Bahardan hazana Mısır

A -
A +

Tarihin ilk canlı yayınlanan darbesi olan Mısır'daki askerî müdahale ve sonrasında yaşananlar sadece Mısır'daki siyasi taraflar açısından değil, bütün bölge ülkeleri ve küresel güçler açısından da değerlendirilmeli. Demokrasinin, dünyanın sadece bazı bölgelerinde ve bazı halklara mahsus bir idare tarzı olduğunu düşünen "kendine demokratların" ise bu gelişmelerden ders çıkarmasını beklemek abesle iştigal olur.

Mısır'daki siyasi taraflar açısından bakıldığında iki husus göze çarpmakta. Birincisi, Müslüman Kardeşler hareketine dayanan Hürriyet ve Adalet Partisi lideri Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin geçen yıl yapılan seçimlerde iktidara gelmiş olmasına rağmen, yönetimi kendi elinde toplayamamış olması. İktidarda geçirdiği kısa süre zarfında, zaman zaman muhalefetin yoğun tepkisine maruz kalan, çeşitli reformlar yapmış olsa da, Musri Mısır'daki geleneksel asker-sivil bürokratik oligarşiyi kıramadı. Bu kadar kısa bir zaman diliminde, ülkenin iktisadi yapısında bir dönüşüm yaşanmadan, orta sınıf güçlenmeden, kendi kadrolarını yetiştiremeden muktedir bir iktidar tesis etmesi zaten beklenmiyordu.
Mısır ordusu ve yargısı özelinde temsil edilen Nâsır-Sedat-Mübarek ekolünün ürünü olan bürokratik oligarşi, seçilmişlerin atanmışlar üzerinde egemen olması ihtimalini bile içine sindiremedi.
İkinci husus ise Mursi'ye muhalif olan kesimlerin, tek ortak hedeflerinin Mursi'nin iktidardan uzaklaştırılması oluşudur. 25 Ocak sürecinde Tahrir'de olan liberallerden, solculara, selefilerden, demokratlara birbirlerine hiçbir biçimde benzemeyen Mübarek karşıtlarının yanı sıra, devrik iktidarın taraftarlarının da Mursi'ye karşı sokaklara dökülmesi kalabalıkları artırdı. "Mursi gitsin de, nasıl giderse gitsin" anlayışıyla "orduyu göreve çağıran" muhalif siyasal liderler, ileride kendilerinin de başlarına gelebilecek bir "darbe"yi -sadece kendi kısa vadeli çıkarları için- alkışlama fırsatçılığını gösterdiler. Bu müdahalenin ülkeyi uzun süre içinden çıkılmayacak bir kaosa sürükleyeceğini, hiçbirinin gerçek anlamda kazanamayacağını ama kaybedenin Mısır halkı olacağını ya hesap edemediler ya da kendilerini dışarıdan yönlendirenlerin talepleri dışında adım atamadılar.
Mülkiye'de hocam Prof. Dr. Ömer Kürkçüoğlu'nun söylediği bir söz var: Demokrasi, iktidarın seçimle geldiği kadar, seçimle gidebildiği bir rejimdir. Gerçekten de, Mısır ve Suriye başta olmak üzere Orta Doğu'daki birçok sözde cumhuriyette, uzun yıllar boyunca iktidarda bulunanlar da seçimler düzenliyordu. Hüsnü Mübarek, Mısır halkının "büyük teveccühü" ile beş kez devlet başkanlığına seçilmişti. Hür ve adil olmaktan uzak bu sandıkçılık oyununu ortadan kaldırarak Mısır tarihinde ilk kez gerçek seçimler yapılmasını temin eden 25 Ocak devriminin taraflarının, Mursi'nin yine seçimle iktidardan gitmesini beklemeyerek hırslarının esiri olmaları, Mısır'ın büyük bir fırsatı da kaçırmasına yol açtı.
Mısır darbesi karşısında Suudi Arabistan ve Suriye'nin tavrı da ilgi çekici. Mursi'nin devrilmesinden sonra yeni yönetimi ilk tebrik eden devlet başkanının Suudi Arabistan Kralı oluşu bile tek başına bu ülkenin Mısır'da yaşananlardan ne kadar da memnun olduğunu gösteriyor. Aksi neden düşünülsün ki? İster "İslamcı" olsun ister liberal, bir Arap ülkesinde iktidarın halkın hür iradesiyle seçilmesinden en fazla rahatsız olacakların monarşiler olacağı açık değil mi? Babalarından miras aldıkları tahtlarını oğullarına devrederek uzun yıllardır ülkelerini idare eden hanedanlar, bir gün kendi rejimlerini de tehdit edebilecek demokrasi dalgalarından hiç hazzetmezler. Mursi'ye karşı ayaklananlar arasında Suudi destekli Selefi Nur Partisi'nin de yer alışı bundan.
Baas rejimi ise, Suriye muhalefetinin tabii destekçisi Müslüman Kardeşler'in iktidardan uzaklaştırılmasının kendi işini kolaylaştıracağını düşündüğü için gönülden destek veriyor. Darbe sürecinde Esad'ın sözcüsünün, "Mursi halkının sesini dinlemeli" açıklamasını yapması ise trajikomik bir not olarak tarihe düşüldü bile.
Son olarak ABD ve AB'nin tavırlarına bakalım. Eğer uluslararası ilişkilerin idealler, ilkeler ve değerler üzerinde döndüğünü düşünenlerdenseniz, demokrasiyi dillerinden düşürmeyenlerin, Mısır'daki askerî müdahaleye "darbe" dememeleri sizi şaşırtmıştır. Ama küresel düzenin aslında tamamen çıkar ilişkilerinden oluşan, samimiyetsiz, ilkesiz, ikiyüzlü ve çifte standartlı bir alan olduğunun farkında olanlar için Mursi'nin bu şekilde devrilmesine Batı'da "onay" verilmesi herhalde sürpriz olmamıştır. Kurtlar sofrasında hiçbir ülke diğerini "kara karşı, kara gözü" için sevmez. Bu tavırdan kendimiz için çıkaracağımız çok ders olmalı.
Bugün başlayan Ramazan-ı Şerif'in ülkemizde ve başta Suriye, Mısır, Afganistan, Filistin, Pakistan, Irak ve Myanmar olmak üzere tüm İslam âleminde huzura, sükûnete ve sulha vesile olmasını temenni ediyorum...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.