Türkiye'nin vetosu İsrail'e NATO'yu kapatır

A -
A +
Türkiye'nin vetosu İsrail'e NATO'yu kapatır
HİÇBİR FAALİYETTE YER ALAMAZ Çeşitli örnekler göstermektedir ki, eğer Türkiye gerçekten engellemek isterse İsrail'in ne kapıdan ne de bacadan girerek, NATO'nun herhangi bir faaliyetinde yer almasının imkânı yoktur. BALIKÇI TAKASI BİLE GÖNDEREMEZ Ankara "veto" ettiği sürece NATO'ya bağlı diğer bütün üyeler bir araya gelseler bile, İsrail'in Etkin Girişim harekâtına değil savaş gemisi, bir balıkçı takası bile göndermesinin önü tıkalıdır. BEN MUHABİR OLSAYDIM NATO Genel Sekreteri Türkiye'ye gelecek. Ben muhabir olsam, "Türkiye onay vermeden İsrail'le NATO arasında herhangi bir iş birliği yapılabilir mi?" diye sorardım. "Artık İsrail Hükümeti'nin bedel ödemesinin zamanı gelmiştir." Bu cümle, Türkiye'nin İsrail'e karşı beş maddelik tedbir paketinin açıklanması için 2 Eylül 2011'de düzenlenen basın toplantısında sarf edildi. Tedbir paketi beş madde içermekteydi. Buna göre, Türkiye İsrail'deki diplomatik temsilciliğini ikinci kâtip seviyesine indirecek; Türk donanması Akdeniz'de seyrüsefer serbestîsinin sağlanması için her türlü tedbiri alacak; iki ülke arasındaki bütün askerî anlaşmalar askıya alınacak; Gazze'ye uygulanan İsrail ablukasının kaldırılması için Uluslararası Adalet Divanı'na gidilecek ve Mavi Marmara baskınında zarar görenlerin ailelerinin açacağı davalara her türlü hukuki destek verilecekti. KARŞI YÖNDEKİ ÇABALARIMIZ Geçen hafta gazetelerde Türkiye-İsrail ilişkilerini yakından ilgilendiren iki önemli haber yer aldı. Birincisi, Türkiye'nin NATO bünyesinde Akdeniz'de uluslararası terörle mücadele kapsamında yürütülen Etkin Girişim (Active Endeavour) harekâtına İsrail'in katılımını engellemeye çalıştığıyla ilgiliydi. Habere göre, Türkiye'nin karşı yöndeki çabasına rağmen, güya NATO İsrail'le bir anlaşma yaparak bu ülkenin savaş gemilerinin de harekâta katılması sağlanacaktı. Bu haber ya yalandı ya da haberde dile getirilmeyen başka birtakım gelişmeler Brüksel'deki NATO Karargâhında yaşanmaktaydı. NELERE ONAY VERMEDİK Türkiye'nin 60 yıllık NATO üyeliği sırasında defalarca görüldüğü gibi, bir üyenin bile onay vermediği hiçbir kararın bu teşkilata alınması veya uygulanması mümkün değildir. 1974'te NATO'dan çıkan Yunanistan, 1980'de teşkilata geri dönebilmiştir; çünkü 12 Eylül darbesinden sonra Evren ve arkadaşları Amerikalıların baskılarına dayanamayarak, "Rogers Planı" gereğince bu dönüşe onay vermişlerdir. 1966'da NATO'nun askerî kanadından çıkan Fransa 2009'da geri dönmüştür; çünkü Fransa'yla ilişkilerin gergin olmasına rağmen Türkiye bu dönüşü engellememiştir. Aynı yıl eski Danimarka Başbakanı Rasmussen NATO Genel Sekreteri olmuştur; çünkü başlangıçta bu isme itiraz eden Türkiye, bazı isteklerinin kabul edilmesinden sonra bu isme karşı çıkmaktan vazgeçmiştir. 2010'da NATO Libya'ya askerî harekât düzenlemiştir; çünkü Türkiye buna onay vermiştir. 2012'de Malatya'ya bir NATO radarı yerleştirilmiştir; çünkü Türkiye buna daha 2009'da "evet" demiştir. Diğer yandan Kıbrıs Rum Kesimi NATO'nun hiçbir faaliyetinde yer alamamaktadır; çünkü bu yöndeki teşebbüslerin tamamını Türkiye kararlılıkla engellemiştir. Bu örnekler göstermektedir ki, eğer Türkiye gerçekten engellemek isterse İsrail'in ne kapıdan ne de bacadan girerek, NATO'nun herhangi bir faaliyetinde yer almasının imkânı yoktur. Ankara "veto" ettiği sürece diğer bütün üyeler bir araya gelseler bile, İsrail'in Etkin Girişim harekâtına değil savaş gemisi, bir balıkçı takası bile göndermesinin önü tıkalıdır. Eğer İsrail bir NATO harekâtına katılacaksa, bu ancak Türkiye'nin itirazından vazgeçmesiyle olabilir. Başka da yolu yoktur. BİZ EVET DEMEZSEK EĞER... Yine geçen hafta gazetelerde yer alan bir diğer haber, Malatya'ya yerleştirilen radar ile İsrail'deki radarın iş birliği yapmaya başladıkları ve bir İsrail F-15 uçağından tatbikat amaçlı olarak fırlatılan bir füzenin bu iki radarın iş birliği sayesinde başarıyla izlendiği şeklindeydi. Bu haber yalansa, Türkiye'nin tutumunda bir değişiklik olmadığı söylenebilir. Ama eğer bu haber doğruysa, Türkiye'nin başlangıçta ileri sürdüğü, "radardan alınan bilgiler hiçbir şekilde İsrail'le paylaşılmayacağı" tezinden vazgeçtiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Zira NATO çerçevesinde yapılacak bütün