Obama nisanda İstanbul'a gelmeli

A -
A +
Obama nisanda İstanbul'a gelmeli Göreve başladığı günden itibaren attığı bazı önemli adımlar, ABD'nin yeni başkanı Barack Hüseyin Obama'nın Orta Doğu konusunda hassasiyetini ortaya koyuyor. Yemin töreninde yaptığı konuşmada "Müslüman dünya" ile diyaloğa geçmek istediğini ifade etmesi, yabancı bir ülke lideriyle yaptığı ilk telefon konuşması için Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı seçmesi, Filistin Devleti'nin İsrail'le yan yana yaşamasını desteklediğini söylemesi ve Afganistan operasyonda ele geçirilenlerin yaklaşık yedi yıldır esir tutuldukları Guantanamo'daki hapishanenin kapatılması talimatını vermesi bu hassasiyetin ilk işaretleri gibi yorumlanabilir. Obama büyük resmi görmeye çalışıyor. Kendi döneminde Orta Doğu bölgesinde kalıcı bir barış yolunda adım atılabilmesi için her şeyden önce bu bölgede yaşayanların ABD'nin samimi olduğuna inanmaları gerektiğinin farkında. Bush döneminde ABD'nin eylem ve davranışlarına ilişkin öylesine büyük bir güvensizlik ortaya çıkmıştı ki, Obama'nın kısa sürede bu algıyı tersine çevirebilmesi zor olacak. Yine de, Müslümanlara ve özelde Orta Doğu'da yaşayanlara yolladığı olumlu mesajların karşılıksız kalmayacağını değerlendirebiliriz. ÖNEMLİ BİR FIRSAT Üstelik, bu mesajların daha güçlü biçimde dile getirilebilmesi için önemli bir fırsat da doğdu. Nisan ayında Türkiye'nin ev sahipliğinde İstanbul'da Medeniyetler İttifakı zirvesi toplanacak. Ailesinde ve isminde farklı medeniyetlerden renkler taşıyan Barack Hüseyin Obama'nın bu zirveye katılarak, kapsamlı bir medeniyetler arası iş birliği projesini açıklaması ve ABD'nin devlet olarak bu oluşumun sonuna kadar arkasında duracağı teminatını vermesi bölgede büyük yankı uyandıracaktır. Obama'nın bu fırsatı kaçırmaması gerekir. Tabii Türkiye'nin de Obama'yı İstanbul'a getirmek için yoğun bir diplomatik çaba göstermesi beklenir. Unutmayalım ki, Obama'nın İstanbul ziyareti, 24 Nisanda yapacağı konuşmada Ermeni iddialarını desteklememesi sonucunu bile doğurabilir. EN ÇOK ZORLANACAĞI KONU Bölgede ABD'yi herhalde en fazla Orta Doğu'nun önemli bir sorunu olan, yönetimler ile halk arasındaki derin kopukluk zorlayacak. Zira, başta Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün olmak üzere, Batı'nın bu bölgedeki geleneksel dostlarında yaşayan halkların kendi yönetimlerine güven duymadıkları, özellikle Filistin sorunuyla ilgili farklı yaklaşımlar içinde oldukları en son Gazze bunalımı sırasında da apaçık ortaya çıktı. Obama da, kendisinden önceki başkanlar gibi, pragmatik bir politika peşine düşerek, ABD'yle iyi geçindikleri sürece Orta Doğu ülkelerindeki insan hakları ihlallerine, anti-demokratik ve baskıcı uygulamalara göz yumarsa, göreve başlarken sergilediği olumlu görünümün kısa sürede dağılabileceğini söyleyebiliriz. Diğer taraftan, daha fazla demokrasi için baskı uygulamaya kalktığı ve kendi sloganı olan "değişim"i Orta Doğu için kullandığı takdirde ise, bölgedeki dost yönetimleri kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacak. Dolayısıyla, bu durum, Obama'nın önünde büyük bir açmaz olarak duruyor. Bir diğer önemli konu İran'la ilişkilerin düzeltilmesi. Seçim kampanyası sırasında İran'la önşartsız masaya oturabileceğini söyleyen Obama'nın, ilk icraatı içinde böyle bir adımın olmaması kuşkusuz ilgi