Eleştiri ve eleştirenin sefaleti

A -
A +
 
Sosyal medyadan yayılan kötülüğün herkes farkında. Sahte kimliklerin arkasına saklanıp, her türlü yalanı, iftirayı, kini ve nefreti yayan tiplerin varlığından görünürde şikâyetçi olmayan yok.
Sosyal medyalardan yayılan kötülük artık sadece bireyler düzeyinde değil, organize gruplar tarafından da yapılıyor.
Gruplar ve bireyler kendilerini sosyal medyada olduğundan farklı biriymiş gibi gösterip belirli bir takipçi kazandıktan sonra, esas hedefe yoğunlaştıklarını bu ülkede yaşayan birisinin bilmemesi imkânsız.
En bilineni FETÖ’cülerin taktiği. Çoğunlukla Atatürkçü gibi görünüp, sosyal medyada kimliklerini gizleyerek her türlü kötü ve aşağılık saldırıları gerçekleştirmeye devam ediyorlar.
Son dönemlerde, sanki AK Partili, “İslamcı”, muhafazakâr pozuna bürünerek, yaptıkları aşağılıkça  paylaşımlarla ve saldırılarla, seküler ve muhalif çevrelerin tepkisini dindar ve muhafazakâr toplum kesimlerinin üzerine çekmeye çalışıyorlar.
FETÖ’cülerin taktiğini kopyalayanlar çok. Kutuplaşmaları derinleştirmek için farklı dünya görüşü ve kimliklere bürünerek siyasal ve toplumsal alanın terörize olması için özel çaba gösterenlerin sayısı hiç de az değil... 
          ***
Uzun süre kutuplaşmayı sanki sadece iktidar üretiyor gibi bir söyleme başvuruldu. Son seçimlerde bu söylemin işe yaradığını düşünen çevreler, kutuplaşmayı diri tutmak için çabalıyorlar.
Üst siyasal söylemlerde yeterli malzeme bulamayınca, sosyal medyada birkaç takipçili ve kimliksiz bir hesaptan paylaşılanları bile tüm bir toplum kesimine mal etmeye çalışıyorlar.
Yine, az takipçili ve anonim hesaptan tam da belirli bir hedefe kilitlenerek yapılan, toplumu kutuplaştırıcı paylaşımlar, muhalefet medyası tarafından ana gündeme çekiliyor. Bu paylaşımlar, belirli bir toplum kesimine ve onların temsilcilerine saldırmanın aracı kılınıyor.
İşte en son örneğini, eski azgın azınlıklardan olan ve imtiyazını kaybetmiş Mehmet Yılmaz adlı “tipin” köşesinde gördük. Yazısında bu “tip”, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın sosyal medya ile ilgili açıkladığı etik kurallarına uyma çağrısını çarpıttı. Sosyal medyada paylaşılan her türlü kötü içerikten sanki Mahir Ünal ve belirli bir toplum kesimi sorumluymuş gibi bir algı oluşturmaya çalıştı.
Toplumun belirli bir kesiminin temsilcileri ile ilgili baştan mahkûm edici sorular sorarak kendince onları aşağılamaya çalıştı.
“İktidardaki koalisyonun bütün yöneticilerinin özel hayatlarında nasıl tipler olduğunu merak ediyorum” diyerek kendi tıynetine yakışır bir üslup sergiledi.
Aslında söz konusu “tip” başkalarının özel hayatını merak etse de, biz onun bir medya figürü olarak geçmişini çok iyi biliyoruz.
Bu tipi, imtiyazlı azgın azınlık olduğu dönemde, Müslümanlara yönelik yazdığı yazılardaki nefret söyleminden tanıyoruz. 28 Şubat döneminde, darbecilerin kurumsal İslamofobik uygulamalarını, yönettiği gazetede nasıl desteklediğini o dönemde yaşayan herkes hatırlar.
Yazdığı yazılarda ve yönettiği gazetelerde, toplumun kendi gibi düşünmeyen kesimlerinin ötekileştirilmesini, aşağılanmasını, onlara karşı nefret söyleminin en pespaye şekillerinin manşetlere çekilmesini iyi bildiğimiz için hiç merak etmiyoruz.
Aslında bu “tip”in söz konusu yazısının gösterdiği şu: Zihniyet olarak bu tipler, 1990’larda kendilerini dondurdular. Bakmayın şimdi demokrasi ve özgürlük havarisi kesildiklerine. 1990’lara geri dönsek ve bu tipler yine medyada yönetici olsa, o zaman ne yaptılarsa milim sapmadan aynısını yaparlar. Şimdi zaman zaman demokrat, özgürlükçü, çoğulcu ve çok kültürcü gibi pozlara bürünseler de, kötülüğün sıradanlığı bir yana bu tipler organize kötülüklerin geçmişteki uygulayıcılarıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.