AB, Türkiye hakkında karar vermekten aciz

A -
A +

Avrupa Birliği'nin 13-14 Aralık tarihlerinde Brüksel'de yaptığı zirve toplantısının en önemli konu başlığı elbette Türkiye'nin müzakere süreci değildi. AB liderleri 2008'den bu yana devam etmekte olan Euro krizini nasıl aşabileceklerini bir kez daha tartıştılar. AB'nin önümüzdeki dönem için daha sağlıklı bir bütçe yapısına kavuşturulabilmesi de diğer bir önemli konu başlığıydı. Zirve sonuç bildirgesinde, üye ülkelerin dışişleri bakanlarından oluşan Genel İşler Konseyi'nin 11 Aralık'ta aldığı kararlar da aynen kabul edildi. 63 paragraftan oluşan söz konusu kararların 13-24. paragrafları Türkiye'yle ilgiliydi. AB Komisyonunun 2012 yılı Türkiye İlerleme Raporu'nda dile getirilen görüşlerden büyük ölçüde etkilendiği gözlenen bu bölümde AB Dışişleri Bakanları çok temel bazı konularda Türkiye'ye ciddi eleştiriler getirdiler. AB'nin eleştirilerinin başında Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini henüz tam olarak yerine getirmekten uzak olması geliyordu. Kuşkusuz bu yaklaşım önemli bir çelişkiyi de içermekteydi. Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmek AB ile üyelik müzakerelerine başlamanın ön şartı olduğuna ve Türkiye'nin bu ön şartı yerine getirmiş olduğu 2004 yılındaki AB Zirvesi'nde kabul edildiğine göre bu ağır eleştirilerin nasıl bir anlamı olabilirdi? Üstelik 2005 tarihli Müzakere Çerçevesi, "siyasi kriterleri karşılamak konusunda ısrarlı bir geri gidişin müzakerelerin askıya alınmasına yol açacağı" kuralını içerirken, hem Türkiye'yi ağır biçimde eleştirmek hem de aynı karar metninde, donmuş olan katılım müzakereleri sürecinin önümüzdeki yıl yeniden başlatılabileceği umudunu vermek çelişkili değil miydi? Bu noktada AB üyelerinin Türkiye ile nasıl bir gelecek planladıklarına ilişkin henüz bir uzlaşma içinde olmadıklarının açıkça görüldüğü söylenebilir. Bir yanda, Türkiye'nin dinamik ekonomisinin AB için taşıdığı önem, Türkiye'nin aktif diplomasisinin Orta Doğu bölgesindeki inkâr edilemez olumlu etkisi ve yavaşlamakla birlikte devam eden demokratik reform süreci sebebiyle Ankara'yı dışlamanın AB'nin çıkarlarına uygun olmayacağını düşünen devletler bulunuyor. Diğer yanda ise asla üye olmaması gereken bir ülke olarak gördükleri Türkiye'nin masanın tamamen dışına itilmesinin kendi çıkarlarına uygun olmayacağını düşündükleri için, Türkiye ile kerhen de olsa "sözde" bir müzakerenin yürütülmesini destekleyenler bulunuyor. Bu iki gruptan farklı olarak, bir "Orta Doğu ülkesi" olarak gördükleri Türkiye ile müzakerelerin sürdürülmesinde fayda görmeyen küçük bir azınlık da söz konusu. Türkiye'ye dair farklı bakış açıları bulunan bu üç grup ülkenin de ortak görüşü, Türkiye'nin müzakereleri tamamlamasının yakın vadede mümkün olamayacağı... Henüz müzakereye başlamaya hazır olmadığı değerlendirilen Sırbistan ve Makedonya'ya vizeyi kaldıran AB ülkelerinin, Türk vatandaşlarına vize uygulamaya devam etmesi ve ancak uzun vadeye yayılan kademeli bir vize liberasyonundan söz etmeleri de ayrı bir garabet. AB Bakanlığı, Genel İşler Konseyi'nin bu kararıyla ilgili yaptığı değerlendirmesinde bakın vize konusunu nasıl ele alıyor: "Vize, Türk halkını en fazla rahatsız eden ve kendini en az Avrupalı hissettiren unsurların başında gelmektedir. Anlaşmalardan kaynaklanan haklarına rağmen, AB ülkelerinin vize uyguladığı tek aday ülke Türkiye'dir. Türkiye, vatandaşlarının çektikleri vize çilesine son vererek, vizesiz Avrupa idealini gerçekleştirmek için kararlıdır. Bu çerçevede, AB'nin Türkiye için adil ve uygulanabilir bir Vize Muafiyeti Yol Haritası hazırlamasını bekliyoruz. Vize muafiyeti diyaloğunun karşılıklı hassasiyetleri dikkate alacak şekilde, olumlu bir yaklaşımla sürdürülmesi her iki tarafın da menfaatinedir..." AB Bakanlığının bu ifadeleri, tüm vatandaşlarımızın hissiyatını dışa vuran son derece yerinde ve haklı bir haykırış değil de nedir? AB bir yandan Türkiye'nin önüne bir yol haritası koyamazken, milletimize de çile yaşatmaya devam ediyor. Bir yandan sert ifadelerle eleştirirken, diğer yandan gelecek yıl yeni müzakere fasıllarının açılabileceği sinyalini veriyor. AB hükümetlerinin kafaları karmakarışık. Ne kendi sorunlarını çözebiliyorlar, ne de küresel sorunlara yapıcı çözüm önerileri getirebiliyorlar. Bu halet-i ruhiye içinde Türkiye'yle olan ilişkilerini de sadece "idare ediyorlar..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.