Fransa'nın Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığı 1 Temmuz 2008'de Fransa için büyük umutlar, Türkiye içinse büyük endişelerle başlamıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, dönem başkanlığı süresince başta Akdeniz için Birlik projesi olmak üzere AB'yi giderek önemli bir küresel aktör haline getirebilecek, aynı zamanda Fransa'nın AB içindeki siyasi gücünü de perçinleyecek birçok girişimi başlatmayı planlamaktaydı. Ankara ise, Sarkozy'nin meşhur Türk karşıtlığı sebebiyle, altı aylık Fransa dönem başkanlığının Türkiye için yeni engellerin çıkarıldığı, AB üyeliğinin tamamen hayale dönüştürüldüğü bir süre olabileceğinden çekiniyordu. Bunların ikisi de olmadı. SARKOZY'NİN BAŞARISIZLIKLARI Vakıa Sarkozy, dönem başkanlığını devralırken Elysee Sarayı'nda düzenlediği ve Türkiye dâhil tüm Akdeniz ülkelerinin temsilcilerinin katıldığı bir törenle Akdeniz için Birlik projesinin hayata geçirildiğini ilan etti. Ama bu proje, Almanya başta olmak üzere diğer AB üyelerinin öylesine büyük müdahalelerine maruz kalmıştı ki, Sarkozy'nin kendisi bile, ilan etmekte olduğu projenin başlangıçta oluşturduğu konseptten fersah fersah uzak olduğunun farkındaydı. Üstelik, 10 yıllık başarısız Barcelona Süreci'nden ağızları yanan Kuzey Afrika ülkeleri daha ilk andan itibaren bu yeni projeye ilişkin çekincelerini yüksek sesle dile getirmeye başlamışlardı. Uzun lafın kısası, dağ fare doğurdu. Ortaya çıkan proje Sarkozy'nin diplomatik şaheseri olmaktan çok, herkesin kendine göre yonttuğu yamalı bir bohçaya döndü. Bu işe en fazla Türkiye'nin sevindiğini söylemeden geçemeyeceğiz. Çünkü Fransa'nın asıl niyeti, Türkiye'ye tam üyelik yerine, Akdeniz için Birlik çerçevesinde bir üyelik perspektifi sunmaktı. Akdeniz için Birlik, sakat doğunca, Türkiye'nin böyle bir alternatife zorlanması da neredeyse imkânsız hale geldi. Fransa, asıl büyük darbeyi ağustos ayında Rusya'dan yedi. Kafkaslarda Gürcistan ile Rusya arasında yaşanan ve önce Gürcü birliklerinin Güney Osetya'ya girmesi, ardından da Rus ordusunun Gürcistan'a saldırmasıyla derinleşen çatışma ortamına Fransa dönem başkanlığındaki AB, sabun köpüğü mahiyetindeki birkaç diplomatik atak dışında, hiçbir etkide bulunamadı. Gerçi Sarkozy, Ruslarla Gürcüler arasında ateşkes sağlanmasının kendi girişimleri sayesinde olduğunu dünyaya duyurmaya çalıştı ama aslında bu kriz apaçık biçimde gösterdi ki, AB bırakın küresel bir güç olmayı, bölgesel bir siyasi güç olmaktan bile çok uzaktır. Söz konusu Rusya olunca, AB ülkeleri arasındaki görüş farklılıklarının ne kadar derin olduğu ortaya çıkıverdi. Enerji kaynakları açısından -eski Başbakan ve yeni Gazprom'un maaşlı elemanı Schröder sayesinde- Rusya'ya bağımlı olan Almanya sert bir tutum takınılmasına karşı çıkmaktaydı. Rusya'nın Orta ve Doğu Avrupa'da tekrar etkisini artırmasından korkan Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti gibi ülkeler ise Rusya'ya gözdağı verilmesinden yanaydılar. Sarkozy, AB'nin ana lokomotifi olan Almanya ile beraber hareket etmeyi tercih etti. Sonuç, AB'nin gözleri önünde, her fırsatta AB ve NATO'ya üye olmak istediğini ifade eden, dahası devlet binalarının önüne AB bayrağını şimdiden çektiren Şaakaşvili'nin yönetimindeki Gürcistan Rusya tarafından fiilen bölündü. Güney Osetya ve Abhazya bağımsızlıklarını ilan ettiler. Fransa Rusya'dan yediği bu darbenin sebep olduğu imaj bozulmasını biraz da Türkiye sayesinde düzeltmeye çalıştı. Türkiye'nin Orta Doğu'da çatışan ve ihtilaflı taraflar arasındaki sorunları çözmek için yürüttüğü aktif ve başarılı açılımlar paketinin bir uzantısı olarak Eylül ayında Suriye'nin başkenti Şam'da Türkiye, Suriye, Katar ve Fransa arasında bir zirve toplantısı düzenlendi. Sarkozy, evvelce