İsrail'i kim durduracak?

A -
A +

Her yılın sonunda, yaklaşmakta olan yeni yıldan beklentiler dile getirilirken, bir yandan da geride bırakılan yılın bir muhasebesini yapmak âdettendir. 27 Aralık Cumartesi sabahı, Diplomatik Muhakeme yazımı yazmak üzere bilgisayarın karşısına oturduğumda kafamda 2008 yılının uluslararası alanda öne çıkan gelişmelerinin bir değerlendirmesini yapmak vardı. Fakat saat 10 civarında ajanslara düşen bir haber bu yazının konusunun değişmesine sebep oldu: İsrail savaş uçaklarının Gazze'ye düzenlediği hava saldırısında 50 Filistinli ölmüştü. Filistin'de İngiliz manda idaresinin sona ermesinden hemen sonra Mayıs 1948'de İsrail'in kurulmasından bugüne geçen 60 yıl boyunca Orta Doğu'da insanlık tarihinin en büyük dramlarından biri yaşanıyor. İsrail ile Arap devletleri arasında yaşanan silahlı mücadelenin kuşkusuz en büyük kurbanı Filistin halkı. 1948, 1956, 1967 ve 1973 savaşlarında on binlerce Filistinli öldürüldü. Topraklarını, mallarını, haklarını kaybettiler. İsrail'in 1982'deki Lübnan işgalinde, Sabra ve Şatilla'daki mülteci kamplarında İsrail ordusunun desteklediği Falanjist gerillalar tarafından kitleler halinde katledildiler. Katliam emrini daha sonra İsrail Başbakanlığı koltuğuna oturan Ariel Şaron vermişti. Filistinlilerin 1987'de başlattıkları büyük ayaklanmada (İntifada) İsrail ordusu, çocukları kameraların önünde öldürmekten çekinmedi. On binlerce Filistinli İsrail hapishanelerine atıldı. Evleri tahrip edildi. Meyve ağaçları kesildi. Su kaynakları kurutuldu. Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra ABD'nin girişimiyle başlatılan Madrid Barış Süreci'yle nisbi bir istikrar atmosferi oluşturulmuş ve FKÖ uluslararası kamuoyu tarafından Filistin halkının tek ve meşru temsilcisi olarak tanınmış olsa da, 1993'te Filistin ve İsrail arasında imzalanan Oslo Anlaşması'nın hükümleri bugüne kadar tam olarak uygulanamadı. Bu anlaşmaya imza koyan İzak Rabin'in 1995'te fanatik bir Yahudi tarafından, İsrail'e ihanet ettiği gerekçesiyle öldürülmesinden sonra İsrail'de sertlik yanlıları siyasi güçlerini ve Filistin halkına karşı ayrımcı tutumlarını artırdılar. Filistinli örgütlerin İsrailli sivilleri hedef alan intihar saldırıları bu tutum için gerekçe gösterilse de, bu aslında SSCB'nin çöküşünden sonra İsrail'e gelen 1 milyonu aşkın Yahudi'nin Filistinlilere ait olan topraklara kolayca yerleştirilebilmesi için kullanılan bir bahaneydi. İsrail devleti Oslo Anlaşması'nı takip eden 15 yıl boyunca sistematik olarak Filistin topraklarını çalmaya, bu topraklara Yahudileri yerleştirmeye ve Filistin halkını abluka altında tutmaya devam etti. Ve bu satırı tamamladığımda, Gazze'deki İsrail saldırısında ölen Filistinlilerin sayısının 120 olduğu bildiriliyordu. Sabra ve Şatilla kasabı Ariel Şaron 2001'de İsrail Başbakanlığı koltuğuna oturduktan sonra, barışın sağlanması için yapılan tüm çağrılara kulaklarını tıkadı. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'de gelişen "önleyici saldırı" kavramının gölgesine sığınarak ve Bush yönetiminden açık destek alarak 2002'de Filistin kentlerini kuşattı. Halen kesin rakamın ne olduğu bilinmemekle birlikte İsrail ordusunun saldırılarında 1500'den fazla Filistinli hayatını kaybetti. Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat haftalarca Ramallah'taki karargahında mahsur kaldı. 