DÜNYA SU FORUMU

A -
A +
DÜNYA SU FORUMU İstanbul 16-22 Mart tarihleri arasında çok çarpıcı bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. 200'ün üzerinde ülke ve bölgeden binlerce katılımcının yer aldığı "Beşinci Dünya Su Forumu"nun ana teması "Farklılıkların Suda Yakınlaşması" olarak tespit edilmiş. Gerçekten de, gelişmişlik seviyeleri, dış politika öncelikleri, yüzölçümleri, nüfusları birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun, dünyadaki tüm ülkelerin ortak meselelerinden biri yeterli miktarda temiz suya ulaşabilmek. Hele küresel ısınmanın iklimi görülmedik ölçüde değiştirdiği, kuraklıkla birlikte daha önce şahit olunmamış oranda tarımsal rekolte düşüşlerini yaşadığımız günümüzde, böylesine hayati bir konunun, hem de İstanbul'da tartışılıyor olması bile başlı başına önemli. Medyada daha ziyade forum çerçevesinde düzenlenen Devlet Başkanları Zirvesi ve yapılan ikili resmi temaslar öne çıksa da, aslında forumda suyla ilgili altı temel meseleye dair 23 konuda toplam 115 panel düzenleniyor. Ana konular, "Küresel Değişim ve Risk Yönetimi"; "İnsan Gelişimini İlerletme ve BM'nin Binyıl Hedefleri"; "Su Kaynaklarının Yönetimi ve Korunması"; "Yönetişim ve İdare"; "Mali Kaynaklar"; "Eğitim, Bilgi ve Kapasite Gelişimi" başlıklarını taşıyor. Bu konu başlıkları altında, bilimadamları, üreticiler, bürokratlar, şirket yöneticileri, sivil toplum temsilcileri görüşlerini ortaya koyuyorlar. GÖRÜŞ BİRLİĞİ YOK "Farklılıkların Suda Yakınlaşması" ana teması, su konusunda küresel işbirliğinin daha da geliştirilebileceğini iyimser bir şekilde çağrıştırıyorsa da, aslında bu forumda yer alanların büyük bir bölümünün suyla ilgili temel konularda herhangi bir görüş birliği yok. Bu forum sonunda imzalanarak duyurulacak olan ortak deklarasyonda yer alacak olan görüş ve ifadelerin birçoğunun da, uluslararası ilişkiler alanında derhal uygulanma imkanı bulma ihtimali yüksek değil. Dünyanın pek çok yerinde devam etmekte olan suyla ilgili anlaşmazlıklardan sadece ikisini bu sayfaya taşıyarak, iyi niyetli beyanların neden hemen sonuç doğuramayacağını izaha çalışayım. Filistin meselesini ele alalım. İlk bakışta toprağın paylaşımı ve Filistinlilerin bir ulusal yurt edinmesinden ibaretmiş gibi gözüken bu konuyu bölgedeki temiz su kaynaklarının hakkaniyete uygun şekilde paylaşılmasından bağımsız olarak ele almamız mümkün değildir. İsrail açısından Filistin meselesi, Filistinlilerin hangi topraklarda bağımsız bir devlete sahip olacaklarının, Kudüs'ün başkent olup olmayacağından, Filistinli mültecilerin işgal altındaki topraklara dönüp dönmeyeceklerinden de öte, kurulması mutasavver bu devletin bugün tamamen İsrail'in idaresinde bulunan su kaynaklarının ne kadarını içereceğiyle ilgilidir. Aynı şey, İsrail-Suriye ilişkileri için de söz konusudur. 1967'den beri işgal altında tuttuğu Golan tepelerinden çekilmeyi reddeden İsrail, her ne kadar Suriye'nin terörizme destek verdiği ve Golan'ın bu anlamda İsrail'e yapılabilecek saldırılar için çok elverişli bir nokta olduğu görüşünden hareket etse de, kullandığı temiz suyun çok büyük bir bölümünün buradan geldiğinin bilincindedir. ULUSAL ÇIKARLARI ENGELLİYOR Bir de kendimizden örnek verelim. İstanbul'da düzenlenen Su Forumu'na katılan ülkelerin üçü hariç tamamı Birleşmiş Milletler tarafından 1997'de hazırlanan "Uluslararası Akarsulardan Ulaşım Dışı Alanlarda Yararlanılması Sözleşmesi"ne Genel Kurul'da "evet" oyu vermiş durumdalar. Bu sözleşmeye BM Genel Kurulu'nda "hayır" diyen üç ülke ise Çin Halk Cumhuriyeti, Burundi ve Türkiye. İmzacı 35 ülkenin onaylaması şartı gerçekleşmediği için bu sözleşme yürürlüğe girmiş değil. Henüz ikili bir antlaşmayla nihayete erdirilemeyen Suriye ile yaşadığımız Fırat suyunun paylaşımı meselesi bu sözleşmeye imza koymayışımızın en temel sebebi. Zira sözleşme "uluslararası sular"dan bahsederken, Türkiye, suyun kaynağına sahip olan ülkeye daha fazla avantajlar sağlayan "sınır aşan sular" yaklaşımını benimsediğini biliyoruz. Genel Kurul'da karşı çıkmamış olmalarına rağmen, geçen 12 yıl zarfında bu sözleşmeyi kendi yasal süreçlerini işleterek onaylamayan 170'i aşkın ülkenin de şüphesiz başka çekinceleri var. Bu da apaçık gösteriyor ki, uluslararası toplantılarda dile getirilen ve ortak meselelere, ortak çözümler bulmayı hedefleyen güzel düşüncelerin çoğu ulusal çıkarlar karşısında hayata geçirilmesi mümkün olmayan entelektüel çabalardan öteye geçmeyecek. KAMUOYU BASKISI OLUŞTU Yine de, çok taraflı iş birliği yapılarak çözülmeleri konusunda çok güçlü bir küresel kamuoyu baskısının oluştuğu problem alanları mevcut. Bunların başında da zaten kısıtlı olan temiz su kaynaklarının kirletilmemesi geliyor. O zaman da, zengin ve fakir ülkelerin suyun temiz tutulması için tahsis ettikleri mali kaynaklar arasındaki devasa uçurum göze çarpıyor. Kuzey olarak genelleştirilen gelişmiş ülkeler, atık suların yeniden kullanılması, deniz suyunun tuzdan arındırılması, tarım ilaçlarının suyu kirletmemesi için toplamda milyarlarca dolar harcarayak projeler geliştirirlerken, kendi nüfuslarını besleyecek gıda üretiminde bile sıkıntılar yaşayan gelişmemiş Güney ülkeleri bu tür projelerin hiçbirini gerçekleştiremiyor. Dahası, tıpkı genetiği değiştirilmiş organizmalar (GMO) konusunda olduğu gibi, yeterli temiz su üretemeyen Güney'e bazı Kuzey ülkelerinden önerilen çözüm, kendilerinden temiz suyu satın almaları. Bu da bizi, İstanbul'daki forumun da önemli tartışma konularından birine götürüyor. Su acaba, petrol ve doğalgaz gibi alınıp-satılabilecek bir meta mıdır? Yukarıdaki konular ve daha fazlası bir hafta boyunca İstanbul'da tartışılacak. Nisan başında yapılacak Medeniyetler İttifakı forumundan önce Türkiye bir kez daha geniş katılımlı uluslararası toplantılar için ne kadar elverişli bir mekan olduğunu, övünerek söyleyelim, "bir dünya başkenti" olduğunu uluslararası kamuoyuna ispat edecek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.