100 Yıl Sonra Birinci Dünya Savaşı ve Ortadoğu

A -
A +
Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve Türk Tarih Kurumu geçtiğimiz hafta içinde uluslararası Birinci Dünya Savaşı sempozyumu düzenledi. Dokuz Eylül, Ege ve Katip Çelebi üniversitelerinin desteğiyle İzmir'de düzenlenen sempozyuma Türkiye ve dünyadan 150 bilim insanı bildiri sunarak katıldı.
Üzerinden bir asır geçmesine rağmen uzun vadeli etkilerini hâlen hissetmekte olduğumuz – yaşandığı dönemde verilen ismiyle – Büyük Savaş'ın dünya siyasi, iktisadi ve toplumsal yapısını olağanüstü biçimde değiştirdiği inkar edilemez bir gerçek. Birçok tarihçiye göre 19. yüzyıl aslında Birinci Dünya Savaşı'yla bitti. Yine birçok tarihçi, 1914-1945 döneminde ardı ardına yaşanan iki büyük savaşın aslında tek bir savaşın safhaları olarak değerlendirilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorlar.
10 milyon insanın ölümüne, 20 milyondan fazla insanın sakat kalmasına yol açan savaşın en önemli siyasi sonucu dört imparatorluğun birden çökmesidir. Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rusya imparatorluklarının ortadan kalkmasıyla birlikte üç kıtanın siyasi haritalarında önemli değişiklikler meydana geldi. Dünya savaşlarının ikinci safhası olarak değerlendirilebilecek İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere ve İtalya'nın deniz aşırı topraklarında sömürgeden kurtuluş hareketleri hız kazandı.
Savaşın meydana getirdiği şartlar ve savaştan sonra galiplerin mağluplara dayattığı barış düzenlemeleri, faşizm, komünizm ve nazizm gibi totaliter ideolojilerin çeşitli ülkelerde rejim haline gelmesine yol açtı. İtalya ve Almanya'daki totaliter rejimler İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesiyle ortadan kalkmış olsa da, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Sovyetler Birliği'ndeki uygulama 1990'lara kadar sürdü. Diğer yandan, farklı boyutlarıyla faşizm ve komünizm Latin Amerika'dan Çin'e, Afrika'dan Doğu Avrupa ve Balkanlara uzun bir süre gündemde kalmaya devam etti.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışı, Ortadoğu'daki düzeni baştan aşağı değiştirdi. Esasen, Büyük Savaş'ın en önemli sebeplerinden biri de Osmanlı yönetimi altındaki toprakları ele geçirmekti. Zira 19. yüzyılın başından itibaren "Doğu Sorunu" olarak isimlendirilen zayıflamış olan İmparatorluğun mukadder görülen inhitatı, büyük devletlerin iştahını kabartıyordu.
Savaş devam ederken 1916'da İngiltere-Fransa ve Rusya arasında yapılan ve Sykes-Picot-Sazanov anlaşması olarak bilinen düzenleme tamamen Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağıyla ilgiliydi. İngilizler eş zamanlı olarak Haşimi kabilesinin lideri Şerif Hüseyin'i, büyük bir Arap krallığı kurulmasını destekleme vaadiyle Osmanlı'ya karşı ayaklandırdılar. Şüphesiz bunlar kadar, İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'un Dünya Siyonist Kongresi başkanı Lord Rotschild'a bir mektup göndererek, savaştan sonra Filistin topraklarında Yahudiler için milli bir yurt kurulmasını desteklediğini bildirmesi de savaş sonrası Ortadoğu haritasının şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Rusya'da 1917'de devrim olup da bu ülke savaştan çekilince, İngiltere ve Fransa Osmanlı topraklarını diledikleri gibi paylaşmak için kollarını sıvadılar. 1920'deki San Remo Konferansı'nda bu iki devlet, artık savaşı kaybetmiş ve payitahtı işgal edilmiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun Ortadoğu topraklarını kendi aralarında bölüşerek, nüfuz alanları (manda idareleri) oluşturdular.
Yakın dönem Ortadoğu tarihi konusunda çalışmalar yapan bilim insanlarının büyük bölümü, son 100 yıldır bu bölgede yaşanan ve halen devam etmekte olan sorunların Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Avrupalı devletlerin bölgeye müdahaleleri sebebiyle ortaya çıktığını savunuyorlar. Bölgede yaşayan halkların tarihi, kültürel, dinsel, etnik, ekonomik özellikleri dikkate alınmadan, sadece müdahaleci dış güçlerin çıkar öncelikleri doğrultusunda yapılandırılan Ortadoğu hiçbir zaman çivi tutmadı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ve Sovyetler Birliği'nin de bölgeye girmeleri, ideolojik mücadele görüntüsündeki çıkar çatışmasını derinleştirdi; istikrarsızlığı artırdı.
Bugün G-20 toplantısı için Antalya'da bir araya gelerek, başta Ortadoğu'da terörle mücadele ve Suriye'nin geleceği olmak üzere birçok konuda görüş alışverişinde bulunacak olan liderlerin bir bölümü, kendi ülkelerinin geçmişte Ortadoğu'ya ilişkin takip ettikleri politikaların bugünkü sıkıntıların temel sebebi olduğunun bilinciyle hareket etseler, belki de sorunların çözülmesi için çok önemli bir psikolojik eşik aşılmış olacak. Ama görünen o ki, Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana değişen bir şey yok. "Böl ve yönet", "düşmanımın düşmanı dostumdur", "bana hizmet eden terörist iyi teröristtir", "benim olsun, demokratik olmasın" gibi anlayışlar bugün de büyük devletlerin Ortadoğu'ya bakışına yön vermeye devam ediyor.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.