AB'ye üyelik 2020 sonrasına kaldı!

A -
A +

Bu ayın sonunda, tam üç yıllık bir aranın ardından Türkiye-AB müzakerelerinde yeni bir fasıl daha açılacak. Böylece, aynı anda müzakerelere başladığımız Hırvatistan 1 Temmuz 2013 itibariyle tam üye olmadan az önce biz de 14. müzakere faslına başlayacağız. Fransa'nın engellemesi sona erecek ve "Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu"  adını taşıyan 22 numaralı başlık da resmen açılmış olacak. Neredeyse 8 yıl zarfında, toplam 35 fasıldan 14'ünün açılması, başka bir deyişle müzakere alanlarının henüz yarısının bile açılmamış oluşu bu işin daha çok uzun yıllar sürebileceğini gösteriyor. Kıbrıs'la bağlantılı olarak sekiz faslın kapalı tutulduğunu, açılmış hiçbir faslın ise Türkiye'nin, AB üyesi ülkelerin ulaştırma araçlarına getirdiği kısıtlamaları tam olarak kaldırmadan kapanmayacağını da unutmayalım.

Müzakere sürecindeki bu tıkanıklık zaten Türkiye-AB ilişkilerinin hal-i pür melalini kendi başına ortaya koyuyor. Fakat Kıbrıs meselesinin çözümünde ilerleme kaydedilse ve kapalı tutulan fasıllar açılmaya başlasa bile, 2021'den önce üye olmamızın mümkün olmayacağı bugünlerde kesinlik kazanıyor. Zira yıl sonunda onaylanması beklenen AB'nin 2014-2020 bütçesinin Komisyon tarafından hazırlanan taslağında, Türkiye'nin katılımına dair herhangi bir finansal perspektif sunulmuyor. Yani, AB söz konusu bütçe döneminin sonuna kadar Türkiye'yi üye olarak almayı asla düşünmüyor.
Türkiye'nin AB bütçesinde yer almamasının ne anlama geldiğini daha sağlıklı şekilde değerlendirebilmek için bundan 8 yıl öncesine -müzakerelerin başladığı döneme- gidip, "AB-Türkiye Müzakere Çerçevesi"ne bir göz atmakta fayda var. 2005 tarihli söz konusu belgenin 13. Paragrafında aynen şunlar yazıyor:
"Türkiye'nin katılımının mali veçheleri, ilgili Mali Çerçeve kapsamında ele alınmalıdır. Bunun sonucu olarak, Türkiye'nin katılımı önemli mali sonuçlar oluşturabileceğinden, müzakereler, bu konuda gerek duyulabilecek mali reformlarla birlikte ancak 2014 yılından sonraki dönemi kapsayan Mali Çerçevenin oluşturulmasından sonra tamamlanabilecektir. Yapılacak düzenlemeler, mali yüklerin tüm üye devletler arasında adil biçimde paylaşılmasını temin etmelidir."
Bu hükme bakarak 2005'te müzakerelerin, 2014-2020 yılları arasında tamamlanabileceğinin düşünüldüğünü, dolayısıyla Türkiye'nin Birlik'e katılımıyla ortaya çıkacak mali yüklerin, 2014-2020 bütçesinde düzenlenmesinin öngörülmüş olduğunu söyleyebiliriz. Aslında, AB tarafının gayet gerçekçi bir takvim sunduğunu ifade etmek yanlış olmaz. Zira azami 15 yıllık bir müzakere süreci "normal şartlar" altında, Türkiye'nin katılımı için fazlasıyla yeterlidir. Ama önce Türkiye'nin GKRY bandıralı uçak ve gemilere uyguladığı tahdit sebebiyle yaşanan kriz, ardından da Fransa'nın bazı fasılları bloke etmesi gibi bir büyük problem yaşanınca, dahası mali kriz AB'yi sarsınca,  şartlar "normal" olmaktan çoktan çıktı. Başlangıçta yapılan takvimlendirme de manasını kaybetti.
Son hali üzerinde çalışmaların sürdüğü ve önümüzdeki yedi yıllık dönemi ihtiva eden AB bütçesi bu şekliyle kesinleşirse, 2021-2027 bütçesi yapılana kadar Türkiye'nin üye olma ihtimalinin de sıfırlanacağını net olarak söyleyebiliriz. Türkiye'nin bu kadar uzun bir süre daha AB kapısında beklemeye tahammülü olduğunu hiç zannetmiyorum. Ankara üç şey yapabilir:
Birincisi, 1963 tarihli Ankara Anlaşması'nın güncellenmesinin AB'den talep edilmesidir. Eylül ayında 50. yaşını dolduracak olan Ankara Anlaşması'nın muhtevası, Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut durumuna bir hukuki zemin oluşturmaktan giderek uzaklaşmıştır. Hizmetlerin ve kişilerin serbest dolaşımıyla ilgili hükümler uygulanmamaktadır. Hâlbuki Türkiye-AB Gümrük Birliği ancak bu unsurlarında da eksiksiz işlemesi halinde gerçek bir "gümrük birliği" olabilir.
İkincisi, Türkiye'ye ayak bağı olmaya başladığı zaten ekonomi çevreleri tarafından dillendirilen gümrük birliğinin bir kenara bırakılması ve AB ile genişletilmiş bir serbest ticaret anlaşması yapılmasıdır. Bu sayede, AB'nin serbest ticaret anlaşması yaptığı ülkelere, Türkiye'nin otomatik olarak ayrıcalıklar sağlaması, ama bu ülkelerin AB'ye sağladığı ayrıcalıklardan yararlanamaması gibi bir garabet ortadan kalkacaktır.
Üçüncüsü ise AB'ye "Türkiye'ye üyelik için net bir tarih verilmesinin" istenmesi ve cevaba göre hareket edilmesidir.
Tek bir faslın açılması, kapıda bekleme süremizi hiç kısaltmayacaktır. Ankara'nın AB ile ilişkilerini tüm yönleriyle mercek altına yatırıp, gerekirse radikal kararlar almasının zamanı yaklaşmaktadır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.