Suriye'de Baas rejimi ne zaman gidecek?

A -
A +

Aylardır dünya gündemini meşgul eden ABD Başkanlık seçimi nihayet yapıldı. Barack Hüseyin Obama'nın yeniden başkan seçilmesiyle Amerikan dış politikasında radikal bir değişiklik meydana gelmesi ihtimali ortadan kalktı. Obama ikinci döneminde de, ilk dönemindekine benzer politikalar izleyecek. Bu durum, ABD öncülüğünde Suriye'ye bir müdahale yapılması ihtimalini ortadan kaldırıyor. Seçimden hemen sonra ABD'nin Suriye'de Baas yönetimine karşı daha aktif bir tutum içine gireceğini bekleyenler, son birkaç gün içinde gelen açıklamalarla hayal kırıklığı yaşıyorlar. Zira Washington yönetimi, Suriye meselesinin "askerî seçenek"le çözülmesinden yana olmadığını beyan etti. Peki, 30.000'den fazla insanın hayatına mal olan bu kriz ne zaman ve nasıl sona erecek? Bayan Clinton'ın ABD Dışişleri Bakanı olarak geçirmekte olduğu son günlerinde Suriye Ulusal Konseyi'ni itham ederek, Baas karşıtı güçleri yeni bir anlayışla bir araya toplama gayreti, ABD'nin önümüzdeki dönemde de, Suriye muhalefeti üzerinden bir tutum sergileyeceğinin işaretlerini veriyor. Ekonomik sıkıntılarını tam olarak gideremeyen ABD'nin doğrudan bir müdahale yerine, muhalefeti daha organize hale getirerek Baas yönetimini devirmeye çalışması, ister istemez sorunun çözümünün vakit alma ihtimalini yükseltiyor. ABD'nin tutumu 1990'lar sonunda, yine Demokrat Partili bir başkan olan Bill Clinton döneminde takip edilen Irak siyasetine benziyor. Bill Clinton, Saddam Hüseyin'in baskı uyguladığı Kürt gruplar arasındaki ihtilafları ortadan kaldırmış, Barzani ve Talabani'yi Dublin ve Washington'da bir araya getirmiş, Irak'ın Kurtuluşu Yasası'nı çıkartarak bunlara doğrudan yardım yapmıştı. O dönemden en önemli farklılık, 1991'de Irak'ın kuzeyinde BM tarafından bir uçuşa yasak bölge ilan edilmiş olması ve ABD savaş uçaklarının bu bölgeye girmeye çalışan Irak hava unsurlarına sık sık müdahale etmesiydi. Bölgenin güvenliğini Çekiç Güç sağlamaktaydı. Oluşturulan "tampon bölge" Saddam Hüseyin'in Kürtlere karşı kitlesel katliamlar yapmasını engellemişti. Öte yandan, 1990'ların ortalarında Türkiye'nin inisiyatifiyle bir araya getirilen Kürt gruplar, daha sonra tamamen ABD'nin kontrolü altına girmişler, Türkiye ise masanın dışına itilivermişti. Geçen hafta Katar'ın başkenti Doha'da, ABD'nin öncülüğünde yapılan Suriye muhalefeti toplantısı iki açıdan 1990'lardaki Irak sürecine benziyor. Birincisi, aralarında ihtilaf bulunan muhalifler ABD'nin "hakemliğinde" birlikte hareket etmeyi kabul ediyorlar. 40 muhalif grubun katıldığı toplantıda, Hıristiyanların temsilcilerinden George Sabra Suriye muhalefetinin lideri seçiliyor. İkincisi, bugüne kadar Suriye muhalefetini organize etmek için büyük çaba gösteren Ankara, tıpkı Irak'ta olduğu gibi bir anda kendisini masanın kenarında buluveriyor. Perde gerisinde ABD'nin olduğu Doha sürecinde, Türkiye değil Katar baş aktör durumunda. Doha'da yapılan en önemli iş, Suriye Ulusal Konseyi'nin yeniden yapılandırılması oldu. Bayan Clinton'ın eleştirilerini ortadan kaldırmak için daha geniş bir temsil gücüne sahip bir lider seçilmesi ve Konsey'in yürütme kurulunun yeniden yapılandırılması gerekiyordu. Ama seçilen kişi Suriye'deki tüm kesimlerin mutabakatıyla değil, Müslüman Kardeşler'in verdiği destekle seçilen Hıristiyan George Sabra oldu. Suriye Ulusal Konseyi'nin bir buçuk yıl içinde seçtiği üçüncü lider olan George Sabra'nın herhangi bir liderlik iddiası yok. Baas'ın devrilmesinden sonra Suriye siyasetinde önemli bir figür olma şansı da yok. Müslüman Kardeşler'in Sabra'yı desteklemesinin arkasında, bugüne kadar Suriye meselesinde hareketsiz kalmayı tercih eden Batılı ülkelerin, Hıristiyan bir lider üzerinden daha fazla ikna edilebileceği düşüncesi var. Suriye Ulusal Konseyi içinden bir ismi telaffuz etmek ya da kimseyi öne çıkarmamak yerine, Baas sonrası "geçiş yönetimi" için halen yönetimin bir parçası olan Faruk el Şara'nın adını gündeme getirerek Suriye muhalefetinin kafasını karıştıran Ankara, Doha sürecindeki dışlanmışlığını giderecek adımları çabuk atmalı. Yoksa Irak'ta düştüğümüz duruma Suriye'de de düşmemiz yakındır. Suriye meselesinde Türkiye ve ABD'nin politikalarını uyumlaştırmak ve böylece Ankara'nın "oyuna" yeniden dâhil olmasını sağlamak ancak Başbakan Erdoğan ile Başkan Obama arasında kapsamlı bir görüşme ve mutabakatla mümkün olabilir. Daha sonra Rusya'nın da bu mutabakata katılması sağlanmalıdır. Obama ilk resmi ziyaretini 2009'da Türkiye'ye yapmıştı. Şimdi bir cemile olarak, Başbakan Erdoğan da, Obama'nın ikinci döneminde onu ziyaret eden ilk yabancı ülke lideri olabilir. Ocak ayında yapılacak bu ziyaret olumlu geçerse, Baas'ın ne zaman gideceğini de söylemek mümkün olacaktır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.