AB'nin akıbeti meçhul

A -
A +

İngiltere Başbakanı David Cameron'un, ülkesinin AB üyeliğiyle ilgili sözleri Brüksel'de kıyameti kopardı. Cameron, 2015'te yapılacak seçimlerde Muhafazakâr Parti'nin tekrar iktidara gelmesi halinde, İngiltere'nin AB üyeliği konusunu referanduma götüreceğini söylemişti. Almanya ve Fransa'yla birlikte AB'nin en önemli üç ülkesinden birinin Birlik'ten çıkma ihtimalinin belirmesi, gelecek günlerin dünyanın tek uluslarüstü örgütü için pek parlak olmayacağının göstergesi. Aslında AB Anayasal Antlaşması'nın 2005'te reddedilmesinden sonra, 1990'ların popüler konusu olan "çok vitesli Avrupa" tartışması yeniden gündeme gelmişti. Ekonomik krizin bazı AB üyelerinin yükümlülüklerini yerine getirememesi sonucunu doğurması, üyelerin AB bütünleşmesinin sadece seçilmiş alanlarına dahil olmalarını öngören "esnek entegrasyon" kavramının iyice tartışmaya açılmasını sağlamıştı. Euro ve Schengen alanlarının, ancak sorumlulukları üstlenebilecek, nispeten daha güçlü ülkelere açık hale getirilmesi Brüksel'deki en sıcak tartışma konusu haline gelmişti. Fakat zaten Euro ve Schengen alanlarının dışında olmayı tercih eden İngiltere'nin, üyelikten tamamen çıkmayı dillendirmesi açıkçası kimsenin beklemediği bir gelişme oldu. AB'nin bugünkü hukuki yapısında, bir üye ülkenin Birlik'ten ayrılmasını düzenleyen hükümler mevcut. Yani AB'ye üyelik "Katolik evliliği" değil. İsteyen ülke, Antlaşma'da belirlenen usule göre yapılacak görüşmeler neticesinde ve ortaklaşa belirlenecek bir takvim çerçevesinde Birlik'ten pekâlâ ayrılabilir. Ama sözkonusu olan İngiltere'nin ayrılması olunca bu mekanizmanın işletilmesinin mümkün olduğunca geciktirilmesini isteyenlerin sayısı daha fazla. Zira İngiltere'nin AB'nin dışında kalışı belki Birlik'in çökmesine sebep olmaz ama zaten siyasal bütünleşme hedefinden fazlasıyla uzaklaşmış olan örgütün 1992'deki Maastricht Antlaşması öncesindeki güçlendirilmiş ortak pazar düzeyine inmesine yol açabilir. Ayrıca, AB'nin uluslararası alandaki itibarının da erozyona uğrayacağı açıktır. Önümüzdeki günlerde, İngiltereli veya İngilteresiz AB'nin yeni şeklinin tartışılacağı önemli platformların oluşturulması hiç şaşırtıcı olmayacaktır. AB'nin mevcut yapısının sürdürülebilir olmadığı hususunda çok geniş bir siyasi, bürokratik ve akademik mutabakat vardır. Eğer AB bütünleşme alanlarının, "halkalar" halinde yeniden tanımlanacağı ve hangi niteliklere sahip olan üyelerin, hangi "halkalara" katılabileceğinin kriterleri belirleneceği çalışmalar başlatılırsa, bu gelişme şüphesiz Türkiye'yi de yakından ilgilendirecektir. Temmuz 2010'dan bu yana donmuş olan müzakere sürecinin İrlanda dönem başkanlığı sırasında açılabilecek bir fasılla yeniden başlayacağı ümit edilse de, AB ülkelerinin çoğunda Türkiye'nin yakın dönemde tam üye olabileceğine dair bir beklenti yoktur. Böyle bir beklentinin ancak hayal ürünü olabileceği Türkiye'de de paylaşılan bir görüştür. Dahası, daha önce Almanya ve Fransa tarafından dile getirilen "imtiyazlı ortaklık" konusunun, bu kez "esnek entegrasyon" kapsamında tanımlanması söz konusu olabilecektir. Yani, AB kendi yapısal dönüşüm sürecini hızlandırırken, bütünleşme "halkalarından" hangilerine katılabileceği konusunda da Türkiye'ye birtakım teklifler getirebilecektir. Bu noktada Ankara eş zamanlı iki adımı acilen atmalıdır. Birincisi, AB'nin nasıl bir biçim alabileceği konusundaki tartışmalar yakından takip edilmeli, alternatifli senaryolar hazırlanmalıdır. Henüz somutlaşan hiçbir model olmadığı için bu son derece güç ve uzmanlık isteyen bir girişim olacaktır. Fakat Türkiye'nin bu çalışmayı yapması, kısa süre sonra karşılaşabileceği yenilenmiş AB tablosunun mümkün olduğunca az sürpriz içermesi sonucunu verecektir. Türkiye'nin atması gereken ikinci adım ise doğrudan kendi üyeliğinin niteliğiyle ilgilidir. Türkiye, AB'ye tam üye olmak isteyip istemediği sorusuna fazlaca takılmadan, muhtemel bütünleşme alanlarından hangisine öncelikli olarak katılmak istediğinin kararını şimdiden vermelidir. Kamuoyu tarafından, Türkiye'nin tam üyelik hedefinden tamamen vazgeçtiği şeklinde yorumlanabilecek açıklama ve davranışlarda bulunmak Türkiye'nin AB karşısındaki pazarlık payını düşürür. Fakat devlet ciddiyeti reel durumu göz önünde bulundurarak, hayalci olmayan çözümlemelere dayalı hazırlıklar yapılmasını gerektirir. AB'nin akıbetinin hayır mı olacağı bilinmez ama Ankara Anlaşması'nın 50. yıl dönümünde halen kapısında bekletildiğimiz AB ile ilişkilerimizin hayırlı şekilde seyredebilmesi için istikbale yatırım yapmamız gerektiği ortadadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.