2003'te İsrail, Filistin kentlerinin etrafına bir duvar inşa etmeye başladı. "Güvenlik Duvarı" adı verilen bu seddin, intihar bombacılarının İsrail kentlerine sızmalarının engellenmesi için oluşturulduğu ifade edilmekteydi. Ama duvar hem binlerce hektar Filistin toprağının daha kanun dışı bir şekilde İsrail'e katılmasını sağladı hem de Filistin halkının birbirleriyle iletişimini kopardı. BM Uluslararası Adalet Divanı duvarı uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak tanımlasa da, Divan'ın yargı yetkisini 1982'den beri tanımayan İsrail bildiğini okumaya devam etti. Arafat'ın ölümünden sonra Filistin halkının tümünü temsil eden karizmatik bir liderin ortaya çıkamaması, El Fetih ve Hamas arasında başlayan gerilimin, Ocak 2006'da Hamas'ın kazandığı parlamento seçimlerinden sonra bir iç savaşa dönüşmesi, zaten fiilen bağlantısı olmayan Batı Şeria ve Gazze'nin siyasi olarak da birbirlerinden tamamen ayrılmasına yol açtı. Filistin halkının siyasi bölünmüşlüğü İsrail'in işini daha da kolaylaştırdı. Bölünmeyi körükleyen İsrail hükümeti, direniş gücü zayıflayan Ramallah yönetimini istediği gibi yönlendirmeye başladı. Gazze'yi ise dünyadan tamamen kopardı. Ve bu satır yazıldığında ölenlerin sayısının 130'a ulaştığı bildiriliyordu. İsrail'in Gazze saldırısı Mısır'ın arabuluculuğuyla 18 Haziran 2008'de İsrail ile Hamas arasında sağlanan altı aylık ateşkesin geçen hafta sona ermesinden hemen sonra gerçekleşti. İsrail Ordusu'nun sözcüsü yaptığı açıklamada, "bunun sadece bir başlangıç olduğunu" söylemekteydi. Yıllardır on binlerce Filistinli İsrail ordusu tarafından öldürüldükten ve yüz binlercesi, kendi topraklarında Orta Çağ şartlarında yaşamaya mahkum edildikten sonra, bunun sadece bir başlangıç olduğunu söylemek nasıl bir mantıkla izah edilebilir acaba? Bu saldırı elbette birçok devlet tarafından kınanacak. Hamas intikam yeminleri edecek. Filistinlilerin yıllar süren iç çekişmeyi sona erdirerek tekrar birbirlerine sımsıkı sarılmaları çağrıları yapılacak. Ama İsrail durmayacak. Bugün artık açık biçimde görülmektedir ki, İsrail'in Filistin halkına uyguladığı baskı ve terör rejimini sona erdirebilecek ve sorunun çözülmesini sağlayabilecek tek bir güç vardır. O da ABD'dir. Fakat Obama Yönetiminin, sekiz yıllık Bush döneminde ara verilen kapsamlı barış görüşmeleri için yoğun bir çaba göstermesini ümit etmek için daha çok erken. Ve bu satır yazıldığında Gazze'de ölenlerin sayısı 140'a ulaşmıştı. 2009'a hangi beklenti ve ümitlerle giriyorsunuz bilmiyorum. Ama Filistin halkı 2008'i yüzlerce kardeşini daha toprağa vererek tamamlıyor. Tek beklentileri, 2009'da bu zulmün artık sona ermesi. Ve bu yazı, gazetenin yazı işlerine gönderilirken ölen Filistinlilerin sayısı 230'a ulaşmıştı. İyi yıllar... Bilmediklerimiz 2009'a girerken dünya Yüzölçümü olarak dünyanın en büyük ülkesi 17.075.200 kilometrekare ile Rusya; en küçük ülkesi ise 0.44 kilometrekare ile Vatikan'dır. Nüfus olarak dünyanın en kalabalık ülkesi 1.330.044.544 kişi ile Çin; en küçük ülkesi ise 770 kişilik nüfusa sahip Vatikan'dır. Kişi başı gelir açısından dünyanın en zengin ülkesi 80.800 dolar ile Lüksemburg lider konumdadır. Kongo Cumhuriyeti 300 dolar ile kişi başı gelir açısından en fakir ülkeler listesinin sonunda bulunmaktadır. Aralık 2008 itibarıyla dünyada 195 ülke bulunmaktadır. Bunların 192'si Birleşmiş Milletler üyesidir (İsviçre 2002, Karadağ ise 2006 yılında üye olmuştur). 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Kosova 53 ülke tarafından tanınmaktadır. 26 Ağustos 2008 tarihinde bağımsızlıklarını ilan eden Güney Osetya ile Abhazya ise sadece Rusya ve Nikaragua tarafından tanınmaktadır. 2008 YILI KRONOLOJİSİ İÇİN TIKLAYIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.