Yunanistan Akdeniz'de yeni bir oyun peşinde

A -
A +

Akdeniz'deki enerji kaynaklarının paylaşımıyla ilgili yeni bir krizin kapıda olduğunu bir süre önce gazetemizde yazmıştım. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) Akdeniz'de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan ederek, bu alanda uluslararası şirketlere doğalgaz arama ve çıkartma imtiyazı vermesi bu suları zaten yeterince ısıtmıştı. Şimdi de Yunanistan, GKRY'nin yolundan gitmeye hazırlanıyor. Ülkesinin ekonomik krizden kurtuluşunu Ege ve Akdeniz'deki enerji kaynaklarının çıkartılması sonucunda elde edilecek gelirde gören Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras, bu iki denizde MEB ilan etmek için hazırlık yaptıklarını açıkladı. Samaras'ın söz konusu açıklamayı, "Ege'nin iki tarafında dostluk rüzgârları esiyor" şeklinde değerlendirilen Türkiye ziyaretinin hemen arkasından yapmış olması son derece dikkat çekici. Hâlbuki Samaras'ın mart başında gerçekleştirdiği ziyaret sırasında "İkinci Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi" toplantısı yapılmış ve Türkiye ile Yunanistan arasında 25 anlaşma imzalanmıştı. Görünen o ki, spordan meteorolojiye, sağlıktan adalete kadar birçok alanda yoğunlaştırılmaya çalışılan Türk-Yunan ilişkileri, Samaras'ın bu son girişimiyle gölgelenecek. Ege ve Akdeniz'de yaklaşmakta olan büyük krizi daha iyi tahlil edebilmek için yakın tarihe kısaca bir göz atmakta yarar var. 1996'da iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren İkizce/Kardak krizinden sonra iyice gerilen Türk-Yunan ilişkileri, 1999 ortalarından itibaren nisbi bir yumuşama yaşamaya başlamıştı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in Mayıs 1999'da dönemin Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'e yolladığı bir mektupta, iki ülke arasındaki sorunları uzlaşma yoluyla halletmek istediğini bildirmesi üzerine yeni bir dönem açıldı. Dönemin dışişleri bakanları Cem ve Papandreau'nun 1999 sonbaharında New York'ta yaptıkları görüşmenin akabinde, Türkiye ve Yunanistan arasında "istikşafi görüşmeler" adı verilen ve halen devam eden bir diplomasi trafiği başladı. Bu başlık altında 52 görüşme yapıldı. İstikşafi görüşmelerin temel hedefi, Ege'de iki ülke arasındaki sorunların tespiti, çözüm yollarının aranması ve iş birliği imkânlarına hayatiyet kazandırılmasıydı. Görüşmelerin baştan sekteye uğramaması için taraflar çok hassas konuları ele almayı mümkün olduğunca ileri tarihlere bırakma konusunda mutabık kaldılar. Bu çerçevede, çözümü daha kolay olan problemler üzerinde yoğunlaşıldı; iş birliği yapılabilecek tüm alanlar gözden geçirildi. Ekim 2009'da Başbakan Erdoğan'ın Yunanlı mevkidaşı Papandreau'ya bir mektup göndererek, ikili ilişkilere yeni bir ivme kazandırmayı önermesiyle görüşmelerde somut ilerlemeler kaydedilmeye başladı. İkizce/Kardak krizi benzeri bir gerilimin yaşanmaması adına 2000 yılından bu yana, iki ülke arasında 29 adet güven artırıcı önlem üzerinde anlaşma sağlandı. Yunanistan'ın içine düştüğü ekonomik kriz ve siyasi kaos ortamı, Ege'deki temel problemlerin, iki tarafı da tatmin edebilecek adil ve kalıcı bir şekilde orta vadede çözülebilmesini zorlaştırdı. Ege'de, kıta sahanlığı ve karasuları gibi iki tarafın 180 derece zıt tezleri savundukları devasa anlaşmazlıkların yanına bugün bir de MEB ilan konusu eklendi. Yunanistan'ın 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nden kaynaklandığını iddia ettiği haklarına dayanarak Ege ve Akdeniz'de MEB ilan etmesi, güven artırıcı önlemlerin bir bölümünün ortadan kalkmasına bile sebep olabilir. Ankara, Samaras'ın açıklamalarına, "bu tür bir teşebbüse Türkiye'nin de aynı şekilde karşılık vereceğini" söyleyerek tepki gösterdi. Lakin kısa süre önce GKRY örneğinde müşahede ettiğimiz gibi bu tür diplomatik tepkiler, işin ucunda milyarlarca dolarlık petrol ve doğalgaz rezervi varsa, karşı tarafın hukuksuz girişimlerini engellemeye yetmemektedir. Ankara, bir süredir temel dış politika ilkesi haline getirdiği "proaktif siyaset" icabı tepkisel değil, öncü davranmalıdır. Proaktif siyasetin gereği ise, Yunanistan adım atmadan, 1986'da Karadeniz'de ilan ettiğimiz Münhasır Ekonomik Bölge'yi, Akdeniz'de de ilan etmektir. Bunun dışında, meselenin barışçı yollardan çözümü için bir yol daha var. O da Türkiye'nin, Yunanistan'a "bir konsorsiyum kurarak bu bölgedeki denizaltı kaynaklarını ortaklaşa aramayı, çıkartmayı ve işletmeyi" teklif etmesi. Türkiye böyle bir teklifte bulunsa ve Yunanistan reddetse işte o zaman Atina'nın ne derece "iyi niyetli "olduğu daha net ortaya çıkar.


UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.