır faizleri düşük tutuyor. Türk parasına değer kazandırıyor. İstihdamı arttırıyor. Oluşturduğu kaynaklarla sağlık, eğitim, konut hamleleri gibi alanlarda sosyal politikalara enikonu ağırlık veriyor. Mısır ve Suriye'de olduğu gibi, bölgenin ve dünyanın "mazlum halklarının" yanında tavır alıyor. Zaman zaman da, "yalnızlaştığı" eleştirilerine konu olacak şekilde İsrail ve ABD gibi "emperyalist" devletlerle ters düşüyor. Çözüm projesi gibi resmî paradigmayı temelden sarsan çözüm süreçlerinin altına imza atıyor...
Şimdi solun, adlarına hak aradığı ezilenlerin lehine bu durumun değişmesini istemesinin hayatın gerçekliğiyle bağı ne? Velev ki değişti. Bu durumda çeşitli baskı ve entrikaların ardından işsizliği, yoksulluğu, zamları besleyecek faizlerin arttırılmasından çıkar sağlayacak kesim "yeniden" sermaye olacak mı? Daha can alıcı soru,  sermaye de bu dengenin değişmesi ve eskinin mutlu mesut günlerine dönmek için cemaatiyle şusuyla busuyla ittifak kurup çabalarken, solun ekmeğine yağ mı sürüyor?
Ayrıca bir sorun bakalım, son üç beş yılda kısmen refaha kavuşan Türkiyeliler bir devrim hayali için, düzenle çelişkilerinin artmasına, yani yoksulluğa, işsizliğe katlanmak isterler mi? Bu halk, azıcık nispi refahlarını onlara çok görüp hayatlarını daha kötüye götürecek politikaları mı yoksa iyileştirecek tedbirleri mi destekler? Yoksulluğu mu yoksa zenginliği paylaşmayı mı ister? Mazbatayı, "küllerin prensi olacaksın desen ülkeyi yakacaklara" mı (Game of Thrones) yoksa "uzlaşıp" prensliğin keyfini sürmek varken yangını söndürmeye çalışanları mı?
Evet, haklısınız cevabı sandıkta göreceğiz, yine.
Ama bence hakikaten "zorluyorsunuz" dostlar. Tıpkı "Gezi Level 1"de sokağa çıkan gençlerin "başka çareleri kalmadığı" için değil, önlerine konulan "çareleri" ellerinin tersiyle itip kendilerince butik çareler üretmek istediklerini görmezden geldiğiniz gibi. Bu yüzden gençlerin "kahrolsun bazı şeyler" gibi postmodern sloganlarını bile klişeler içinden "okuyup" heba ettiğiniz gibi...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.