Türkiye, Güvenlik Konseyi üyeliğine neden seçilemedi?

A -
A +
16 Ekim'de Birleşmiş Milletler'in (BM) New York'taki merkezinde, 2015-2016 dönemi Güvenlik Konseyi geçici üyelikleri için yapılan oylamada Türkiye'nin Yeni Zelanda ve İspanya'nın gerisinde kalmasına milletçe üzüldük. Türkiye ilk turda 109, ikincisinde 73, üçüncüsünde ise 60 oy aldı. Üyeliğe seçilebilmek için 193 ülkenin en az 129'unun oyunun alınması gerekiyordu.
Halbuki 2008'de yine aynı yerde yapılan oylamada Türkiye, iki Avrupa ülkesiyle, Avusturya ve İzlanda ile yarışmış, ilk turda 151 oy alarak tarihî bir başarıya imza atmıştı.
Acaba ne oldu da, bu büyük destek altı yıl içerisinde eridi? Bu soruya mantıklı bir cevap aramalıyız. Başımızı kuma gömmemeli, bu sonucun ortaya çıkmasının sebeplerini basite indirgememeliyiz. Eğer özeleştiri de dahil olmak üzere, bu sonucu layıkıyla sorgular ve her türlü sebebini -ön yargısız- tartışabilirsek, ileriki dönemde bu tür oylamalarda tekrar eski başarımızı yakalarız.
Oylama sonucunun bu yönde çıkmasının en önemli sebebi bazı ülkelerin hükümetlerinde değişen Türkiye algısıdır.
Türkiye BM'de yürüttüğü kampanyada, dünyadaki tüm toplumları kapsayan ve evrensel insanlık değerlerine odaklanan bir söylem benimsemişti. Ama BM'de oy verenler "toplumlar" değil, hükümetlerdir. Kendi toplumlarına ne kadar yabancılaşmış olsalar da, BM gibi uluslararası örgütlerde temsil edilen hükümetlerin bazıları Türkiye'ye 2008'dekinden çok farklı bakmaktadır.
2009 başından bu yana Türkiye'nin Orta Doğu devletleriyle resmî düzeydeki ilişkileri öylesine dramatik bir değişim geçirdi ki, sadece büyükelçilerimizi çektiğimiz İsrail, Suriye ve Mısır'da değil, Lübnan'dan Birleşik Arap Emirlikleri'ne kadar geniş bir alandaki hükümetler bu oylamada, altı yıl öncekinin aksine, Türkiye'nin güçlü destekçileri olmadılar. Dahası, bölgesel ve küresel birçok konuda aynı safta yer aldığımızı zannettiğimiz bazı ülkeler, oylama esnasında hiç saklamadan İspanya için lobicilik yaptılar.
Buradan çıkartılacak ders şudur: Uluslararası ilişkilerin tek değil ama temel aktörleri hâlâ devletlerdir. Bu tür seçimlerde, "Biz tüm halkların ve toplumların dostuyuz" söylemiyle oy alamazsınız. Halklara değil, önce hükümetlere dost olmanız, en azından onlar tarafından tehdit olarak algılanmamanız gerekir.
Türkiye'nin tutumlarının ve söylemlerinin ahlaki ve insan odaklı olmadığını söylemeye kimsenin haddi olamaz. Ama uluslararası ilişkiler "ahlak ve iyilik" söylemleriyle maalesef yürümüyor. Keşke öyle olsaydı da, tüm insanlık barışa ve huzura kavuşsaydı.
Türkiye şayet mevcut tutumunu sürdürmeyi başarabilirse, orta vadede mazlum milletlerin güvenini elbette kazanacaktır. Ama kendi milletleriyle çatışan ve uluslararası sistemin ahlak tanımazlığı sebebiyle de koltuklarında oturmaya devam edenlerden hiçbir zaman oy alamayacaktır. Ya "insan odaklı" dış politikamızı sürdürecek ve bu tür platformlardaki oylamalarda beklentilerimizden çoğu zaman uzak kalacağız; ya da geleceğe yatırım yapıp, mevcut ilkelerimizden zerre kadar taviz vermeyerek, bizim gibi düşünen devletlerin sayısının artmasını bekleyeceğiz.
Diğer yandan Türkiye'nin kampanya söylemleri arasında, BM'de kendi sorunlarını yeterli ölçüde dillendiremeyen, daha ziyade az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin sözcüsü olma iddiası da bulunuyordu. Çoğunluğu Afrika ve Asya'da yer alan bu ülkelerin bir bölümü Türkiye'ye son tura kadar oy vermeyi sürdürdüler. Ama bu ülkelerin büyük bir bölümü de, Türkiye'nin BM'de reform yapılmasını hedefleyen tutumundan rahatsız olanlar tarafından büyük bir baskı altına alındılar. Açıkçası, başta Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi olmak üzere, mevcut adaletsiz sistemden nemalanan hiçbir ülke Türkiye gibi "mazlumların sözcüsü" olma iddiasındaki bir üye istemediler.
Son olarak Türkiye'nin bu yılki kampanyası, 2008 oylaması öncesindekine nazaran daha cılızdı. Arka arkaya gelen iki seçim ve yeni bir hükümetin kurulma çalışmaları sırasında, oy beklediğimiz ülkeler nezdinde gerekli yoğun çalışmaları yapamadık. 2013 ortalarından başlayarak içeride arka arkaya yaşanan gelişmeler, sabırlı, istikrarlı ve titiz bir kampanya yürütmemizi engelledi. Yine de, kampanyanın yetersizliği, yukarıda dile getirdiğim daha yapısal iki sorunun gerisinde kalan bir sebep olarak değerlendirilebilir.
BM reforme edilmeden, küresel barış sağlanamaz. Fakat BM düzenini değiştirebilmek için de önce sizin gibi düşünen çok sayıda ülkeyle birlikte karar alma mekanizmalarında güçlü bir şekilde temsil edilmeniz gerekir. Türkiye görüşlerini tüm dünyaya daha iyi anlatabilmenin yollarını aramalıdır...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.