Orta Doğu'da kalıcı barış için "OGİT"

A -
A +
Orta Doğu'da kalıcı barış için Filistin meselesinin on yıllardır çözüme kavuşturulamaması, hem masum insanların acılarının bir türlü dinmemesine yol açıyor, hem de Orta Doğu'daki pek çok başka anlaşmazlığın çıkış veya meşrulaştırma noktasını oluşturuyor. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde terör faaliyetleri, insan-silah-uyuşturucu kaçakçılığı, kitle imha silahlarının yayılması, sınır anlaşmazlıkları, anti demokratik uygulamalar, insan hakları ihlalleri gibi pek çok sorunun merkezi olarak gösterilen Orta Doğu'da kalıcı istikrar ve barışı temin etmenin yolu bölgesel iş birliğini var etmekten geçiyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1967'deki 242 ve 1973'teki 338 sayılı kararlarından ilham alınarak, Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra 1991'de Madrid'de başlatılan Orta Doğu Barış Süreci, taraflar arasındaki görüş farklılıklarından çok, bu sürecin sağlıklı biçimde devam etmesinden sorumlu olan Dörtlü'nün (BM, AB, ABD, Rusya) yeterli ölçüde kararlılık gösterememesinden dolayı iflas etmişti. Her ne kadar ABD, 2004'te "Büyük Orta Doğu Projesi" olarak adlandırılan ve bölgenin köklü sorunlarını çözmeyi hedeflediği iddia edilen bir girişim başlattıysa da, Bush yönetiminin samimiyetinden duyulan endişeler bu projenin de kısa sürede iflas etmesine yol açtı. Bugün, bölge dışı aktörlerin dayatmalarına değil, bölge ülkelerinin öncülüğünde başlatılacak kapsamlı bir iş birliği girişimine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Türkiye, hâlihazırda zaten anlaşmazlığın tarafları arasında yürüttüğü kolaylaştırıcı diplomasinin verdiği tecrübe ve 1 Ocak 2008'de başlayan BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin sağladığı avantajı da kullanarak bu türden bir bölgesel girişimin önderliğini yapabilir. Soğuk Savaş devam ederken 1975'te imzalanan Helsinki Nihai Senedi'yle başlatılan ve 1990'da Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) kurulmasıyla sonuçlanana benzer bir projenin Orta Doğu bölgesinde de var edilmesi mümkün mü? Bugünkü Orta Doğu'nun genel durumu, tarafların birbirlerine her an fırlatabilecekleri nükleer füzeler çevirmiş oldukları 1970lerin Soğuk Savaş ortamından daha mı kötü? Orta Doğu'nun kronik sorunları, arada bir toplanan zirvelerle, ABD başkanlarının insafına terk edilmiş barış süreçleriyle ve bölgedeki ülkelerin çoğu için hiçbir şey ifade etmeyen iyi niyet beyanları ve dış telkinlerle çözülemez. Meşakkatli ama sağlam bir barış ve güvenlik ortamı tesis edilmek isteniyorsa, bu ancak sürekli bir iş birliği platformunun varlığı ile mümkün olabilir. Orta Doğu Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (OGİT) kurulmasıyla bu yönde devasa bir adım atılacaktır. OGİT ancak, bölge ülkelerinin tamamıyla diplomatik ilişkileri bulunan, barış için gösterdiği samimi gayretlerle hem Arap ülkelerinin, hem İran'ın hem de İsrail'in güvenine sahip Türkiye'nin başlatacağı açılımla kurulabilir. Elbette, Orta Doğu Barış Dörtlüsü'nün bu yöndeki desteğini sağlamak gereklidir. Ama geçmişteki tecrübeler göstermiştir ki, bölge ülkelerinin samimi bulmadığı hiçbir proje buraya dışarıdan dayatılamaz. Dolayısıyla, Türkiye OGİT açılımını kendi girişimi olarak sunmalı, Orta Doğu'da şüphe uyandıracak biçimde bölge dışı herhangi bir unsurla ilişkilendirmekten kaçınmalıdır. Kuşkusuz, birbirlerine karşı derin güvensizlikler besleyen tarafları bir masa etrafında toplayabilmek, aynı binada, yan yana çalışmalarını temin etmek son derece zordur. Hele birbirleriyle diplomatik ilişkileri bile bulunmayan İsrail ile Suriye, İran, Irak, Lübnan ve Suudi Arabistan'ı OGİT bünyesine aynı anda alabilmenin zorlukları vardır. Fakat bunlar üstesinden gelinemeyecek zorluklar