Kıbrıs meselesinde İngiltere’nin tavrı

A -
A +
Geçen hafta Cenevre’de yapılan Kıbrıs görüşmelerine KKTC ve GKRY temsilcilerinin yanı sıra garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin temsilcileri de katıldı. Bir önceki BM sürecinden farklı olarak Türkiye ve KKTC arasında tam bir uyum olduğunu gözlemledik. Mustafa Akıncı’nın aksine Cumhurbaşkanı Ersin Tatar KKTC’nin egemen ve bağımsız bir devlet olduğu vurgusunu yaparak, iki devletli çözüm istediklerini dile getirdi. GKRY ve Yunanistan ise evvelce dile getirdikleri adem-i merkeziyetçi federasyon önerilerinde kaldılar. Rum-Yunan ikilisinin federasyondan muradı, Türklerin azınlık olacakları ve asla egemenliğe kavuşamayacakları bir statü olduğundan, Türk tarafı bu teklifi reddetti. Cenevre toplantısı sonrasında bir açıklama yapan BM Genel Sekreteri Guterres, görüşmelerde ortak bir zemine ulaşamadıklarını ve çalışmaları sürdüreceklerini belirtti.
Yarım asrı deviren Kıbrıs meselesini takip edenler ya da okuyanlar bilirler, Ada’nın geleceğine dair Türkler ve Rumlar ne düşünürlerse düşünsünler dönüp de mutlaka İngiliz’in ne dediğine bir bakarlar. Türkiye ve Yunanistan, İngiltere’nin ne düşündüğüyle pek alakadar olmasa da, Ada’nın her iki tarafı için ama daha ziyade Türkler için, ‘majestelerinin hükûmetinin yaklaşımları’ pek mühimdir. Bunun en tabii sebebi Kıbrıslı Türklerin de Rumların da çok sayıda akrabasının İngiltere’de yaşıyor oluşu hatta birçoğunun İngiltere vatandaşlığı bulunmasıdır. Ada’nın her iki tarafındaki İngilizlere ait yatırımlar ve gayrimenkuller de, İngiltere’nin taraflar için önemini artırır. Güney’de avro tedavüldeyken, Kuzey’de Türk lirası kullanılır ama kiralar ve birçok malın ve hizmetin bedeli hâlâ poundla hesaplanır.
İngiltere’nin Ada’daki mevcudiyeti 90 yılı bile bulmaz. Ama kanunlarıyla, okul sistemiyle, idare şekliyle hatta trafik düzeniyle İngiltere, Ada’ya damgasını vurmuştur. Ada’da iki geniş toprak parçası hâlen İngiltere’nin egemen toprağı niteliğini taşımaktadır.
İşte Ada’dakiler için bu denli önemli olan İngiltere son Kıbrıs görüşmelerine Dışişleri Bakanı seviyesinde katıldı. Dışişleri Bakanı Raab basına, ‘kapsamlı, adil ve kalıcı bir çözümü desteklediklerini’ söyledi. Zaten İngiltere on yıllardır bunu söylüyor. Peki bu diplomatik cevabın gerisinde İngiltere’nin Kıbrıs için bir planı var mı? Ada basınına bakarsanız var. Önce Rum, ardından Türk tarafında çıkan yayınlarda Dışişleri Bakanı Raab’ın iki tarafa bir plan sunduğu yazıldı. Haberlere göre planda İngiltere, iki egemen topluluk (cemaat) devletinden oluşacak bir Kıbrıs Federal Cumhuriyeti’nin kurulmasını istiyor. İngiliz planında geçen ‘egemen topluluk devleti’ ibaresinin uluslararası hukukta bir yeri veya tarihsel bir geçmişi yok. Burada İngiltere’nin açıkça ifade etmeden söylemeye çalıştığı ‘konfedere devlet’. Bunu açıkça söyleyerek özellikle Rumların peşin tepkisini çekmek istemiyor. Onun yerine, sanki federal bir çözüm öneriyormuş gibi davranıyor.
İngiliz teklifine göre federal devlet, dış politika, güvenlik, vatandaşlık ve ekonomi gibi konularda yetkili olacak, geriye kalan konular iki ‘topluluk devleti’nin uhdesinde bulunacak. Bakanlar Kurulunun 6 Rum, 3 Türk; yasama organının ise 24 Rum 12 Türk üyeden oluşacağını öngören İngiliz planı, iki topluluk devletinin uluslararası kuruluşlara ayrı ayrı üye olabileceklerini düzenliyor.
Kıbrıs’ta toprak paylaşımı konusunda daha önce Akıncı ile Anastasiadis'in üzerinde anlaştıkları sınırlara atıf yapan İngiliz planının, Maraş’ın açıldığını göz ardı ettiği anlaşılıyor. Çünkü Akıncı Güzelyurt’u ve Maraş’ı Rumlara vermeyi kabul etmişti. Üzerinde Türklerin veya Rumların oturduğu gayrimenkuller üzerinde, tapu sahibinin olduğu kadar mevcut kullanıcısının da hakkı olduğu kabul edilerek, tazminat ya da değiş tokuşla mal meselesinin halledilmesine çalışılacağı söyleniyor.
İngiltere’nin uluslararası alanda resmen paylaştığı bir plan olmamakla birlikte, Ada basınında yazılanlara herhangi bir yalanlama gelmedi. Aksine, birçok siyasetçi bu teklifin varlığını üstü kapalı kabul ederek, neden uygulanamayacağı yönünde yorumlar yaptılar.
Toprak iadesi meselesi ve Türk askerinin Ada’daki varlığının derhâl sona ermesi gibi birçok kabul edilemez yönü bulunsa da, İngiliz planının dikkate alınması gereken bir tarafı var: Egemen taraflardan söz etmesi. Eski İngiltere Dışişleri Bakanlarından Jack Straw da kısa bir süre önce katıldığı bir panelde, Kıbrıs’ta artık iki kesimli, iki toplumlu bir yapının mümkün olmadığını, iki devletli çözümden başka çare bulunmadığını vurgulamıştı.
Cenevre toplantısından sonuç çıkması zaten beklenmiyordu. Türk ve Rum-Yunan tarafının birbirlerinin tekliflerini kabul etmesi mümkün değil. Belki de, İngiltere’nin adını tam koymasa da ‘bal gibi’ konfederasyon önerisini ciddiye alıp, bunun üzerinden yeni bir tur başlatılabilir. Unutmayalım ki, Türkiye’nin ve KKTC’nin kabul etmediği hiçbir çözüm önerisi hayata geçemez. Türkiye’ye AB üyeliği önerilmediği, aksine AB ile ilişkilerin limoni olduğu bir dönemde, Brüksel’in bir çözümü dayatması da beklenemez. O hâlde, birkaç yıl da konfederasyon önerisini tartışmaktan kimsenin bir kaybı olmaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.