Kıbrıs'ın kuzeyinde de biz PETROL arayalım

A -
A +
Kıbrıs'ın kuzeyinde de biz PETROL arayalım ALAY EDERCESİNE KARAR ABD'li bir şirket, ekimde Güney Kıbrıs'ta tahsis edilen sahada petrol sondajına başlayacağını ilan etti. Sert bir tepki veren Türkiye'ye karşı G. Kıbrıs yönetimi sanki alay edercesine, sondajın 1 ay öne alındığını açıkladı. ALINACAK TAVIR ÇOK AÇIK Amerikan şirketi Güney Kıbrıs'ta sondaja başlarsa Türkiye ve KKTC'nin yapması gereken şey çok açıktır. Aynı anda Türkiye de, KKTC'yle bir anlaşma yaparak, Kıbrıs Adası'nın kuzeyinde petrol aramaya başlamalıdır. YYeni Türk Dış Politikası, yıllardır 'tehdit algılamaları' ve 'karşılıklı güvensizlik' ile birlikte anılan Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerini, 'ortak çıkarlar', 'anlayış birlikteliği' ve 'fırsatlardan yararlanma' gibi kavramlarla özdeşleştirme iddiasındaydı. 'Komşularla Sıfır Sorun' yaklaşımı olarak isimlendirilen bu yeni politika, Türkiye'nin hem sınır komşularıyla hem de kendisine yakın bölgelerle, bugüne kadar olmadığı kadar yoğun ve sıcak ilişkiler kurmasını öngörmekteydi. İYİ NİYETLİ YAKLAŞIM 'Herkes için güvenlik', 'siyasi diyalog', 'iktisadi karşılıklı bağımlılık', 'kültürel ahenk' ve 'karşılıklı saygı' gibi ilkelere dayalı olarak kurgulanan Türkiye'nin yeni komşuluk politikası teorik olarak sorunsuz görünüyordu. Ama bu politikayı oluşturanlar bir hesap hatası yapmışlar, Türkiye'nin iyi niyetli yaklaşımlarının aynı şekilde karşılık bulacağı ihtimaline fazlaca itibar etmişlerdi. Üstelik bir yandan bölgemizde demokrasinin yaygınlaşmasından söz ederken, diğer yandan anti demokratik biçimde idare edilen bazı ülkelerin liderleriyle çok sıkı ilişkiler içine girmek bir çelişki oluşturuyordu. KADİM USULLER İdeallerin bayraktarlığını yaparken, realist diplomatik manevralara kalkışmanın, otomobilde aynı anda hem gaza hem de frene basmanın meydana getirdiği etkiyi diplomaside oluşturduğunu, Ermenistan, İsrail, Suriye, Libya, İran ve Irak siyasetimizin serencamında gördük. Hâsılı Türkiye'nin komşularına bakışı yeniydi; fakat komşularımız ve bölgemiz olabildiğine eskiydi. Türk diplomasisi ne kadar 'yenilikçi' olursa olsun, muhatapları 'kadim' usulleri tatbik etmekten vazgeçmiyordu. Bunlardan biri de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ydi (GKRY). EZBERLERİ BOZDUK Türkiye'nin 2003'te Annan Planı'na destek vermesiyle yeni bir döneme girdiği düşünülen GKRY'yle ilişkilerinin gidişatı da, yukarıda sayılan ülkelerle olandan farklı seyretmedi. Ankara'nın Annan Planı'nı destekleyen politikalarına meşruiyet kazandırmak isteyenler, "dış politikada ezberlerin bozulduğunu, eski Türkiye'nin eski kafalarının, yeni Türkiye'yi anlamakta zorlandıklarını" sayfalar dolusu gazete makalesiyle dile getirdiler. Bunu yaparken, Türkiye'nin politikasının "yeni" olabileceğini ama yöneticiler değişse de, Güney Kıbrıs'ın o eski, bildik Rum Kesimi olduğunu düşünemediler. ANKARA KENDİNE GELDİ Rum Kesimi'nin 2004'te AB'ye üye olarak 20 yıldır peşinde koştuğu hedefe ulaştıktan sonra bile hâlâ Kıbrıslı Türklere iyi niyetli davranacağını zannedenler oldu. Rum Kesimi'nin Türklere uygulanan izolasyonları kaldırmamakta direnmesi ve Türkiye AB müzakerelerinde bazı fasılları bloke etmesi, "ezber bozmak" tabirini kendi ezberleri haline getirmiş bir kısım tatlı su entelektüelinin çırpınışına rağmen, Ankara'yı kendine getirdi. RUMLARA YENİ YAKLAŞIM Kıbrıs Rum Kesimi'ne karşı daha müteyakkız bir politika izlemeye başlayan Türkiye, yeni sorun oluşturmamak konusunda ihtiyatla ve teenniyle geçirdiği yıllar zarfında Rumların Akdeniz'de kendi münhasır ekonomik bölgeleri olarak ilan ettikleri alanlarda petrol aramalarına başlamak üzere olduğunu gördü. Yeni ve daha öncekilerden daha büyük bir