Erdoğan sonrası endişenin siyasal anlamı

A -
A +
Taktiksel de olsa “hayır” cephesi yeni bir yöntem deniyor. CHP lideri Kılıçdaroğlu, referandum sürecinde “Erdoğan’a karşı kampanya yapmayacaklarını” açıkladı. CHP bu sözün arkasında durur mu bilinmez ama, Kılıçdaroğlu’nun böyle bir açıklama yapmasının siyasal bir karşılığı var.
Nedir o siyasal karşılık?
Millet nezdinde Erdoğan’a yönelik olarak gösterilen teveccüh.
CHP ve “hayır” cephesi, Erdoğan’a yönelik her olumsuz söylemin, referandumda “evet” oylarını artıracağını biliyor. Çünkü Türkiye’de en az %65’lik bir seçmen bloku, Erdoğan sonrasında, ülkenin ve siyasetin tekrar 2002 öncesi ortamına dönebileceği ile ilgili az ya da çok endişe taşıyor.
Erdoğan’ın güçlü liderliği olmasa, hem kendi yaşam tarzının hem de ülkenin bekasının tehdit altında olduğunu düşünen önemli bir toplumsal katman var. Yaşanan her yeni bir olay bu endişesini güncelliyor.
Peki bu endişeyi besleyen unsurlar neler?
Minibüste başörtüsünden dolayı bir kızın darp edilerek hakaretlere uğraması, 28 Şubat sonrasında başörtülülerin yaşadığı travmaları tekrar hatırlatıyor.
Bir taraftan düşünce özgürlüğü derken, diğer taraftan “evet” kampanyasını destekleyici düşüncelerini dile getiren, Osmanoğlu ailesinden bir hanıma karşı, binlerce kişinin önünde televizyon ekranlarından nasıl aşağılık küfürler edilebildiğini görüyor.
DEAŞ’a karşı en etkili mücadeleyi yapan ve gencecik evlatları ülkenin bekası için şehit olurken; Türkiye’yi Batılı ülkelere karşı DEAŞ’a destek vermekle kimlerin suçladığını iyi biliyor.
Ülkenin bekasına yönelik tehditlere karşı çözüm arayan iktidara ve devlete karşı kumpas kuran (MİT tırları meselesi) ve kurduğu kumpasın görüntüleri ile uluslararası alanda Türkiye’yi kimlerin suçladığını; bunlara destek veren çevreleri, toplum sürekli bir yerlere not ediyor.
15 Temmuz’dan sonra ve Türkiye’nin sahada  DEAŞ’la mücadele ettiği anda bile ana muhalefet partisi sözcüsünün her parti toplantısının ardından, hâlâ Türkiye’yi DEAŞ’a destek vermekle suçlaması, toplumun önemli bir kesimini endişelendiriyor. Çünkü bugün devleti ve iktidarı uluslararası çevrelere sürekli şikâyet eden partilerin, yarın iktidar olması durumunda ne tür bir siyaset izleyeceğini kestiremiyor. 
Döviz kuru üzerinden ve derecelendirme notları ile Türkiye’ye karşı ekonomik müdahaleleri etkisiz hâle getirmek için Erdoğan var gücüyle çırpınırken; Erdoğan’ı düşürmek için kimlerin Batılılardan medet umduğunu millet izleyerek görüyor.
7 Haziran seçimleri sonrasında, CHP’li milletvekili ve HDP başkanının “birlikte nasıl salladık” söylemlerinin ne anlama geldiğini muhafazakâr toplum kesimleri her yeni gelişmede hatırlamak zorunda kalıyor.
Yine söz konusu dönemde, imtiyazlı çıkar gruplarının tehditkâr bir şekilde “asmayacağız, yargılayacağız” sözleri zihninde sürekli yankılanıyor.
Tüm bunlara ek olarak, Turgut Özal ve Demirel sonrası ortaya çıkan siyasi boşluk neticesinde, çıkar ve vesayet gruplarının Türkiye’yi nasıl bir çıkmaza sürüklediğine dair toplumsal hafızada epeyce olumsuz izler var.
Tam da bu açılardan, Erdoğan sonrası endişeleri gidermeye yönelik olarak, sistemin kurumsal ve istikrarlı bir yapıya kavuşturulması gerekiyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.