tatbikatlar ve bu tatbikatların içeriği bütün NATO üyelerinin onayladığı planlarla belirlenir. Türkiye İsrail'le bilgi paylaşımını öngören, dahası bir İsrail savaş uçağının fiilen katıldığı bir NATO tatbikatına "evet" demedikçe, bu türden bir iş birliğinin yapılması söz konusu olamaz. İKİ SONUCA ULAŞILIYOR... Bu iki haberi, yazımın ilk paragrafında zikrettiğim beş maddelik tedbir paketini dikkate alarak yorumladığımda, hangisinin doğru olduğunu henüz bilmediğim iki sonuca ulaşıyorum: Birinci sonuç, Türkiye İsrail'e karşı açıkladığı tedbir paketindeki bazı maddelerden vazgeçmiş olabileceğidir. Kasım ayında Gazze'ye insani yardım taşıyan Kanada ve İrlanda bandıralı iki gemiye İsrail müdahale ettiğinde Türkiye tedbir paketinde yer alan "Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestîsinin sağlanması" maddesini işleterek İsrail'e karşı herhangi bir adım atmamıştı. Keza tedbir paketinin açıklanmasının üzerinden dört ay geçmiş olmasına rağmen, Gazze ablukasının kaldırılması konusunun Uluslararası Adalet Divanı'na taşınması yönünde Türkiye bir girişimde bulunmadı. İlan edilmiş bu iki önemli tedbirin uygulanmamasından hareketle, İsrail'e karşı askerî alandaki tedbirlerin de yumuşatıldığı ve İsrail savaş uçağının bir NATO tatbikatına katıldığı ya da İsrail savaş gemilerinin Etkin Girişim harekâtına aslında Türkiye'nin itirazı değil, onayıyla katılacağı sonucuna ulaşılabilir. Böyle bir geri adım attığımıza ben şahsen inanmıyorum. MEDYA ÜZERİNDEN OPERASYON İkinci sonuç, Türkiye'nin İsrail'e karşı sert tutumunda hiçbir değişiklik olmamasına rağmen Fransa'da Ermeni iddialarını kabul etmemeyi suç sayan yasanın Anayasa Mahkemesi'ne taşınmasının aslında Yahudi lobisinin yardımıyla mümkün olduğunu ileri süren bazı çevrelerin, İsrail'in bu "jesti"nin karşılık görmesi için Türkiye'yi bazı noktalarda geri adım atmaya zorladığıdır. Bir diğer iddia Washington'un, Türkiye'nin Esad'a karşı geliştirdiği yeni planı desteklemek için İsrail'le ilişkilerini düzeltmesi şartını ileri sürmesidir. Yukarıdaki iki gazete haberi yalan olsa bile, İsrail'in medya üzerinden bir operasyon yürüttüğü ve halkımızın "Orta Doğu'da işler bu kadar karışıkken, Suriye'de kan gövdeyi götürüyorken ve Irak'ın Mart sonunda bölünebileceği söylentileri ayyuka çıkmışken, İsrail'le aramızı düzeltmeliyiz" şeklinde düşünmeye sevk edildiği açıktır. Bu iki sonuçtan hangisinin doğru olduğunu anlamamız için Cuma günü Türkiye'ye gelecek NATO Genel Sekreteri'nin kendisine yöneltecek sorulara vereceği cevaplar büyük önem taşımaktadır. Ben muhabir olsam, "Türkiye onay vermeden İsrail'le NATO arasında herhangi bir iş birliği yapılabilir mi?" diye sorardım. YILMAZ ÖZTUNA Cuma günü ebediyete uğurladığımız büyük tarihçi Yılmaz Öztuna Türkiye'de yüzbinlerce insanın olduğu gibi benim de tarihe bakışımın şekillenmesinde derinden rol oynamıştı. Yılmaz Öztuna'yla ilk tanışmam, Türk tarihini araştırmayı çok seven babamın satın aldığı Hayat Tarih Mecmuası'nda yazdığı makalelerle oldu. Daha ilkokul çağındaydım. Mecmuada en çok Yılmaz Öztuna'nın yazılarını severdim. Ardından, 1000 Temel Eser serisinde yayınlanan "Türk Tarihinden Yapraklar"ı okudum. Bazı bölümleri ezberlercesine, defalarca okumuşluğum vardır. Öztuna'nın "Türkiye Tarihi", "Devletler ve Hanedanlar", "İslam Devletleri" gibi abidevi eserlerine lise ve üniversite yıllarımda sık sık müracaat ettim. "Bir Darbe'nin Anatomisi", hem bir tarih kitabı hem bir polisiye roman hem de etrafımızda her gün sergilenen siyasi entrikaları anlama kılavuzu niteliğindeydi. Yıllarca Ankara'da sürdürdüğü sohbetlerinde tarihten, musikiye ve aktüel siyasete uzanan birçok konuda Türkiye'nin önde gelen münevverlerini bir araya getiren Öztuna, yazmakta olduğu kadar söz söylemekte de üstatlık mertebesindeydi. Vefatından önceki iki gün hariç Türkiye gazetesinde hiç aksatmadan sade bir dille yazdığı başyazılar bazı olaylarda kimsenin aklına gelmeyen "madalyonun öteki yüzünü" gösteren analizler ihtiva ediyordu. TGRT'de beraber katıldığımız bir programda, benim gazete yazılarımı zevkle okuduğunu söyleyince çok mutlu olmuştum. Yılmaz Öztuna insanlığı, nezaketi ve günümüzde çok az kişide bulunan ince mizah kabiliyetiyle yeri doldurulamaz bir İstanbul Beyefendisi'ydi. Makamı Cennet olsun.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.