Türkiye’nin Afganistan’daki mevcudiyeti...

A -
A +
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında Brüksel’de geçtiğimiz hafta yapılan görüşmede Afganistan konusu da ele alınmıştı. Bir önceki ABD Başkanı Trump’ın aldığı karar çerçevesinde ABD ordusu Afganistan’dan çekiliyor. Hatta bu konuda Taliban ile Amerikalılar arasında bir anlaşma da imzalandı. Erdoğan ile Biden, Kabil’deki Hamid Karzai Havaalanı’nın Türkiye tarafından korunması ve işletilmesi konusunda görüş birliğine vardılar.   Bu kararın alınmasından sonra yerli ve yabancı medyada ortaya çıkana bazı haberler kafa karışıklığına yol açtı. Türkiye’nin zaten 2002’den bu yana Afganistan’da asker bulundurduğunu bilmeyen ya da “unutmayı tercih eden” bazı kişiler, “Afganistan’a neden asker gönderdiğimizi” sorgulamaya başladılar. Post-truth çağında bulunduğumuzdan ve sosyal medya üzerinden en dayanaksız ve ayakları yere basmayan konuları bile “köpürtmek” mümkün olduğundan, Türkiye’nin “Afganistan’a”, üstelik “Taliban’la savaşmak üzere” asker gönderdiği şeklindeki gerçek dışı iddiaya epey inanan oldu. Maalesef bazı siyasetçiler de söz konusu iddianın “trend” olduğunu görüp, bunun üzerinden hükûmete yüklenmeye çalıştılar.   Hâlbuki Türkiye ne Afganistan’a yeni birlikler sevk ediyor, ne de Taliban’la bir muharebeye hazırlanıyor. Türkiye’nin son 20 yıldır Afganistan’daki askerî mevcudiyetinin tabiatından hiçbir sapma mevcut değil. Üstelik, Pakistan ve Macaristan gibi ülkelerle iş birliği yapılması için de gerekli adımlar atılmış durumda.   ABD Afganistan’ı terk ederken birçok Batı ülkesi diplomatik temsilciliklerindeki çalışan sayısını azaltma yoluna gidiyor. Kabil’de her an yaşanabilecek çatışma ihtimali karşısında, bu ülkelerin ABD’den koruma talep ettiklerini gözlemliyoruz. Bu durumda ABD, askerlerinin büyük bölümünü geri çekerken, kendi büyükelçiliğini ve bazı devletlerin diplomatik misyonlarını terör eylemlerine karşı korumak üzere bir miktar silahlı gücü Kabil’de tutmaya devam edecek.   Türkiye’nin Kabil havaalanını koruma ve işletme misyonuna ABD’nin gerekli maddi ve lojistik desteği vereceğini biliyoruz. Elbette, Türkiye’nin bu misyonunun başarısı ABD’nin desteğinden öte Afganistan’da yeni bir yönetim kurmaya hazırlanan Taliban’ın da konuya nasıl baktığıyla doğrudan ilişkili olacak.   Afganistan’ın geleceğinde Taliban’ın bir gerçeklik olarak yer aldığını kabul etmek zorundayız. Önümüzdeki aylarda -daha önce ön görüldüğü gibi- Türkiye’de ya da Katar’da yapılacak Afganistan toplantılarında taraflar arasında bir çözüme ulaşılması ihtimali yüksek. Fakat Taliban’ın ülkenin %75’ini kontrol etmesi ve devlet güçlerinin herhangi bir direniş göstermeden hemen her yerde silah bırakarak Taliban’ın önünden çekiliyor oluşu, söz konusu görüşmelerde çok da çetin pazarlıklar olmayacağının işareti gibi. Mevcut Afgan yönetimi ABD’nin askerî desteğinin de olmadığı bir ortamda diplomasi masasına Taliban’la eşit bir aktör gibi oturamayacak.   Taliban’ın, hukuken ya da fiilen, çok kısa bir süre içinde Afganistan’da yeni bir rejim kurulduğunu ilan edeceğini de, kendi kaynaklarından yaptıkları açıklamalardan biliyoruz. Taliban, Afganistan’da bir İslam Emîrliği kuracağını ifade ediyor. Bu devletin hangi yönetim ve hukuk esaslarına göre yönetileceğini anlamak için Afganistan’ın 20 yıl önceki Taliban tecrübesine bakmak yeterli.   Böyle bir ortamda, Türkiye’nin Afganistan misyonu üç temel sınamayla karşı karşıya. Birincisi, yönetimi tamamen ele geçirmesi neredeyse kesin olan Taliban, Türkiye’nin Kabil havaalanındaki mevcudiyetine karşı çıkmaya başlarsa, Taliban’a rağmen orada kalmak mümkün olur mu? Türkiye’nin misyonundan rahatsız olan bazı yabancı ülke servislerinin algı operasyonları çoktan başladı. Türk SİHA’larının sivilleri bombaladığı şeklinde yalan haberler sosyal medyada görülmeye başladı. Bu tür provokasyonlar artabilir.   İkinci meydan okuma, başta Mezar-ı Şerif olmak üzere, ülkenin kuzeyinde Türk soyluların yaşadığı yerleşim birimlerindeki Türk okullarının ve kurumlarının doğrudan bir tehdit altına sokulması durumunun söz konusu olmasıdır. Şayet Türkiye’nin Kabil’deki askerî mevcudiyeti Taliban’ı rahatsız etmeye başlarsa, dışardan da yönlendirilmek suretiyle, bu sivil kurumlara ilişkin bazı tedbirler almaları söz konusu olabilir. Üçüncü konu Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgilidir. ABD’nin vermeyi taahhüt ettiği desteğin miktarı, mahiyeti ve yeterliliği, Türkiye’nin Kabil misyonunun geleceği açısından belirleyici öğelerden biri olacaktır.   Afganistan’ın geleceğine Afgan halkının kendi iradesiyle karar vermesi ve tüm devletlerin buna saygı göstermesi ideal olan durum. Türkiye’nin, Afgan halkıyla derin tarihî ve kültürel bağlar çerçevesinde Afganistan’ın istikrarına mümkün olan azami katkıyı yapacağını söyleyebiliriz. Yine de Afganistan’ın geleceğinin çok bilinmezli bir denkleme benzediğini de gözden kaçırmamalı ve temkini elden bırakmamalıyız.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.