Türkiye tarafından zaten döşenmiş olan bu zemini kullanarak, Fransa'nın başkanlığındaki AB'nin Orta Doğu barışı için neler düşündüğünü ifade etme fırsatı buldu. Tabii bu imkânı kendisine sağlayan Türkiye için de övgü dolu sözler sarf etmeyi ihmal etmedi. Fransa'nın Şam Zirvesi'yle tazelenmeye çalışılan imajı, eylül ortalarından itibaren alevlenen küresel mali kriz ile tekrar bozulmaya başladı. Her ne kadar, Sarkozy küresel mali krizin AB üyelerini derinden etkilememesi için yürütülen çabaların orkestra şefliğini yapar gözükse de, aslında krize karşı alınan tedbirler paketinin mimarlığını Fransa değil, Almanya yaptı. Böylece, Fransa'nın dönem başkanlığına tesadüf eden mali kriz, Fransa'nın değil, Almanya'nın AB için ne kadar vazgeçilmez bir ülke olduğunu perçinledi. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, kasım ayında yapılan seçimde Barack Obama'nın ABD Başkanı seçilmesi de Sarkozy'yi olumsuz etkiledi. Zira, kendisini ikinci bir De Gaulle zannederek ABD ile Fransa arasına mesafe koyan Jacques Chirac'tan sonra iktidara gelen Sarkozy ilk günden itibaren George Bush ve Cumhuriyetçilerle çok sıcak ilişkiler kurmuş, neredeyse ABD'nin, İngiltere'den sonra, AB'deki ikinci şubesi gibi hareket etmeye başlamıştı. Bush ve Sarkozy'ninkilerle taban tabana zıt söylemleri savunan Obama'nın iktidara gelişi Sarkozy'yi derinden etkileyecektir. Önümüzdeki aylar sadece Fransa'nın AB içindeki rolünün derinden sorgulanmasına yol açmayacak, aynı zamanda Sarkozy'nin siyasi geleceği açısından da önemli gelişmelerin yaşanacağı bir dönem olacaktır. TÜRKİYE'YE ENGEL OLUNACAK MI? Türkiye aralık ortasında yapılacak AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nde kendisiyle ilgili paragrafın içeriğini heyecanla beklemektedir. Fransa'nın bu hırpalanmış haliyle Türkiye'ye yeni engeller çıkartmak için çaba göstermeye mecali kalmış mıdır, bilmiyorum. Ama Kıbrıs konusunda 2006'da alınan kararların arkasında duracak olan AB'nin, Ankara Antlaşması Ek Protokolünü Temmuz 2005'te imzalayan Hükümet'in, bunu bir an önce TBMM'ye getirip onaylatması ve Kıbrıs Rum bandıralı gemi ve uçaklara Türk liman ve havaalanlarını açması için bir kez daha çağrıda bulunacağı kesin gibi gözüküyor... Bu vesileyle yaklaşmakta olan Kurban Bayramınızı şimdiden tebrik ediyorum... BLMEDKLERMZ Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı: AB üyesi her ülke sırayla 6 aylık zaman dilimi için AB Konsey Başkanlığını üstlenmektedir. Dönem başkanlığını üstlenen üye ülke resmi ve gayri resmi Konsey toplantılarını düzenler ve Konseyin toplantılarını söz konusu ülkenin başkanı yönetir. Dönem başkanlığı AB'nin yasama ve karar alma alanlarında önemli rol oynamaktadır. 2009 yılının ilk yarısında Çek Cumhuriyeti, ikinci yarısında da İsveç dönem başkanlığını üstlenecektir. Çek Cumhuriyeti Dönem Başkanlığı: 1 Ocak 2009 tarihi itibarıyla AB dönem başkanlığını üstlenecek olan Çek Cumhuriyeti'nin Başbakanı Mirek Topolanek'in ifadelerine göre Çek dönem başkanlığının ana sloganı "Sınırları olmayan Avrupa"dır. Bu slogan malların, sermayenin, işçilerin ve hizmetin serbest dolaşımı olan dört özgürlüğü ifade etmektedir. Çek dönem başkanlığında beşinci özgürlük olarak iletişim ve bilginin serbest dolaşımının gelişmesi hedeflenmektedir. Yine Çek Başbakanının sözleri doğrultusunda ülkesinin dönem başkanlığında küresel mali krizle etkin mücadele kapsamında ekonomik alanda; AB'nin geleceği ve güvenliği için ortak enerji politikalarının geliştirilmesi için enerji alanında ve birliğin ekonomik ve güvenlik ilişkileri bağlamında Avrupa-Atlantik ilişkilerine özel önem verileceği dış ilişkiler alanında bir çalışma güdülecektir. FRANSA DÖNEM BAŞKANLIĞI KRONOLOJİSİ (1 TEMMUZ - 31 ARALIK 2008)İÇİN TIKLAYIN