“Türk-Amerikan Görev Gücü”

A -
A +
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Biden arasında 14 Haziran’daki NATO Zirvesi sırasında bir görüşme yapılacağı kesinleşti. Bu görüşmede, iki ülke arasındaki sorunların çözülebileceğine dair bir beklentinin kamuoyunda oluşmaya başladığını müşahede ediyorum. İkili ilişkilerdeki mevcut durumun ağırlığını dikkate alırsak, görüşmeyle birlikte Türk-Amerikan ilişkilerinin tamamen rayına oturacağını söyleyemeyiz. Fakat mevcut sıkıntıların giderilmesine matuf yeni diyalog kanallarının açılması mümkündür.
Türkiye’nin ABD’den çok temel iki beklentisi var. Her iki beklenti de hayati nitelikte. Birincisi, FETÖ elebaşının ve örgütün ileri gelenlerinin hukuken etkisizleştirilmeleri ve Türkiye’ye iade edilmeleri. Ankara, Obama döneminden beri bu talebi dile getiriyor. Herhangi bir ilerleme yok. İlerleme olacağına dair bir emare de yok. Dolayısıyla FETÖ konusu Türk-Amerikan ilişkilerinde bir problem olmayı sürdürecek.
Ankara’nın ikinci hayati beklentisi, Suriye’nin kuzeyindeki PKK uzantılarına verilen ABD desteğinin kesilmesi. Türkiye bunu da yılladır istiyor. Suriye’den çekilme kararı alan Donald Trump bile Pentagon’u, PYD-YPG’ye yardımları kesme konusunda ikna edemedi. Zaten Obama döneminde, bizzat o dönemki başkan yardımcısı Biden’ın orkestra şefliğinde başlatılan bir projeydi bu.  ABD orta vadede, Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumlarının siyasi ve askerî olarak daha da güçlenmesini istiyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin bu yöndeki isteğine de ABD olumlu cevap vermeyecektir.
ABD’nin Türkiye’den taleplerinin başındaysa en başta S-400 konusu geliyor. Amerikan silah şirketlerinin dünyadaki payına rakip çıkmasını istemeyen ve bir yandan da Rusya’nın Orta Doğu stratejik sahasında güçlenmesinden endişe eden ABD Türkiye’nin S-400’lerden vazgeçmesini istiyor. Türkiye ise kendi hava savunması için gerekli olan bu sistemleri “ambalajında eskitmek için almadığını” geçmişte her vesileyle dile getirmişti. S-400’lerden vazgeçmek Rusya ile zaten hassas olan ilişkilerin sıhhati açısından da pek mümkün değil. Dolayısıyla, Türkiye ABD’nin bu talebine olumlu cevap vermeyecektir.
Washington yönetimi, Rusya’ya karşı takındığı sert tutumda Türkiye’nin kendisiyle birlikte hareket etmesini de istiyor. Bilhassa NATO stratejilerinin Rusya’yı neredeyse “hasım” olarak tanımlayacak şekilde güncellenmesinde Türkiye’nin engel çıkarmamasını bekliyor. Türkiye ise, turizmden müteahhitlik hizmetlerine, nükleer enerjiden doğalgaza birçok konuda iş birliği içinde olduğu “kuzeydeki büyük komşusu” Rusya’yı kendisine yabancılaştırabilecek cüretkâr girişimlere temkinli yaklaşıyor…
Bu dört konu yapısal niteliktedir. Ne ABD’nin ne de Türkiye’nin, birbirlerini yüzde yüz tatmin edecekleri bir uzlaşıya ulaşmaları mümkündür. Ama tabii ki, diplomaside çareler tükenmez. Bu problemlerin çözümünün yakın vadede mümkün olmadığı görülse bile, en azından bunlar sebebiyle yeni ve daha büyük anlaşmazlıklar yaşanmasına mâni olmak, diğer bazı ikincil problemleri çözmek, daha da önemlisi günümüzde sayıları iyice azalan iş birliği alanlarını yeniden genişletmek için sürekli nitelikte bir Türk-Amerikan Görev Gücü oluşturulması yararlı olabilir.
 “Task force” (görev gücü) kavramı ABD diplomasisinde pek sık kullanılır. Belki de Türk-Amerikan ilişkilerinin gidişatını kontrol altında -hiç olmazsa stabil- tutmayı temin  edecek bir Görev Gücü oluşturulabilir. Bence, Erdoğan-Biden görüşmesinde alınabilecek en çarpıcı karar bu olacaktır. Bu mekanizma içinde her iki Başkan’ın tayin edeceği  birer sivil ve asker bürokratın yanı sıra, yasama organları, iş dünyası, sivil toplum ve üniversitelerden de birer temsilci bulunabilir.  Her iki tarafın dışişleri bakan yardımcıları seviyesinde kurulacak Görev Gücü  2021 sonuna kadar ayda en az 1 toplantı, 2022 başından itibaren ise 3 ayda bir toplantı yapabilir.
Türk-Amerikan ilişkileri kıymetlidir. Türkiye ve ABD, aralarındaki sorunlardan daha büyük iki ülkedir. İkili diyalog kanallarının artırılması ve sürekli hâle getirilmesi en azından taraflar arasında pozitif bir gündem oluşmasına yol açacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.