çekiyor. Tabii ki, Mahmud Abbas yerine ilk telefon konuşmasını başka bir Mahmud'la, Mahmud Ahmedinejat'la yapmasını beklemek safdillik olurdu. Ama en azından İran'a nasıl baktığına ilişkin bir işaret verebilirdi. Belki de, İran gibi hassas bir konunun medya önünde çok fazla dillendirilmeden, kapalı kapılar arkasında belli bir olgunluğa eriştirilmesini, daha sonra uluslararası kamuoyuyla paylaşılmasını istiyor olabilir. İran'ın, İsrail'in son Gazze saldırısı sırasında kendisinden beklenilmeyecek ölçüde sessiz kalışını ve daha önce "İsrail'i haritadan silmekten" bahseden Ahmedinejat'ın İsrail karşıtı çok sert söylemlerden kaçınmasını belki de ABD ile başlayacak yeni dönem öncesinde takınılmış bir tavır olarak değerlendirmeliyiz. Yani Tahran da, Washington'la masaya oturmak istediğini açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca İran küresel ekonomik krizin en çok vurduğu ülkelerden biri olduğundan, toplumsal memnuniyetsizliğin siyasi krize dönüşmesinden önce -ki bu İran'da her an yaşanabilir- ABD ile göreli bir barış tesis etmek arzusunda. IRAK'TA BÖLÜNME TEHDİDİ Irak'taki birliklerini Afganistan'a kaydırmaya başlayan ABD'nin bölgede en çok zorlanacağı konulardan biri de bu ülkede siyasi istikrarı koruyabilmek. Amerikan birliklerinin çekilmesi sürecinde Irak'ta yeniden bir iç savaşın patlak vermesi ihtimalini göz ardı edemeyiz. Hatta bu iç gerilim, ülkenin en az ikiye bölünmesi sonucunu bile doğurabilir. Başkan Yardımcısı Biden, iki yıl önce Senato için hazırladığı raporda Irak'ın üçe bölünmesini savunuyordu. Eğer asker çekmeyle beraber bölünme planı yürürlüğe sokulursa, bu durum bölgeyi yeni bir istikrarsızlık dalgasının içine sokabilir. Tıpkı Medeniyetler İttifakı konusunda olduğu gibi, Irak konusunda da Obama'nın yakın iş birliğinde bulunması gereken bölge ülkesi Türkiye'dir. Zira Türkiye'nin güçlü desteği olmadan Irak'ta bir düzen tesis etmenin neredeyse imkânsız olduğu geçmiş tecrübelerden ortadadır. Yeni Sadabad Paktı ya da Orta Doğu Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (OGİT) gibi kurumsal iş birliği mekanizmalarını oluşturmak hem Türkiye'nin hem de bölge ülkelerinin yararına olacaktır. Obama bu yönden girişimlerin arkasında durmalıdır. Bilmediklerimiz "Orta Doğu Dörtlüsü" nedir? "Diplomatik Dörtlü", "Madrid Dörtlüsü" ya da sadece "Dörtlü" olarak da anılan "Orta Doğu Dörtlüsü", 2002 yılında Madrid'de İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar girişimi sonucunda oluşturulmuştur. "Orta Doğu Dörtlüsü" ABD Dışişleri Bakanı, Rusya Dışişleri Bakanı, Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nden oluşmaktadır. Anılan grubun şu anki Özel Temsilcisi İngiltere Eski Başbakanı Tony Blair'dir. "Orta Doğu Dörtlüsü"nün amacı yıllardır süregelen Arap-İsrail sorununa arabuluculuk yaparak bir çözüm bulmaktır. Bu maksatla Özel Temsilci bölge ülkelerine periyodik ziyaretlerde bulunmakta ve devlet yetkilileri dışında iş adamları, sivil toplum örgütleriyle de görüşmeler gerçekleştirmektedir. "Orta Doğu Dörtlüsü" Özel Temsilcisi Tony Blair, 14 Mayıs 2008 tarihinde "Barış Ovası Planı" adı altında bir çözüm planı önererek bölgenin öncelikle ekonomik refah düzeyinin yükselmesine yönelik bir girişimde bulunmuştur. ORTA DOĞU BARIŞ PLANLARI VE BARIŞ GİRİŞİMLERİ İÇİN TIKLAYIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.