Orta Doğu karmakarışık

A -
A +

SİLAH ALIMLARI SÜRÜYOR Suudi Arabistan büyük miktarda silah alıyor... İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmazlık sebebiyle bölge, tarihinde hiç olmadığı kadar karışık bir manzara ile karşı karşıya olduğumuzu ortaya çıkarıyor. BÖLGESEL SAVAŞA DOĞRU Basra Körfezi'nin ve genel olarak Orta Doğu'nun bir barış ve istikrar alanına dönüşmesi, herkesin yararınadır. Fakat görünen manzara, barışa değil, yaklaşmakta olan bir bölgesel savaşa işaret ediyor Bir ülke 60 milyar dolarlık hava silahını neden alır ki? 84 adet yeni F-15 uçağı, 70 adet F-15'in modernizasyonu, 178 adet her türden (Apache, Black Hawk, Little Bird) helikopter, yüzlerce "sığınak delici" özelliğe sahip bir tonluk bomba ve THAAD füze savunma sistemi. Söz konusu silahları ABD'den satın alacak olan ülke Suudi Arabistan. Hava silahlarının yanı sıra, 30 milyar dolarlık "donanmanın modernizasyonu" projesinin görüşmeleri de Suudi ve Amerikalı yetkililer arasında sürüyor. Almanya ile yaz aylarında yapılan milyarlarca dolar tutarındaki anlaşmayla, bu ülkeden 200 yeni Leopar tankı almayı planlayan Riyad yönetimi, bir yandan da Rusya'yla T-90 tankları için pazarlık yürütüyor. Suudiler, savunma kapasitelerini artırmak için silahlandıklarını söylüyorlar ama bu büyük silahlanma hamlesinin, Körfez'de yakın dönemde çıkabilecek bir çatışmanın en önemli göstergelerinden olduğunu düşünenler de azımsanmayacak sayıda. SİLAH?SATIŞI?ABD'Yİ?MEMNUN?EDİYOR Son yıllarda ağırlıklı olarak Avrupa Birliği ve Rusya'dan silah tedarik etmeye başlamış olan Suudi Arabistan'ın, dünya tarihinin bugüne kadarki en büyük tek seferde silah alımını ABD'den yapmaya karar vermiş olması, ekonomik krizi bir türlü atlatamayan Washington yönetimini de hayli memnun etmiş gibi gözüküyor. Suudilere silah satışı sayesinde en az 75 bin kişiye yeni iş imkânı sunulacağını hesaplayan Amerikalılar, daha fazla satış yapabilmenin yollarını da arıyor. İşin ilginç tarafı, Suudiler önceki yıllarda ABD'den silah almak için temasa geçtiklerinde, yüksek sesle itiraz eden Musevi lobisi, bu sefer fazlaca bir itirazda bulunmuyor. Her ne kadar, Musevi lobisinin bu sessizliğini, F-15 uçaklarının menzilinin Suudilerin İsrail'e ulaşmasına müsait olmamasıyla açıklamaya çalışanlar olsa da, gerçek sebep bu değil. İsrail ve Musevi lobisi itiraz etmiyor çünkü silahlanmanın kendilerine karşı değil, İran'a karşı olduğunu biliyorlar. Dahası, Suudilerin alacağı silahların bazı parçalarının İsrail savunma sanayi firmalarınca imal edilecek olması da, bu ülke ekonomisine canlılık getirecek bir unsur olarak değerlendiriliyor. İŞ?CİDDİYE?BİNDİ İran'ın arka arkaya yaptığı füze denemeleri, nükleer alanda şüphe çeken çalışmaları, önce Yemen'de ardından da Bahreyn'de meydana gelen olaylarda Şiileri destekleyen tutumu zaten Suudi Arabistan-İran ilişkilerini son derece gergin bir seviyeye yükseltmişti. Şimdi de, Washington'daki Suudi büyükelçisinin, İranlı ajanlar tarafından öldürülmesinin planlandığı ama bu suikastın son anda ABD gizli servisleri tarafından önlendiği şeklindeki haberlerle birlikte, Riyad-Tahran arasındaki kriz doruk noktasına çıktı. İlk bakışta bir Hollywood filmi senaryosunu andıran ve sanki Suudileri İran üzerine "saldırtmak" için ABD -hatta İsrail- tarafından hazırlanmış bir kurmaca olduğu izlenimi veren bu iddia bizzat ABD Başkanı Obama tarafından da doğrulanınca işler ciddiye bindi. Hoş; geçmişte de ABD Başkanı George Bush'un, "Irak'ta bulunan kitle imha silahları