ABD ve Küba barışıyor

A -
A +
Geçtiğimiz çarşamba günü ABD Başkanı Barack Obama ve Küba Başkanı Raul Castro eş zamanlı olarak yaptıkları açıklamalarla, iki ülke arasında yeni bir dönemin başladığını dünyaya ilan ettiler. Kanada ve Vatikan'ın arabuluculuğuyla 18 aya yakın sürdürülen gizli temaslar neticesinde,?1959'daki Küba Devrimi'nden?bu?yana?süren?gerilimin sonlandırılması konusunda mutabakata varıldı.?Yarım yüzyılı aşan anlaşmazlığın sebeplerini hatırlayalım.
ABD'den sadece 200 km uzaktaki Küba adası, Washington yönetimlerinin her zaman ilgisini çekti. Daha ABD'nin kuruluş yıllarında "kurucu babalar"dan Thomas Jefferson, Küba'nın mutlaka ABD'ye katılması gerektiğini söylemişti. 19. Yüzyıl boyunca hemen her ABD Başkanı benzeri görüşleri dile getirdiler. Bu isteğin üç temel gerekçesi vardı. İlk olarak, Küba ABD'nin güvenliği için jeostratejik bir konumda bulunmaktaydı. ABD'ye saldırmak isteyen bir güç -ki o tarihlerde İspanya- Küba'yı bir sıçrama tahtası olarak kullanabilirdi. Diğer yandan, Karaibler bölgesini denetleyebilmek için de ABD'nin Küba'yı bir üs olarak elinde bulundurması gerekliydi. İkinci olarak, Küba şeker kamışı ve tütün üretimi açısından Amerikalı yatırımcıların dikkatini çekmekteydi. Son olarak, ABD'deki kiliseler de, Küba halkının İspanyolların zulmü altından mutlaka kurtarılmaları gerektiği yönünde Beyaz Saray'a ve Kongre'ye telkinlerde bulunuyorlardı.
Bugüne kadar ispatlanamamış olsa da, 1898'de Havana limanına demirlemiş Maine isimli bir savaş gemisinin "İspanyol casuslarca havaya uçurulmasını" bahane eden ABD İspanya'ya savaş açtı. ABD'nin deniz aşırı bir "imparatorluğa" dönüşmesini sağlayacak bu savaş neticesinde, Filipinler, Porto Rico, Guam ve Küba İspanya'dan ABD'ye geçti.
Kuzey Amerika'daki koloniler evvelce İngiltere'nin sömürge yönetiminden kurtulmak için bir mücadele yürüttüklerinden, ABD Küba'da bir "sömürge" yönetimi kurmadı. Ama bizim "manda idaresi" olarak isimlendirdiğimiz "protektora" tesis etmekten de geri durmadı. Aslında bu "protektora" basbayağı bir sömürge yönetimiydi. Küba'da para eden ne varsa Amerikalı yatırımcıların eline geçti. Küba'nın Anayasası ABD tarafından yazıldı. 1930'larda F.D. Roosevelt döneminde Küba üzerindeki baskıları hafifletmiş olsa da, Guantanomo bölgesinde toprağı doğrudan kendisine ait bir askeri üs bulundurma hakkından vazgeçmeyen ABD, Ada'daki Amerikan yatırımlarının da koruyucusu olmaya devam etti.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ile SSCB liderliğindeki bloklar arasında Soğuk Savaş başlarken, ABD Latin Amerika ülkelerini önce Rio Anlaşması ardından da Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) çatısı altında "komünist sızmalardan uzak tutma" politikası takip etmeye başladı. Küba da bu sistemin bir parçasıydı. Taa ki, ABD yanlısı Küba lideri Batista 1959'da Fidel Castro liderliğindeki komünist gerillalar tarafından devrilene kadar. 
Yeni yönetimin Küba'daki özel mülkiyeti millileştirmesine ve ABD yatırımcılarını ülkeden çıkmaya zorlamasına Washington tepki gösterdi. CIA Castro'ya defalarca suikastlar tertip etti. 1961'de CIA tarafından eğitilip-donatılan mülteci Kübalılardan oluşan bir "ordu", Domuzlar Körfezi çıkartmasını yaptı. Castro bunları geri püskürttü. 1962'de meydana gelen bir gelişme ise sadece ABD-Küba ilişkileri açısından değil, dünya tarihi açısından bir dönüm noktasıydı. ABD'nin Türkiye'ye yerleştirdiği nükleer füzelere misilleme olarak SSCB de Küba'ya füze yerleştirmeye çalışınca dünya bir nükleer savaşın eşiğine geldi. Kennedy ve Hruşçov Üçüncü Dünya Savaşı çıkmadan birbirleriyle anlaştılar. Taraflar arasında "yumuşama" dediğimiz bir dönem başladı. Ama SSCB ile kontrollü bir yakınlaşma süreci içine giren ABD Küba ile asla barışmadı.
SSCB ve Varşova Paktı yok olduktan, iki kutuplu dünya düzeni ortadan kalktıktan sonra bile ABD Küba'ya uyguladığı yaptırımları sürdürdü; vatandaşlarının bu ülkeye seyahatini, orada harcama yapmasını sınırlandırdı. Cumhuriyetçi ve Demokrat başkanlar Küba'yı "teröre destek veren ülkeler" listesinde tutmaya devam ettiler.
Artık Obama Küba'yla "yeni bir sayfa" açmaktan söz ediyor. 2015 içinde karşılıklı olarak diplomatik temsilcilikler açılacak. Seyahat kısıtlamaları kaldırılacak. İki ülke de, casusluk yaptıkları gerekçesiyle tutukladıkları ABD ve Küba vatandaşlarını serbest bırakmaya başladılar bile.
Kongre'de çoğunluğu ellerinde bulunduran Cumhuriyetçiler Obama'nın bu açılımına tepkili. Anlaşılan 2016 başkanlık seçiminde aleyhine bir koz olarak kullanmak istiyorlar. Yine de uzun soluklu bu kan davasının nihayet son buluyor olması Latin Amerika'da memnuniyetle karşılandı. Darısı 20. Yüzyıldan bugünlere miras kalan diğer anlaşmazlıklara.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.