kriz, biz Kıbrıs'a ilişkin "ezberimizi bozmakla meşgulken" yavaş yavaş olgunlaşıp, Mersin açıklarına dayanmıştı. MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE 12 millik kara suyuna ve 200 metre derinliğe kadar kıta sahanlığına sahip olduğuna ilişkin yasa ve uygulamaları bulunan GKRY, 5 Nisan 2004'te, yani AB'ye üye olmadan sadece 3 hafta önce, 24 mil genişliğinde bir 'bitişik bölge' ve 200 mil genişliğinde bir 'münhasır ekonomik bölge' (MEB) ilan etmişti. Uluslararası hukuk bir devletin kendi bitişik bölgesinde ve MEB'inde deniz yatağı altındaki petrol ve gaz kaynaklarının işletilmesi dâhil, çok geniş ekonomik haklara sahip olmasını öngörmektedir. 13 PETROL ARAMA SAHASI Türkiye'nin taraf olmadığı, Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne dayanarak Akdeniz'de MEB ilan ettiğini savunan GKRY, denizden komşu olduğu devletlerle MEB'in sınırlarını belirleme antlaşmaları imzalamaya başlamıştır. Bu çerçevede 2003'te Mısır, 2007'de Lübnan ile MEB sınırlandırma anlaşmaları imzalayan GKRY, Kıbrıs Adası'nın güneyinde 13 adet petrol arama sahası (parsel) tespit etmiş ve bu alanlarda petrol arama ruhsatı için ihale açmıştır. Her ne kadar Türkiye, GKRY'nin Mısır ve Lübnan'la yaptığı MEB anlaşmalarını tanımadığını ilan etse de, Rum Yönetimi, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin kendisine tanıdığı haklar olduğunu savunduğu uygulamalarına devam etmiştir. G.KIBRIS BİLDİĞİNİ OKUYOR Türkiye GKRY'nin petrol sahaları belirlemesine de tepki göstermiş ama Rum Kesimi'nin bildiğini okumasının önüne geçememiştir. BM Genel Sekreteri'ne 2007'de bir mektup yollayarak, "Doğu Akdeniz'deki menfaatlerini korumaya kararlı" olduğunu açıklayan Türkiye, GKRY tarafından "hukuk tanımaz" ve "tehditkâr" olmakla itham edilmiştir. Türkiye'nin, Kıbrıs Adası'nın tabii kaynaklarının yönetiminin ve paylaşımının mutlaka KKTC'nin de iştirak edeceği bir mekanizmayla olması gerektiği yönündeki açıklamalarına rağmen, bütün Ada'nın tek meşru temsilcisi olduğunu savunan GKRY bunu kabul etmemiştir. AB'YE ŞİKAYET ETTİ Türkiye'nin, KKTC'yi uluslararası alanda tanıtmaya dönük hamleler yaptığını, kendisine karşı kışkırtıcı eylemler içinde olduğunu iddia eden GKRY, Türkiye'yi AB'ye şikâyet etmiştir. Bu süreç yaşanırken, Rusya Federasyonu GKRY'nin Doğu Akdeniz'de MEB ilan etmesini ve bu alanda petrol aramasını güçlü bir biçimde desteklediğini ilan etmiş, ABD'nin Noble şirketi de, ekim ayında kendisine tahsis edilen 12. parselde petrol sondajına başlayacağını açıklamıştır. Türkiye'nin tepkilerini daha yüksek sesle dile getirmesi karşısında, GKRY sanki alay edercesine, sondajın 1 ay öne alındığını açıklamıştır. Yani Türkiye'nin bütün itirazlarına rağmen eylül ayı itibariyle Amerikan şirketinin sondaja başlaması beklenmektedir. GERİ ADIM ATMALI GKRY'nin makulleşeceğini bekleyerek Ankara yeterince zaman ve zemin kaybetmiştir. GKRY'nin AB'ye üye alınması bile, son tahlilde, Türkiye'nin uluslararası antlaşmalara dayanarak engelleyebilecekken, sırf çözüme bir şans vermek adına takındığı, tutumla ilgilidir. Bu tavır bile Rumlardan olumlu karşılık almamıştır. Amerikan şirketi sondaja başlarsa Türkiye ve KKTC'nin yapması gereken şey çok açıktır. Aynı anda Türkiye de, KKTC'yle bir anlaşma yaparak, Kıbrıs Adası'nın kuzeyinde petrol aramaya başlamalıdır. GKRY'yi geri adım atmaya sevk edecek başka bir yol yoktur. Diğer taraftan, Türkiye'nin 1982 BM Deniz Hukuk Sözleşmesi'ne yaklaşımını tekrar gözden geçirmeli, önümüzdeki dönemde sadece örf ve adet hukukuna dayalı olarak deniz hukuku alanındaki çıkarlarını savunmasının ne kadar zor olacağının farkına varmalıdır. ..... Ramazan Bayramınızı tebrik eder, nice güzel bayramlar dilerim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.