hakkında" tamamen fabrikasyon bazı iddiaları nasıl savunduğunu hatırlarsak, Obama'nın "İranlılar, Suudi büyükelçiliğini havaya uçuracaklardı. Biz önledik" demesinin, meselenin doğruluğu için kesin bir delil teşkil etmediği söylenebilir. Fakat Suudilerin bu iddiayı son derece ciddi buldukları apaçık görünüyor. Suudi ve İranlı yetkililerin karşılıklı tehditkâr açıklamalarına, Obama'nın, "Tahran'da biri bunun hesabını ödemeli" sözleri eklenince, konu daha da çetrefil hale geliyor. KİM?KİMİNLE?DÜŞMAN Suudi Arabistan'ın büyük miktarlardaki silah alımlarını ve giderek daha da derinleşen İran-Suudi Arabistan anlaşmazlığını, Orta Doğu'daki mevcut siyasi durumu üzerine eklediğimizde, bu bölgenin tarihinde hiç olmadığı kadar karışık bir manzarayla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor. Kim kiminle düşman? Kim kiminle dost? Kimin diğeriyle çıkar ilişkisi var? Bir çatışma durumunda, taraflar nasıl oluşur? Bütün bu sorulara cevap vermek hiç bugünkü kadar zor olmamıştı. Türkiye, İsrail'le 1948'den bu yana en büyük anlaşmazlığını yaşıyor. Büyükelçiler geri çekildi. Askerî anlaşma askıya alındı. Türkiye, Mavi Marmara olayını Uluslararası Adalet Divanı'na taşıyacağı tehdidinde bile bulundu. Hatta Başbakan Erdoğan bir televizyon programındaki soru üzerine, İsrail'le "gerekirse" savaşılabileceğini bile söyledi. Peki, bu durumda ileride Türkiye ile İsrail arasında bir savaş olur mu? Ya da bölgede patlak verecek birçok taraflı çatışmada Türkiye ve İsrail farklı kamplarda yer alır mı? Her iki sorunun cevabı da gayet net bir "hayır"dır. SURİYE İLE?SAVAŞMAYIZ Türkiye'nin bugünlerde Suriye ile de ciddi sorunları var. İki taraf birbirlerine, daha önce olmadığı kadar kırıcı cümlelerle sesleniyor. Bu meseleler Türkiye ile Suriye'yi bir savaşın eşiğine getirir mi? Bu sorunun cevabı da, en az İsrail sorusunun cevabı kadar net bir "hayır"dır. Türkiye ne İsrail ne de Suriye ile savaşır. Peki, bilhassa NATO radarının Malatya'ya yerleştirilmesi kararından sonra sarsılmaya başlayan Türkiye-İran ilişkileri ne yönde gelişir? İşte bu soruya net bir cevap verebilmek güç. ABD 1980'lerin başında Irak'ı İran'a saldırtmış, böylece İslam Devrimi'nin ilk anki coşkusunu söndürmüş, İsrail'i de dolaylı olarak korumuştu. 1980'lerdeki Irak'ın rolünü bugün Suudi Arabistan oynamaya çok hevesli. Basra Körfezi'nde Suudi Arabistan ile İran arasında başlayacak bir çatışmaya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'ın da dâhil olması kaçınılmaz. Kuveyt ve Bahreyn'in muhtemel tutumu ise belirsiz. BUHRANDAN?ÇIKMAK?İÇİN... Suudi-İran çatışmasında, mümkün olduğunca silahlı çatışmaya girmemeye çalışmakla birlikte, Türkiye ve İsrail, ABD'nin destekleyeceği Suudi Arabistan'ın yanında yer alır. Körfez'de savaş çıkması durumunda, Suriye yönetimi, öyle zannedildiği gibi İran'la birlikte hareket etmez. Ya tarafsız kalır ya da Arap kardeşliği temelinde Suudi Arabistan'a destek verir. Suriye'nin, İran'la birlikte hareket etmemeye ikna edilmesinde, anahtar rolü Ankara oynar. Basra Körfezi'nin ve genel olarak Orta Doğu bölgesinin bir barış ve istikrar alanına dönüşmesi, bölgedeki herkesin yararınadır. Ama görünen manzara, barışa değil, yaklaşmakta olan bir bölgesel savaşa işaret ediyor. Zamanını kimsenin kestiremeyeceği ama Suudi Arabistan ve İran'ın taraf olacağı bir savaşa; büyük ekonomik bunalımlardan çıkmanın bir yolunun büyük savaşlar çıkartmak olduğunu bilen devletlerin kışkırtacağı bir savaşa.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.