değildir. Unutmayalım ki, Turgut Özal döneminde Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİT) kurulurken Türkiye ve Ermenistan arasında diplomatik ilişki olmamasına rağmen, bu ülke de örgüte üye olarak alınmıştı. Türkiye'nin öncülüğünde kurulacak OGİT'te Filistinli, İsrailli, İranlı, Suudi diplomatların yan yana çalışmaları sonsuza kadar gerçekleşmeyecek bir hayal değil. Yeter ki, Türkiye somut ve içi dolu bir teklifi gündeme getirsin. Diplomatik Muhakeme'den Hükümet'e önerim, BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin sona ereceği 2010 yılı sonundan evvel, Türkiye'de tüm Orta Doğu devletlerinin katılacağı bir toplantının düzenlenmesidir. Bu toplantıda, OGİT'in kurulabilmesi için temel ilkeler üzerinde mutabakat sağlanabilirse, Helsinki Nihai Senedi benzeri belki de adı İstanbul Senedi olan bir belgenin ortaya çıkarılması söz konusu olabilir. Bugün var olan sorunları bölgeye enjekte eden ve çözümsüzlüğü, "çatıştır-yönet-petrole sahip ol" formülüyle pompalayanların değil, bizatihi bölgenin içinden birilerinin atacağı samimi adımlar gelecek kuşakların barış ve refaha kavuşmasını sağlayacaktır. ..... NOT: 30 Aralık 2008 tarihli "İsrail'i kim durduracak?" başlıklı yazımdan sonra bana ulaşan çok sayıda Türkiye okuru, "Gazze'yi bombalayan İsrailli pilotların Türkiye'de eğitim alıp almadıklarını" sordular. 1996'da Türkiye ile İsrail arasında imzalanan Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması çerçevesinde, çok sayıda İsrailli pilotun Türkiye'de eğitim aldıkları, ayrıca bazı İsrailli denizaltı personelinin kule çıkış eğitimi ve İsrailli piyadelerin dağ komando eğitimi için bir süre Türkiye'de bulundukları, Akdeniz'de Türkiye, İsrail ve ABD arasında "Güvenilir Denizkızı" ve Konya'da Türkiye ile İsrail'in katılımıyla "Anadolu Kartalı" tatbikatlarının yapıldığı, Türkiye ve İsrail'in Genelkurmay İkinci Başkanları düzeyinde temsil edildikleri ortak bir komitenin savunma iş birliği konularını görüşmek üzere dönüşümlü olarak toplandıkları doğrudur. Bu faaliyetlerin halen devam edip etmediğini ise bilmiyorum. 2006'da Lübnan'ı, bugün Gazze'yi bombalayanlar arasında Türkiye'de eğitim alanların bulunup bulunmadığını ise tespit etmek imkânsızdır. Bilmediklerimiz Filistin liderleri Mahmud Abbas: 1935 yılında doğan Mahmud Abbas, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) kurucularından ve Yaser Arafat'ın yakın arkadaşı olarak bilinmektedir. Suriye ve Moskova'da hukuk eğitimi gören Abbas, ülkesine 1980'li yılların ortasında dönmüştür. Filistin sorununa ilişkin olarak "2 devletli" çözümü destekleyen Abbas, 29 Nisan 2003'ta Filistin Başbakanı olmuştur. Arafat'ın ölümünden sonra FKÖ'nün başkanlığı devralmış ve 9 Ocak 2005 seçimlerinde de El-Fetih'in adayı olarak Filistin Devlet Başkanı seçilmiştir. İsmail Haniye: 1963'te Gazze Şeridi'nde bir mülteci kampında doğan Haniye, 1999-2004 yılları arasında Hamas lideri Şeyh Ahmet Yasin'in özel kalem müdürlüğü görevlerinde bulunmuş ve 2005'te Hamas lideri olarak seçilmiştir. 16 Şubat 2006'da Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas tarafından başbakanlık görevine getirilen Haniye, Haziran 2007'de Gazze Şeridi'nde Hamas ile El-Fetih arasındaki çatışmalar nedeniyle bu görevden alınmıştır. Halid Meşal: 1996 yılından beri Hamas'ın Siyasi Büro Şefi olan Meşal, 1956 yılında doğmuştur. 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrası ailesiyle birlikte Kuveyt'e giden Meşal öğrenimini burada tamamlamıştır. Ancak Birinci Körfez Savaşı sırasında Kuveyt'i terk ederek Ürdün'e, 1999'da ise Ürdün yönetiminin Hamas üyelerini sınır dışı etmesiyle Suriye'ye yerleşmiştir ve Hamas'ın sürgündeki siyasi lideri olarak anılmaktadır. FİLİSTİN KRONOLOJİSİİÇİN TIKLAYIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.